Gelelim mevzuya. Uzun zamandır KTM Duke 250 ABS'yi test etmek istiyordum, bir kaç kez spormoto'dan randevu almama rağmen iş güç yüzünden hep iptal etmek zorunda kalmıştım. Dün son kez randevu oluşturdum ve bu sabah gidip deneme şansı yakaladım. Baştan söyleyeyim bu bir test yazısı değildir sadece benim sürüşümden ve kısa süreli incelememden çıkardıklarımı anlatacağım. Profesyonel bir sürücü değilim, kendi çapımda daha ziyade "bu motor nasılmış, bana hitap ediyor mu alınır mı?" maksadıyla denedim ve deniyorum genellikle motosikletleri. Zaten genellikle almaya niyetlendiğim ya da gerçekten merak ettiğim motorları denedim hep şimdiye dek ama bilemiyorum belki bundan sonra işi biraz büyütüp alamayacağım ulaşamayacağım ciğerleri de deneyip tadına bakabilirim fırsat oldukça. (Fırsatlar çokça kolay elime geçmese de)
Öncelikle xmax 250 bakarken, hani skutır işe gidip gelmek için daha iyi filan derken, nereden çıktı şimdi bu motosiklet inceleme işi onu anlatayım. Xmax'i kısacık sürmüştüm ve beğenmiştim, okuyanlar hatırlar. Ancak geçtiğimiz bir kaç gün içinde İstanbul'daki yol yapım çalışmalarının da katkısı ile öyle yerlere girip çıktım ki Geronimo ile, o bir kaç gün içinde "ben acaba motosikletten yani 250cc ve altı motosikletlerden vazgeçmemeli miyim acaba?" dedim durdum. Sonrasında vefatıyla birlikte izleyemediğim yayınlarını izlediğim AEA(anısına saygıyla) sayesinde önce Honda CRF250 Rally'yi, ardından da KTM Duke 250 ABS'yi merak eder oldum. Bilhassa Barkın'ın da çokça beğeniyle anlattı CRF250 Rally'yi meraka düştüm, çünkü tipi ve tarzı tam benim kesimimdi. Henüz onu test etme şansı bulamadım, bakalım haber bekliyorum. O esnada da KTM Duke 250'ye bi bakayım derken, bugünkü sürüş gerçekleşmiş oldu.
Spormoto'daki randevuma biraz erken gittim, formları doldurup hoş beş ettikten sonra motosikleti getirdiler. Normalde 30 dk. olan sürüş süresini sanırım benden başka kimse olmadığı için 1 saate çıkarttılar ve dilediğin yerde sürebilirsin dediler. Ben de önce TEM'den Ataşehir istikametine, sonra sahil yolundan Bostancı ve Küçükyalı'ya uzandım, Bağdat Caddesi cehenneminden de geri döndüm. Aşağı yukarı 45 - 50 dk. civarında Duke 250'nin üzerindeydim.
İlk izlenim ve ufak teknik bilgiler:
Duke'ün selesine oturduğum anda ilk izlenimim dışarıdan bakıp ellediğimde yumuşak gibi görünen selenin aslında hiç de öyle olmadığı oldu. Sele sanki oraya sonradan konmuş bir tabla gibi hissiyat verdi bana. Yani motosiklete binmiyor, üstünde oturuyorsunuz hissiydi bu. Bunu ilk binerken kendi motorumda da öyle sanıyordum ama meğerse benim Pulsar epeyce rahatmış bu konuda. Neyse o karşılaştırmayı sona saklayıp devam edeyim. Kısaca oturuş poziyonunun rahat olduğunu ne yazık ki söyleyemeyeceğim, açıkçası kendi motorumda gidon yükseltme vs. var ama onlar yokken bile Duke'ten daha rahattı diyebilirim, bu haliyle ise benim Geronimo transalp gibi geldi bana Duke'ten inince. Her neyse.
Ayak fren levyesi oldukça aşağıda, ilk anda "nerde lan bu arka fren?" dedim, meğer epey aşağıdaymış kerata. Dizlerimi depoya dayayıp sıkmak istediğimde - benim boyumun da etkisi ile - Duke neredeyse buna müsaade etmedi, dizliklerin de etkisi ile tam olarak depoyu kavrayamadım, kendimi biraz daha geri vereyim dedim, ı-ıh gene tam olmadı, benim boyum için bu motor küçük gibi geldi bana. (Benim boy ayakkabı ile 1.83cm civarı ve bacak boyum epey uzun vücudun geneline göre)
Motorun korna ve sinyal düğmeleri aşağıda bir yerlerde, binmeden bakmazsanız ilk anda el yordamı ile bulmaya çalışıyorsunuz. Marş düğmesi ve kill switch ise daha yerli yerinde geldi bana. Bu arada marş düğmesi ve marşa basmak hakkında bilhassa yazayım, marşa basmak ve aletin marşı alışı muhteşem, düğmeye parmak ucuyla bir kez belli belirsiz dokunup bıraksanız bile marş anında alıyor ve motor çalışıyor. Motorda tamamen kapatılabilen abs sistemi var, aynı zamanda da kaydırmalı debriyaj sistemine sahip, euro4 normlarında egzos emisyonuna da sahip. Kaydırmalı debriyaj iyi çalışıyor vites geçişlerinde çatırtı çuturtu yok ve çok rahat yükseltip düşürülebiliyor. ABS'li frenler de gayet iyi iş görüyor zınk diye duruyor alet. Önde ve arkada disk var, ön diskte 4 piston kaliperli arkada ise tek piston kaliperli frenler var, gerçekten iyi iş görüyor gibi geldi bana.
Motoru çalıştırdığınız anda çok tatlı bir patırtıyla egzos sesi geliyor kulağa tok ve etkili bir ses bu. Aralara girince işe yarayacak cinsten ama çok da kafa şeetmeyecek bir ses bu.
Sürüşe dair:
Motorun gaz tepkisi oldukça yüksek, yani gazı açtığınız anda size cevap veriyor Duke 250, bence bu konuda beklentileri fazlasıyla karşılıyor, ara hızlanmalarda anında uzuyor alet ve sıkıştığınız yerde size öyle bir tepkiyle cevap veriyor ki, pek çok acil durumda işinizi fazlasıyla görecek kadar iyi bir gaz tepkisi bu. Bağdat Caddesinde pek çok yerden sıyrılmamı sağladı. Motosiklet 147 Kg ağırlığa sahip ama bunu hissettirmiyor, çünkü öyle bir çıkışı ve gidişi var ki kuş gibi geliyor insana sürerken.
Motorun önünde bir siperlik v.s. olmadığı için maalesef hız arttıkça inanılmaz rüzgar yiyorsunuz, bilhassa benim gibi uzun boylu sürücüler için otobanda kaska sürekli tokat yemek pek keyif vermiyor. Bu alete bu rüzgarı kesecek oranda bir siperlik bulunur mu, varsa gerçekten işe yarar mı bilemiyorum. Ama benim gibi işe git gel ve şehir içinde iş gör diye sürecekler için pek de iş görecek gibi değil bu yapısıyla KTM.
Hız denemesini fazlaca yapamadım, ama 4. viteste 80 km/hız civarında, 5.viteste 95km hız civarında kesiciye girip kırmızı lambayı yaktı Duke. 6. viteste ise TEM'de yolun bana müsaade ettiği hız 122 civarı oldu. Açıkçası o hıza da (günün rüzgarlı olmasının da etkisi ile) çokça rahat çıktığımı söyleyemem doğrusu. Ama kesiciye filan sokturamadım 6.viteste Duke'u. Yani uygun şartlarda daha giderim diyordu kerata.
Bu arada 4 ve 5. viteslerde bilhassa 5. viteste hız ve devir arttıkça ayak peglerinde titreşimi hissedebiliyorsunuz çok azıcık da elciklere yansıyor ama aynalarda arkayı görememe gibi bir durum yok. Vitesi 6'ya atınca titreşim neredeyse yok denecek kadar ortadan kalkıyor.
Motosikletin aynaları ilginç, oldukça küçük olmasına rağmen gidon genişliği fazla olduğu için arkayı gayet iyi gösteriyor. Yalnız yüksek devire çıkınca sol ayna gidona bağlı olan yerinden oynayıp gevşedi, bilmiyorum test motoru diye mi, yoksa titreşim mi etkiledi. Çok küçük ama iş gören aynaları var Duke 250'nin. Işıklarda kalkışı, ara gaz tepkileri beklentiye uygun, söylemiştim. Sıkışık trafikte rahatça aralardan kaçılabiliyor.
Bu arada benim bu motorda bindikten çok kısa süre sonra
gözlemleme şansı yakaladığım bir şey, ki benim gibi işe güce motorla gidenleri
epeyce ilgilendirecektir, su birikintisinden ya da çamurdan geçince sırtınıza
kadar çamur atıyor alet. Bindikten hemen sonra, çevre yoluna çıkmak için
Hasanpaşa’nın ara sokaklarından birinde yol çalışması nedeniyle çamurla karışık
suyun biriktiği bir sokaktan geçmek zorunda kaldım, çamur olmamak için oldukça
yavaş geçmeme rağmen mola için durduğumda sırtıma kadar çamur olduğumu fark
ettim, ki motorun artçı selesi de aynı durumdaydı. O esnada artçım olsa benden
beter olacağı garanti idi. Bizim Pulsarlardaki arka tekerdeki o ekstra çamurluk
gerçekten gerekli bir şeymiş demek ki.
Bence (Netice):
Bu motosikletin benim gibi uzun boylu ve belli bir yaşı geçmiş ve motosiklette bir nebze konfor arayanların aleti olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Net olarak sportif bir kullanım sunan ve süpermoto, naked tadında bir yapısı var. Hani arkayı kaydırayım, teker yapayım, stuntman olacam ona çalışayım, uçayım kaçayım, eğleneyim diyecek ve bütçesi uygun, bu aleti kırarsa acımayacak, 30 yaş altı gencin motosikleti bu alet desem abartmış olmam. Uzun yolda - net söylüyorum - yoracaktır. Uzun yola gidilmez mi? Gidilir tabii, ama öne siperlik ve belki bir gidon yükseltme aparatı ve hatta seleye de yumuşak bir yastık şart zannımca.
Geronimo bu işe ne diyor?(Pulsar NS150'den sonra Duke 250 alınır mı?)
Açıkçası KTM Duke 250ABS ile 50 dk. civarı gazldıktan sonra o sürüş dinamikleri insanı kolay ele geçiriyormuş ve kendi motorum Bajaj Pulsar NS 150'ye geçince kendimi Transalp'e binmiş gibi hissettim, "benim motorum niye gazı açınca tepki vermiyor lan?" demedim değil hani. :)
Ama çok net söyleyeyim, Pulsar NS150 bilhassa sele konforu olarak ve gidon yükseltme aparatı da olduğu için direksiyon yüksekliği ve oturuş pozisyonu olarak KTM'den daha konforlu bir aletmiş ben bunu anladım. Ben Pulsar'ın arka fren levyesini aşağıda sanırdım, meğerse KTM'yi denemek lazımmış. Pulsarda oturuş pozisyonu çok daha dik, depo ve direksiyon (yükseltme aparatsız bile) daha yukarıda. Tabii ki KTM'nin gidişiyle, gaz tepkisi ve ara hızlanmasıyla, frenajıyla kıyaslanmaz, KTM malzeme kalitesi, gidişi gibi mevzularda bariz çok önde ama benim Pulsar'ın 150cc olduğunu da hatırlatayım. Ama KTM Duke 250'nin yüksek hızları çok ama çok kolay yapabileceği beklentisi ile sürecek olanlar aldanabilirler onu da söyleyeyim. Hız konusu benim için (evet oldukça rüzgarlıydı hava ama) biraz havada kaldı. Ama 250cc olmanın verdiği rahatlıkla benim NS150 ile çıktığım hızları çok daha rahat çıkıp gidebiliyor. Benim 250 cc'den esas beklentim olan "aynı hızları biraz daha yorulmadan yapsın" beklentisini karşılayacak bir alet bu.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere. Ben bu aleti Pulsar NS 150'den sonra 2017 Temmuz itibariyle 20.000 tl. vererek alır mıyım? Çok net, 46 yaşında ve motosiklette bir nebze konfor ve işe güce gelirlik arayan, uzun yola da az buçuk daha yormadan gitsin diyen biri olarak ben, KTM Duke 250abs'yi almam. Bu motosiklet benim profilimdeki motosikletçilere gelmez. Alınıp kısa sürede pişman edebilir. Giderek anlıyorum ki, benim enduro, dual purpose tarzı aletleri tercih etmem şart. Bu sebeple en kısa zamanda Honda CRF 250 Rally'yi de test edip yazmaya çalışacağım. Evet pek çok yönden insanı kışkırtan, üstüne binip gaz açınca eğlendiren ve çılgınlık yapmaya çok müsait bir alet Duke 250. Ama ben o kadar çılgın mıyım? Bak şimdi düşününce hani şöyle bir uzun yol endurom olsa, hani yeterince işletme masrafına param da olsa, her şeye rağmen arada sırada delikanlılık çağıma kaçış yapmak için bir tane Duke alır mıydım, alabilirdim ne yalan söyleyeyim, kışkırtıcı bir alet. Ama işe gidip gelmeye, sürekli tepesinde olmaya çok müsait bir yapısı yok bence.
Çok uzattım, buraya kadar okuduysanız teşekkürler.
Herkes gönlündeki motora kavuşsun, gazlar açılsın, çiçekler açsın, böcekler uçsun, yollar aşılsın veee perdeee.... Aman diyim çok ama çok dikkatli sürün, İkarus sendromuna yakalanmadan, her sürüşte ilk kez biniyormuş kadar temkinli ama yıllardır sürüyormuş kadar da kontrollü sürmeye çalışın.
Nice yollara.
NOT: Bu motosikletle ilgili detaylı teknik verilere spormoto'nun sitesinden ulaşabilirsiniz.