Motosiklet eğitimi üzerine bir kaç söz

30 Nisan 2019 Salı

Biz gariban motorcuyuz 125cc ile de doyarız.

(Eskilerden, taa 2009'dan bir yazı...)

     
Parktayım, çay içiyorum. Motosikletim de tam karşımda. Simit de var, oh mis. Çok da tazeymiş simit. Zaten cebimde de simitle çay dışında yemeğe verecek para yok. Neyse ki motorumda hala benzin var. Hava hafif rüzgarlı, güneş de var, oh ne ala, daha ne ister insan. Parkın ağaçlarında asılı eski püskü hoparlörlerden müzik yayını da var. Aman aman, her şey tam keyiflik. Eh fukara keyfi de bu kadar oluyor işte, olsun çayın demli olması bile mutluluk sebebi bu ahval ve şerait içinde. 

     Az sonra tam benim motorumun yanına başka bir 125cc geliyor. Üstünden inen kara kuru, kavruk genç beni ne aralık görmüş bilmiyorum ama sanki bana doğru seyirtiyor. Evet yanılmamışım bana doğru geliyor. Üstümden başımdan anlamış olmalı diyorum içimden. İyice yaklaşınca: 

- Abi motor senin mi? diyor
- Benim kardeş, hayırdır?
- Abi ben de bundan almak istiyorum da, bir kaç şey soracaktım.
- Yav sende zaten 125cc var, işte bu da aynı, napacan bundan alıp?
- Öyle deme abi bizimkisi Çin işi, artık dökülmeye başladı, deyip devamla saydırıyor bir sürü soruyu. Kaça aldın, memnun musun, hızı nedir, sorun çıkartıyor mu v.s. v.s.
Aradığı tüm cevapları alınca rahatlıyor. 

- Kesin kararlıyım abi, yaz çıkmadan şu külüstürü bi satarsam alacam.
- Valla al ama 125cc'den inip 125cc'ye bineceksin ona göre, çok şey bekleme, diyorum.
Yüzünde hüzünlü bir tebessümle,
- Biz gariban motorcuyuz abi, 125cc'den fazlası bize gelmez zaten, diyor.
Bir tuhaf oluyorum,
- Haklısın diyorum, inşallah bir gün daha güzellerini de alırsın!
- Sağol abicim, çok teşekkür ederim ilgilendiğin için, rahatsız ettim, kusura bakma, diyor.
- Estağfurullah, ne rahatsızlığı, otur bi çay ısmarlayayım.
Yine hafiften tebessümle,
- Çok sağol abi, gideyim, iş güç var, diyor.
- Peki, diyorum. 

     Selam veriyor ve yavaş yavaş parktan çıkıyor. O giderken kulak kabarttığım parkın eskimiş hoparlörlerinden "Gönlüme bir ateş düştü, yanar ha yanar, yanar / Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar, umar!" diyen Cem baba'nın sesi yükseliyor. Sanki onu yolcu ediyor arkasından. İstesem bu şarkı çıkmazdı, diyorum kendi kendime. Yüzümde az önce onunkinden devraldığım hüzünlü tebessümle çayımdan son yudumu alıyorum. Rüzgar ağaçlardan düşen yaprakları havaya kaldırıyor, güneş dallar arasından ışıklarını üstüme nişanlıyor. Bir çay daha içmek istiyorum, "bu da onun yerine olsun" diyorum. Hayatta hep onların yerine başkaları yaşamıyor mu zaten...

Çağrı  Ö.
18 Mayıs 2009