Motosiklet eğitimi üzerine bir kaç söz

25 Nisan 2012 Çarşamba

İstanbul'un en şanslı insanları

    Hafta sonu. Eşimin ısrarı. Emirgan Korusuna gidilecek. Vakit öğleden sonra. Hava mis. Nasıl gidilecek? Maalesef otomobille. Yaşadığımız şehirse İstanbul. Buyrun size gitmemek için yeterince sebep.
    Çıktık yola bizden önce yola çıkan dostlardan da aldık tüyoyu "Birinci köprü tıkalı ikiden gelin". Tamam öyle yapalım. İkinci Boğaz köprüsü geçildi. İstinye Yokuşundan Emirgan Korusuna inilecek. Sıkıysa in bakalım İstanbul'un haftasonu trafiğinde. 2,5 (yazıyla iki buçuk) saat, metre metre akan trafikle Emirgan'a varmayı denedik. Bu sırada biz otomobillerimizde binlerce insanla beraber pişer ve kıçımız başımız uyuşurken, eskiden benim de sırtına kimi zaman yakınarak bindiğim (tövbe haşa bi daha motor alırsam öpüp koklayacam trafikte) motosikletler geçi geçiveriyorlar yanımızdan yakınımızdan. Onlara trafik yok zira, nasılsa - özellikle de küçük cc ise - bir geçiş yolu bulunuyor motosiklete. "Ne şanslılar, ne şanslıymışım bundan yaklaşık iki yıl öncesine kadar " deyip duruyorum içimden. Biz otomobillerin içinde keyfimiz için mesire yerine, koruya gideceğiz diye bunca eziyeti çekenlerse ne kadar mantıksız ve de çoğu kez akılsızız. Hala anlayamadığımız için İstanbul trafiğinin bireysel olarak tek çözümünün özellikle küçük cc motosiklet olduğunu, gerçekten çok mantıksızız. Hep söylerim şu İstanbul trafiğinde otomobil kullananların yarısını geçtim, üçte biri bile motosiklet kullanmaya başlasa trafik sorunu çözülür, en azından motora binmeye başlayanlar adına çözülür. 125cc motosikletimi sattğımdan beridir gözümde tütüyor motosiklet ve ne yazık ki bir süre daha beklemek zorundayım almak için. Ama motosikletten ayrı geçirdiğim bu iki yıllık süre bana gösterdi ki İstanbul'da yaşamaya devam edilecekse mutlaka yeni bir küçük cc motosiklet alınacak başka yolu yok. Hafta sonu gezmeleri de dahil her tür işe eskisinden de sık kullanılacak üstelik.

    Velhasılı kelam biz Emirgan Korusuna varmaya çalışsak da Koruya girilen yol öyle bir tıkalı ki bizi uyaran bir minibüs şöförünün sayesinde vaz geçiyoruz koru sevdamızdan. Eşim de razı oluyor geri dönmeye zira "Bunca saat arabadan dışarıya adım bile atamadık izin günümüz heba oldu" deyip duruyor. Ve geri dönüş yolu biraz daha kısa sürse de bir kısmı yine trafikte 1 saatte dönüyoruz evimize. Toplamda 3,5 saat otomobilden inmeden geçirmişiz. Ne gezme hevesi kalmış ne başka bir şey içimizde.

   Yol boyunca özellikle dönüş yolunda yanımızdan geçen ybr125'ler, cbf150'ler, tvs apaçi'ler, minik minik skutırları gördükçe bu kez içimden değil dışımdan habire "Bak İstanbul'un en şanslı insanları geçiyor" diyorum eşime. "Kendileri farkındalar mı bilmiyorum ama şu anda şu İstanbul'da en şanslı insanlar şu küçük motosikletlerle ulaşımını sağlayanlar" diyorum. Gözümde tüten yeni bir motosikletin iştahıyla iç geçiriyorum.

    İstanbul'da yaşayan motorcu kardeşlerim, altınızda 250cc altı ve özellikle commuter tarzı bir motosikletiniz ya da küçük bir skutırınız varsa (ki pek çok cüssesi çok fazla iri olmayan büyük cc için de geçerli bu), onun kıymetini iyi bilin, ona iyi bakın derim. Ve şayet bir otomobiliniz de yoksa sakın ola heveslenmeyin, kampanyalara kanıp motosikleti bırakıp otomobil almayın diye de eklerim. Yok otomobiliniz varsa ama şehir içinde ulaşımınızı en azından yılın büyük bir bölümünde motosikletle sağlıyorsanız da yine bunun kıymetini bilin, zira anladım ki İstanbul trafiğindeki rezillikleri çekmedikten sonra İstanbul'da ve İstanbul'u yaşamak çok daha keyifli hale geliyor.

    Motosikleti olmayanlara ise tavsiyem gidin bir motosiklet ehliyeti, bir motosiklet ve bir de motosiklet eğitimi alın. Macera için değil sıkıntısız, trafiksiz ve keyifli ulaşım için motosiklet kullanın derim. İstanbul'da motosiklet sezonu neredeyse 8 ayı buluyor, yani bu kadar süre kafanız rahat seyahat vaad ediyor size motosiklet. Ne diye otomobillerde bu sıkıntıyı yaşayasınız.

    Şu İstanbul şehrinin en şanslı insanları bence motosiklete binenlerdir. Motosikletinizin kıymetini bilin. Motosikletiniz size zamanınızı ve hayatınızı geri veriyor, üstelik hafta sonlarını da çok daha keyifli hale getiriyor daha ne ister ki insan İstanbul'da.

Size keyifli sürüşler, darısı ise en kısa zamanda benim başıma olsun...




NOT: Evet açıkça motosikleti özendiren bir yazı bu, ama bloğun spotunda da dediğim gibi öncelikle kişisel sorumluğunuzu alıp binin motosiklete. Saçma sapan maceralara artistliklere yer yok zira motosiklette. Eğitim alın, ehliyet alın, kendinizi geliştirin, gereksiz risk almayın, hız manyağı olmayın ve tam korumalı kıyafetsiz binmeyin. Zaten 125 - 250 cc aralığında bir tercih yaparsanız hem trafikte hem açık yollarda daha risksiz sürüş yaparsınız. Yoksa devasa enduro ya da cruiserlarla da trafik otomobilden farksız hale gelecektir. Hatta büyük cc bir motosikletin yanına bir de şehir içi trafiği için küçük cc ekleyebiliyorsanız motorculuk sizin için tadından yenmez hale gelecektir.

2 yorum:

  1. Bu yazıyı yazdıktan 4 yıl sonra alabildim yeni motosikletimi ve 6 aydır onunla işe gidiyor, evimin civarındaki küçük tefek işlerimi hallediyorum, mutluluğum tavan. Bundan sonra çok büyük bir aksilik olmadıkça bir daha motosikletsiz kalmamaya çalışacağım.

    YanıtlaSil

İlginize teşekkürler!