Motosiklet eğitimi üzerine bir kaç söz
▼
8 Haziran 2016 Çarşamba
Motosiklet hakkında yeni ve terso düşünceler (1)
Yaklaşık bir buçuk ay önce yeni bir motosiklet aldım. Ve takip edip okuyanlar bilir ki bu motosikleti uzunca bir aradan sonra aldım. Bu konuda daha önce yazdığım yazılarda da belirtmiştim ama motoru sürdükçe daha fazla kafamı kurcaladığı için ayrı bir yazı yazayım dedim. Ne konusu mu, gevezelikten sadede gelemiyorum huyum kurusun; motosiklet kullanımı ve genel anlamda motosikletle ilgili kafamda değişen düşünceler konusu tabii ki.
Esasen eskiden de motosikletin amaç değil araç olarak kullanılmasından yanaydım, yani eyvallah tutku, hobi, çok seviyoruz filan bunlar işin romantik kısımları biraz, ama bir de çok net görünür gerçekleri var bu işin, en azından benim için öyle. Bu konu ile ilgili aşağıya yazacaklarımda eskiden yazdıklarımla çelişme ihtimalim de çok yüksek olabilir, lütfen şaşırmayınız, zira ben insanoğlunun çelişkiler yumağı bir canlı olduğunu düşünen ve bunun da çok garipsenmemesi gereken bir şey olduğuna kanaat getirmiş biriyimdir. Yani çelişkilerimizle varız ve çoğun bu çelişkiler bizi biz yapmaya da yarar.
Başlayalım bakalım, belki taşlanabiliriz de bu yazıyla motosiklet severler tarafından ama kralın da çıplak olduğunu söyleyecek biri oluyor illa ki, burada o ben olayım bakalım.
Yahu bu iş o kadar da pratik değil mi ne?
Şimdi, her şeyden önce şunu anlamaya başladım ki insan benim gibi motosiklete full korumalı binme peşindeyse, yani kask dışındaki diğer ekipmanları da giyiniyorsa, onun için motosikletle işe gidiş geliş, ulaşım amaçlı sıkça kullanmak v.s. gibi şeyler hava durumu ve trafik durumuna bağlı olarak işkenceye de dönüşebiliyor.
30 dakika toplam seyahat sürem işe giderken, motosiklete binmeden önceki ve inmeden önceki hazırlıklarım da kafadan 10'ar dakika tutuyor açıkçası, eee bu durumda 30 dakikalık yol için 20 dakika da hazırlık gerekiyor bu açıdan bakınca süre oluyor sana 50 dakika hadi daha kısa sürede hazırlanırsam, 5'er dakikadan 40 dakika. Yine yolun üçte biri kadar süre hazırlığa gitti demektir. Nerde kaldı bu aletin pratikliği şimdi. (haa aynı yolu otomobille ya da toplu taşımayla yine de 1 saat 30 dakikada alıyorum, motorla gidip, kan ter içinde kalmaya değiyor mu dersen, valla değiyor, aha da sana ilk çelişki.)
Ayrıca yaz sıcağında en uygun yazlık kıyafeti ve korumayı giyinsen bile, binerken ve inerken terliyorsun arkadaş. Hele binerken ter basarsa üstüne bir de yolda yediğin rüzgar (neyse ki beni hiç etmedi ama) insanı hasta da edebilir bi zaman sonra. (Denebilir ki doğru kıyafeti seçmiyorsun demek ki, yok arkadaş bu alette yazın da kışın da en doğru kıyafet bu diye bir şey yoka varıyor iş, ille de korumalı giyecem deyince, bilhassa yazın. Bu sebeple kışın binmek benim daha çok işime geliyor, en azından terlemek ve üstünde kuruması yok, sıkıca giyin biraz üşüsen de devam.)
Bir başka mevzu motoru nereye bırakacam mevzusudur ki, o da en az bu giyim kuşam kadar dert bir konudur bana göre. Kaldırıma çıkarıp koyarım park sorunum kalmaz dersin, kaldırım öyle yüksek denk gelir ki çıkaramazsın, yol kenarına koyayım dersen aynı yere park edecek bir kafesçi arkadaş ya senin aleti oradan çekmeye yeltenir ya da park ederken dokundurup düşürebilir endişesi gelir aklına.(Başıma geldi, adamlar otomobilin iki tekerini kaldırıma koyacaz diye benim motoru yoldan alıp kendi aracı ile kaldırım arasına sıkıştırmıştı, çıkana kadar akla karayı seçip, bin türlü küfür saydırmıştım bu aklı evvel kafesçilere). Yani "paranoyalara gark eyledi bu iki teker sevdası bünyeyi kardaşım" da diyebiliriz buna.
Sadece park sorunu mu, aynı park sorununun yanına güvenlik sorunu da eklenmiş halde dert olur kafanıza, ulan sadece disk kilidi ile durursa bi minibüsü yanaştırıp kaldırır iki kişi alır götürür paranoyasından, ulan şu direğe bağlasam belediyenin ya da elektrik şirketinin çalışma yapacağı tutar mı, bizim aletin üstüne direği indirirler mi endişesi kaplar titiz adamın yüreğini. Yine de o motor o direğe bağlanır ki, daha önce gözünle çekildiğini gördüğün yol kenarındaki motorların durumuna düşmesin motorun, çekici peşinde, otopark peşinde koşma, motorum nerde diye. Hatta çekildiğini anlamayıp önce, "aha çalındı benim motor paniklemeleri" v.s. v.s.
Aldın bir naked motor, "ulan tipe bak tipe, çok tatlı be yav" dedin, ama benim gibi sadece hobi amaçlı değil de, bilhassa son iki motorumda olduğu gibi öncelikle ulaşım amaçlı aldıysan bu aleti, o tipi arkaya bir topcase takarak bozmazsan, o motoru efektif olarak kullanamazsın arkadaş. Sırtta çanta ile işe varıp motordan inince, o kask, dizlik, bellik, eldiven, yok kulak tıkacı, disk kilidi, kablo kilit, efenim küçük çaplı tornavida alyan, bok püsür, nereye girecek arkadaş, kıç cebine mi, yoksa backpackerlar gibi mi binecen devasa bi sırt çantasıyla motora. Haa "kask, mont eldiven bana yeter" dersen zaten hiç bi çantaya gerek kalmaz, ama ben diyemiyorum her binişimde en az 65 km otoyollarda sürüş yaptığım için. Eee nerde kaldı bu işin çekiciliği, pratikliği bilmem nesi?
Motosiklet ekonomik bir taşıttır (öyle midir gerçekten?)
Gelelim şu "motosiklet ekonomik bir taşıttır" söylencesine.
Yok arkadaş artık neredeyse küçük cc'ler de dahil motosiklet ekonomik bir taşıt olmaktan çıkmıştır.
1200cc'lik sıfır aldığım otomobilime 607 liraya trafik sigortası, 720 liraya da kasko yaptırdım.
Sıfır 150cc motosikletimin trafik sigortası ise 914 tl tuttu, nerde bunun ekonomisi, motorun altıda birine yakın bi parayı sadece sigortaya vermişim. (Haa küçük cc olduğu için tapa gaz bile sürsem yine de otomobilimin yarısı kadar yakıyor eyvallah burada ekonomi var kabul, aha bi çelişki daha sana) Hele hele sizin motorunuz 250cc üstü bir aletse, kaskosu, benzin yakışı, bakımları v.s. leri de otomobil kadar hatta bazı marka ve modellerde otomobilden de pahalıya gelecek, hani ekonomi kardaşım? Hala GS'e, ya da 1000RR'a binip videobloglarında motosiklet ekonomiktir diye sallayan adamlar var yahu, bırak arkadaşım, "benim param var ve bu haz aletine keyfi veriyorum parayı, zevkin ekonomisi olmaz" de, anlayalım derdini, en azından komik duruma düşmezsin, adam gerçekçi ve zengin deriz olur biter. :)
Bunlara bir de zaman zaman yenilemek gereken aksesuarlar, giyim kuşam v.s. eklenecek, öyle azımsanacak paralara satılmıyor meretler. 3 sene giydiğim botu dolaptan çıkardım bi baktım epeyce paralanmış, yenisi şart gibi, fiyatlara baktım yerli malı en ucuz bot bile 2016 yılı itibariyle neredeyse 150tl . Bi de bunun kaliteli iyi markası var ki, 300tl'den başlıyor. Üstelik onlarında benim gibi günlük kullanıcı için kullanışlılığı yok, iş yerinde hela kabinlerinde bot değişip spor ayakkabı giymek, yok motosiklet pantolonunu çıkarıp kan ter içinde normal pantolonu giymek filan hele hele yazın sıcağında giderek bir deli işine dönüşüyor. Ya korumalardan feragat edip tişört, kot pantol yallah yapacan ya da o yaz sıcağında yapış yapış olup varacan işine, gücüne. Bi de içeride onları çıkartıp temizlerini giyerken ekstradan terleyecen.
Bir de yeni alınan motosikletin (küçük cc'lerin hemen hepsinde) sıfır lastikleri genellikle dandik, hatta dandik ötesi oluyor ve kısa zamanda, bazen alır almaz değiştirilmesi gerekiyor, eh bu da hatırı sayılır bir masraf gerektiriyor. Al bi ekonomi katili daha sana.
Motosikleti nerde yatıracam, evimde otopark yok, kapalı yer yok, bi balkon altı bilem yok, dertlerini zaten uzun uzadıya yazmayacam bile, sırf bunu bile düşünmek adamı motosiklet almaktan vazgeçirebilir zira. :)
Velhasılı kelam, motosiklet sanıldığı kadar pratik ve de ekonomik bir taşıt olmayabilir duruma ve kullanıcısına göre dostlar.
Her şeye rağmen motosiklete binilmeli midir? Kesinlikle binilmelidir.
Tüm bunlara rağmen yine de bir otomobilden daha fazla keyifli, daha trafikten kurtarıcı, daha pratik ve (şayet küçük cc ise) ekonomik midir? Evet öyledir. Ve bendeniz yukarıdaki gerçekleri de görmeme rağmen ve onlara rağmen bu alete binecek miyim, evet ve umarım yıllarca bineceğim. Ama huyum kurusun gördüğüm gerçekleri de yazmadan, söylemeden edemeyen bir genetik mirastan geliyorum.
Yazı gittikçe uzayacak, bu sebeple devam edeceğimi belirterek ve okuyucuyu da motosikletten yeterince soğutmaya çalıştığımı düşünerekten burada kesiyorum bu ilk kısmını yazının ama çelişkiler yumağı yazı dizimiz devam edecek.
Son sözüm şimdilik şu olsun, motosiklet (skutırları ayrı tutarak söylüyorum) meşakkatli bir taşıttır arkadaş, şayet o meşakkatine rağmen kullanırım diyorsan tadından yenmez bir hal alabilir kullanımı, ama yok ben uğraşamam diyen bünyelere yaramayabilir bu iki tekerli şeytan icadı. :) Ama uğraşamayanlar da trafik kaosunda arabasının içine hapsolmuş beklerken, hayatlarını sorgulamakla, ömürlerini o kafesin içinde yiyip bitirmekle uğraşıyorlar, belki de onların durumu çok daha meşakkatli bir durum, hatta hastanelik bile denebilir. :)
NOT: Yukarıda yazdıklarım daha ziyade vitesli motosikletler baz alınarak yazılmıştır, açıkçası ve gözlemlediğim kadarıyla bilhassa şehir içinde kullanmak için sukutırlar çok daha pratik aletlerdir ve şu aralar ciddi ciddi bir sonraki motorumu - ilk kez - bir sukutır mı seçsem diye düşünmeye başlamadım değil hani. Bildiğim markaların sukutırlarının küçük cc'leri bile o kadar pahalı ki, insanın yanaşmaya cüret edesi gelmiyor. Ama bir kaç yıl sonra bu adam da şehrin ve vitesli motosikletin kahrına yenilip bir sukutır sahibi olur mu, valla olabilir. Henüz çok erken bunun için ama artık daha sıcak bakıyorum sukutırlara ve onları kullananlara. Şehir içi kullanımda gerçek pratiklik, gerek bagajları gerekse rüzgara, yağmur çamura karşı daha korunaklı oluşlarıyla sukutırlardadır diye düşünüyorum iyiden iyiye. (Ama vitesli motosikleti kullanmanın da tadı bir başka. Çelişkiye geeel...)
NOT2: Bi tane de notsuz bi yazı yaz be adam. Yazamıyorum, bünyede o kadar çok yazacak şey olunca yazıyı bitirip peşine boyna not ekliyorum o sebepten. Kusura kalma ey okur, buraya kadar okuduysan zaten sen de benim gibi okumayı seviyorsun demektir, yüreğine sağlık ve teşekkürler.
Hiçbir şeyin militanlığını yapmak iyi değil, gözümüzün bebeği motosikletlerimizin de. :) İyisinin kötüsünün farkında olup öyle bağrımıza basmak ( ya da basmamak :) ) en doğrusu galiba. O yüzden bence son derece terso, son derece de doğru bir yaklaşım olmuş. :))
YanıtlaSilBu arada ideal dünya: Bir scooter + bir vitesli. İflah olmaz bir vitesli kullanıcısı olarak itiraf etmeliyim ki şehir içinde en kıvrağım, hafifim diyen vitesli dahi dengeli bir sukutırın eline su dökemiyor. :) Şu an X-city ve Cbf600 ortaklığında nasıl mutluyum size anlatamam. :)
Burçak hanım yazdıklarınız çok doğru. Ve bir skutır ve bir de (hem de büyük cc) vitesli motosiklet sahibi olarak çok şanslısınız farkında mısınız? Eğer motosiklet sadece şehir içi ve daha ziyade ulaşım için kullanılacaksa skutır en doğru tercih bunu iyiden iyiye anladım, çünkü vitesli motosiklete göre çook daha pratik. Ama ben gezecem de, keyfi de kullanacam diyenler için vitesli motosikletin de tadı başkadır. Ekonomik açıdan da stoklama sorunu açısından da 2 adet motosikleti barındırmaya mecalim olmadığı için ben her ikisini bir arada yaşayabileceğim küçük cc vitesli motosiklet tercih ediyorum genellikle. Ama bir sonraki 2 tekerli taşıtım otomatik vitesli otomobilim gibi bir skutır neden olmasın, üstelik kış kullanımı için çok daha yararlı olacaktır.
SilVe evet hiç bir şeyin fanatiği olmamak lazım, bu motosiklet için de fazlasıyla geçerli. Hep yazdım, pek çok motorunu öve öve bitiremeyen(bilhassa ilk kullanıcı) bir süre sonra bambaşka motorlara yönelip bu kez onu göklere çıkartıyor. Bir de bu işte biraz fazla duygusalız hemen hepimiz, oysa bir taşım aracı işte, abartmamak lazım. Tabii bu noktaya gelmek için de zaman gerekiyor, hele hele benim gibi otomobille geçen uzunca bir zaman da girince araya olaya bakış açınız epeyce bir değişiyor.
Bence de en ideali, şehir içi ve yakın civar için bir skutır ve uzun yol+sportif kullanım amacı için de 250cc üstü bir vitesli motosiklet. Umarım bir gün ben de bunu yapabilirim. Bu durumun keyfini sürün.
Katkınız için teşekkürler.