Zaman zaman
motosiklete binmenin sadece hız yapmak ya da bir motosikletin en önemli
özelliğinin son hızı (top speed) olduğunu düşünen insanlarla karşılaşıyorum,
tanışıyorum, yazışıp, konuşuyorum. Bu kafa yapısı için değişik şeyler
söylenebilir, ama bana göre bu söyleneceklerin hiçbiri olumlu şeyler
olmayacaktır. Zira motosiklete binmenin “top speed” dışında onlarca iyi yanı
varken, sadece - binmeyenler için açıkça negatif bir şeyi çağrıştıracak - son
hız özelliğine takılmak bana hep garip gelmiştir.
Motosiklet forumlarında,
sosyal ağlarda v.b. ortamlarda ya da arkadaş sohbetlerinde ve hatta kırmızı
ışıkta durduğumuzda bile, en çok sorulan, konuşulan mevzuların başında “son hızı
nedir?”, “kaç basıyor?” mevzusu gelir sanırım.
Geçenlerde, 250cc birkaç
motosiklet modeli için bir forum başlığında birileri “hepi topu top speedleri
en fazla 160 – 170 km/h olan modellerden bahsediyorsunuz” nevinden bu cc
motosikletlerin yaptığı bu son hızları küçümser şeyler yazmışlardı. Ki zaman
zaman çokça olur bu tip konular forum ortamlarında ya da sosyal medyada. 160 ya
da 170km/hıza ulaşabilen ve sadece 250cc hacminde bir araçtan bahsediyoruz ve
bu hızları az bulan insanlardan. Küçük cc bir motosiklette 160 km hızı geçtim,
şahsen ben otomobilimle otoban sürüşlerimde bile 120 km hızın üstünü çok
nadiren, o da gerçekten ihtiyacım olursa görüyorum, ki 1200cc 110hp bir
otomobilden bahsediyorum.
250cc bir
motosiklet (ki çoğu o hızları yapamaz) 170 km/hız görebilecek ve siz bunu az
bulacaksınız. Bu düşünce yapısı çok acayip bir şey, hatta çok da kazaya
meyilli, ölümcül kazaya da meyilli bir kafa yapısı bu bana göre.
Normal şartlarda
pistte değilseniz zaten o hızları trafiğe açık hız limitlerine sahip karayollarında
yapmak, büyük cc motosikletlerle bile oldukça riskli iken, bir 250cc ile buna
kalkışmak ciddi macera aramak demektir. Ve bir de bu hızları az bulmak, beğenmemek, neredeyse hastalıklı, manyakça bir durum.
Genel bir hız
sevici, hıza tapıcı, hızdan zevk alan sürücü tipi var. Bunu sadece
motosikletlerle değil, şehir içinde otomobille yapanlar da çok. Yalnızca
önündeki tek bir aracı geçebilmek için bile, sürekli selektörler, kornalar
yaparak, geçtikten sonra önünde takılıp kalan (çünkü trafik fazlasına müsaade
etmiyor) ya da ilk ışıklarda durmak zorunda kalıp, yine geçtiği araçla aynı
noktaya varmış olan sürücü tipi çok.
Bunu büyük şehirlerde
sizi hızlı hareket etmeye iten sebeplere, hayatı hızlı yaşamanız gerektiğine şartlayan sebeplere de bağlamak mümkün tabii ki. Bırakın otomobili, motosikleti, bazen yaya olarak
bile önünüzde yavaş yürüyen birine sinir olduğunuz olmadı mı hiç sizin de.
Benim oldu açıkçası. Ama sonra sakin kafayla kahvemi yudumlarken düşündüğümde,
gereksiz sinir yaptığımı anladım. Gideceğim yere daha erken çıkarak
gidebilirdim. Araç kullanırken de aynı şeyi yapıp daha az riskle ulaşımımı
sağlayabilirdim.
Hızı sırf zevk
için, daha fazla adrenalin için yapanlar da var şüphesiz, ki genellikle onlar
racing tarzı yüksek hız yapan motosikletler alıyorlar, oysa şehir içinde ya da
otoyollarda belli bir hız limiti olan halka açık yollarda o hız limitinin
üstünde, zevkine sürmek demek, kendinizi önemsemiyorsanız bile başka bir çok
sürücüyü, yolcuyu ve yayayı hayati tehlikeye atmak anlamına geliyor. Bunu
umursamamaksa büyük bir bencilliği ve egoizmi gösteriyor bana göre. Oysa motosiklette son hız dışında alınabilecek o kadar çok zevk var ki...
Burada zekadan çok, zekayı mantık dahilinde kullanabilmek becerisi devreye giriyor sanırım, yani bu
gibi saçma hareketleri yapmamak için. Ama tabii bunun için de en azından ilgilendiğin
konuda birazcık okumak, eğitim almak, sağduyulu olabilmek ve doğru sürüş
davranışlarını sergilemek şart. Gel gör ki memleketimizde hemen her konuda
bilgi sahibinden çok, fikir sahibi olan fazla olduğu için, bu gibi konulara
girenler de pek sevilmiyor, çünkü hıza tapıcı arkadaşların işine gelmiyor bu
tip konular. Ve genellikle de akıl, mantık, hız sınırları ve düzgün sürüş
konusunda böyle şeylerden dem vuranlar, bu hız sevici sürücüler tarafından, korkak, acemi ya da
motosiklet sürmeyi bilmemekle suçlanıyorlar.
Oysa motosikleti iyi sürebilmenin yüksek hız yapabilmekle ilgisi olmadığını aklı başında her motosikletçi bilir. Hemen aklıma gelen mesela gymkana tarzı dar alanlarda yapılan manevra ve sürüş etkinlikleri var. Asıl sürüş becerisi belki de en yavaş hızlarda, ama en olmayacak yerlerden geçerek yapılabilen sürüşlerde yatıyor. Düz yolda bir maymunu motosikletin üstüne oturtup (mümkünü varsa) cruise controlle elciği sabitlerseniz, 300 km hıza o da ulaşabilir, ama muhtemelen ilk virajda ya da ilk önüne çıkan daha yavaş engelde patlayacaktır. Bu sebeple, yıllarca motosiklet sürüp de ilk kez bir kapalı alan eğitiminde manevralar yapmaya kalkıp, kendi yetilerine çokça şaşıranlar, "ben motosiklet sürmüyormuşum" diyenler olur, bizzat böyle bir tanıdığım var. Şimdilerde oldukça ileri ve güvenli süren birine dönüştü.
Oysa motosikleti iyi sürebilmenin yüksek hız yapabilmekle ilgisi olmadığını aklı başında her motosikletçi bilir. Hemen aklıma gelen mesela gymkana tarzı dar alanlarda yapılan manevra ve sürüş etkinlikleri var. Asıl sürüş becerisi belki de en yavaş hızlarda, ama en olmayacak yerlerden geçerek yapılabilen sürüşlerde yatıyor. Düz yolda bir maymunu motosikletin üstüne oturtup (mümkünü varsa) cruise controlle elciği sabitlerseniz, 300 km hıza o da ulaşabilir, ama muhtemelen ilk virajda ya da ilk önüne çıkan daha yavaş engelde patlayacaktır. Bu sebeple, yıllarca motosiklet sürüp de ilk kez bir kapalı alan eğitiminde manevralar yapmaya kalkıp, kendi yetilerine çokça şaşıranlar, "ben motosiklet sürmüyormuşum" diyenler olur, bizzat böyle bir tanıdığım var. Şimdilerde oldukça ileri ve güvenli süren birine dönüştü.
Son birkaç cümle
edip gideyim, uzun yazınca okunmuyor çünkü, belki bu bile aynı hıza tapıcı
zihniyetten kaynaklı. Hıza tapıcılığın sonu yoktur, hep daha hızlı giden bir
motosiklete sahip olmak, hep o elcikten biraz daha fazla hız alabilmek ister
bünye. Motosiklette gerekmedikçe yapılan
hız hemen tüm sürüşünüze olumsuz olarak yansır, tepki zamanınız da, motosiklete
hakimiyetiniz de, trafiği okuma beceriniz de kısıtlanır, kısalır. Ve yüksek hız sizi kazaya çok daha açık bir sürücü haline getirir.
Hız manyağı
olanlardan değil, gerektiğinde hızın getirdiği avantajları da kullanıp risksiz
sürenlerden olun. Böylece hem siz daha uzun süre motosiklet üstünde kalın, hem de ardınızda acılı insanlar bırakmayın.
Konu hakkında
başka yazılarda da detayla yazma azmiyle şimdilik konuyu burada bitireceğim.
Nice yollara!
NOT: Hatırlatmadan edemedim, hızınız 2 katına çıktığında, fren mesafeniz 4 katına çıkar, bunu düşünerek hız yapın derim. Benim motosikletim abs'li her türlü durur diyerek, gereksiz hız yapar ve üstüne bir de frenleme işini son ana bırakırsanız, geçmiş olsun! Zira abs tekerleklerin kilitlenmesini önler ama geç kalmışsanız sizi sandığınız gibi kısa mesafede durdur(a)maz. "Önünüzde açıkça görebildiğiniz mesafede durabilecek hızda sürün", der Yol Sanatı Sistemi. Bkz. Motosiklet Yol Sanatı kitabı(OMM yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İlginize teşekkürler!