Motosiklet eğitimi üzerine bir kaç söz

29 Mart 2019 Cuma

Motosiklet Hakkında Yeni ve Terso Düşünceler 2 (ya da Motosiklet ve Motorculuk Üzerine Değinmeler 2)

Motosiklete binmek bize her şeyi yapabilme hakkı vermez. İğneyi kendimize batırmayı da bilmek lazım. 
    İzlediğim bir video beni bu yazıyı yazmaya itti açıkçası. Aşağıya kendimden de ders niteliğinde bir hikayeyle bir kez daha motosiklet ve motorculuk üzerine değinmeler yazayım dedim.
    Bilhassa trafikte olmak üzere, zaman zaman dikkat ediyorum, sosyal hayatta da bazı motosiklet kullanan insanlar, sanırım motosiklete binmenin kendilerine her şeyi yapabilme hakkı verdiğini sanıyor. Bir kere motosiklete biniyoruz diye sürekli mağdur ya da masum olan biz değiliz bunu unutmayalım. Motosiklete binmek ne bize trafikte ekstra ve pozitif ayrımcı haklar tanır, ne de başkalarına karşı istediğimiz gibi davranma, kafamıza göre takılma hakkı verir.

    Özellikle youtube'daki video bloglarında kimi zaman akla hayale gelmeyecek şeyler yapıp sonrada bunları haklı çıkartmak istercesine anlatan ya da sergileyenleri izledikçe şaşırıyor insan. O yüzden son zamanlarda kendimi "motorcu" olarak nitelemekten vazgeçtim, sadece motosiklet sürücüsüyüm, motosiklet kullanıcısıyım diyorum. "Motorcu" etiketini kendimize yapıştırdığımızda sanki kamu görevlisi ya da daha da ileri giderek bir süper kahraman olmuyoruz. Bizler de sadece birer taşıt sürücüsüyüz yasal olarak, hepsi bu. Ne motorumuzu kafamıza göre istediğimiz yere park etme hakkımız var, ne de trafikte istediğimiz gibi gitmeye iznimiz. Tamam kabul ediyorum özellikle de İstanbul gibi büyük şehirlerde - ben de dahil - pek çoğumuz emniyet şeridinden, duran ya da çok yavaş ilerleyen trafikte aralardan sürüyoruz ve açıkçası polis memurları da muhtemelen trafik kaosunun farkında olarak buna göz yumuyorlar. Eyvallah, bu zaten motosiklet için kaçınılmaz bir durum, bunu yapamayınca zaten otomobile binmekten - en azından sıkışık trafikte - bir farkı kalmıyor motosikletin. Ancak bu yapabildiğimiz ve göz yumulan şey bile normalde yasal değilken, bizler bir de sanki sırf motora biniyoruz diye özel ayrıcalığımız varmış gibi davranırsak, o zaman motosiklete binmeyenlere haksızlık etmiş olmaz mıyız?


    Her birimiz tıpkı diğer insanlar gibi yasal zorunluluklar dahilinde yaşamak durumundayız. Mesela apartmanda yaşıyorsak motosikletimizi nereye park edeceğimizi apartmanın diğer sakinlerini de düşünerek planlamalı, gerekirse (ve varsa) apartman yöneticimizden izin alarak park etmeliyiz. Yoksa "benim motosikletimi çalarlar, ben ille de şuraya koyacağım" ya da "motosikletime çadır otopark alıp binanın bahçesine koyacağım" deme şansımız yok, buna yasal hakkımız da yok zaten. Aynı şekilde binamızdaki diğer ikamet edenlerin de yok.
    Veya motosikletlerimizi pek çoğumuz kaldırımlara çıkartıp, bir direğe ya da başka bir yere bağlayabiliyoruz, bunu zaman zaman ben de yaptım, yapıyorum, ama unutmayalım aslında bunu da yapmaya hakkımız yok, zira o kaldırım herkesin ortak kullanım alanı. (Ki aynı şekilde kaldırımda motosiklet sürmemiz de yasal değil zaten.)
 
    Geçmişte yaşadığım ve haksız olmama rağmen boş yere çok öfkelendiğim bir olayı anlatayım.
Ybr125'im varken şimdiki gibi otoparkı olan bir binada yaşamıyordum ve haliyle motosikletimi sokağa, daha doğrusu kaldırıma park ediyordum. Tabii güvenli olabilmesi için de binamın altındaki deponun demirden kepenklerine zincirliyordum motosikletimi, tabii bunu yaparken depo sahibinden izin almıştım. Ama günlerden bir gün depo sahibi, zaman zaman mal indirip çıkarırken motosikletimin onlara engel olduğundan şikayet etti, motoru başka bir yere koymamı rica etti. Bunu duyduğumda içinde bulunduğum çaresizliğinde etkisiyle çok sinirlenmiştim. Tabii ki komşuma yansıtmadım ama motoru koyacak bir yer ararken habire küfür ediyordum. Oysa eşim benim aklımı başıma getirdi: "Neden kızıp küfrediyorsun ki, normalde zaten oraya koyma hakkın mı vardı, depo sahibi sana en başta hayır koyma deseydi, ne yapacaktın?" dedi. Çok da haklıydı. Üstelik ben aşağıda motorun tepesinde kaldırımda yer bakınırken bu söylenmelerimi depo sahibinin karşı binada oturan oğlu duymuştu ve yanıma geldi, hani o anda bir kavga çıkması işten bile değildi. Ama komşumun oğlu da adeta bana bir insanlık dersi verip mahçup etti: "Abi ne diye kızıyosun ki, biz sana bunca zaman depomuzun önüne hatta kepenklerine motorunu zincirlemene izin vermişiz, şimdi bize sıkıntı verdiği için koyma diyoruz, getir karşı binaya benim evin önüne koy, normalde zaten şikayete hakkın yok ki" dedi. İyiden iyiye utanmış "hık, mık" deyip, o esnada bir de çocuktan özür dilemek zorunda kalmıştım. Sonrasında motorumu bu kez karşı kaldırımda giriş kat dairesinden izin alarak onun pencere demirlerine zincirlemeye başlamıştım, üstelik orada yaşayan teyze de motoruma gün içinde benden çok bakar olmuştu. Yani öfke değil sağduyu kazanmıştı aslında ve ben mahçup olmuş, kendimi de haksızca öfkem için çok ayıplamıştım.
    O zaman tabii daha gençtim, motosiklet işinde de yeniydim ve öfkeme çok daha kolay teslim oluyordum, ama haksızdım, sırf motosiklet sahibiyim diye kafama göre takılmak arzusundaydım, bu güzel dersle aklım başıma gelmişti.

    Yani dostlar, sevgili motosiklet kullanıcıları, hiç birimizin motosiklete biniyoruz diye trafikte ve sosyal hayatta ayrıcalığımız yoktur, kimseye öfkelenmeye, kendimize ekstradan avantaj istemeye hakkımız yoktur. Bunu bilerek motosiklet sürer ve motosikletli bir hayat sürersek belki de sıkıntılarımızı ve başkalarına yaşattığımız sıkıntıları da azaltabiliriz, ne dersiniz.

    Çok uzattım yine, ama iğneyi kendimize batırmadan hemen başkalarını, diğer araç sürücülerini ya da motosikletle alakası olmayan diğer insanları suçlamayalım, kızmayalım. Haklıysak hakkımızı sonuna kadar arayalım, ama motosiklet sürüyoruz diye de kendimizi hep ve her zaman haklı sanmayalım.

Nice Yollara!

26 Mart 2019 Salı

12 YAŞINDAKİ YERLİ MALI MOTOBOTLARIMIN SON DURUMU.

"Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı" demek için değil ama, hani yerli yapım bir motosiklet botunun 12 yıl sonraki durumunu anlatmak için bir video çekmiştim, buradan da paylaşmak istedim. İlk çıktığı zamanlarda aldığım Motobot marka Türk Malı botlarımın bunca yıl sonraki durumu, arz ederim😄:  


24 Mart 2019 Pazar

MOTOSİKLET SÜRERKEN NE GİYİYORUM…


   Motosiklete ilk binmeye başladığımdan bu yana yani aşağı yukarı 12 yıldır, her zaman koruyucu kıyafetlerimi giyerek binmişimdir ama ilk zamanlara kıyasla artık çok daha koruyucu giyiniyorum galiba. Yıllar önce henüz motosikletim bile yokken ve almak için yanıp tutuşurken, kafama sadece bir kask takmanın yeterli olduğunu sanıyordum. Hatta onu da yarım ya da çeneden açılır almak en mantıklısı sanıyordum. Neyse ki henüz motosiklet almadan Reşat Arbaş’ın Motosiklet Teorisi kitabını alıp okuyup bazı gerçekleri öğrenmeye başladım, aynı şekilde adını anmaktan çekinmeyeceğim motosiklet.net sitesini de tanımış ve oradan bu giyim kuşam hatta ilk motosikletin nasıl bir model olması konusunda pek çok bilgi edindim. Zamanla bolca kitap okumalar, motosiklet sitelerinde gezinmeler derken bu motosiklet işinde koruyucu kıyafetsiz motosiklete binmemenin önemini daha motosiklet almadan anlamış oldum. Ve gerçekten de motosikletten önce kaskımdan montuma, dizliğime ve eldivenime hemen her şeyi edinmiştim.

KASK
   Buna rağmen yine de mesela ilk kaskımı çeneden açılır almıştım. Nedense full face kasklar bana çok kullanışsız gelmişti o günkü mantığımla. Oysa ne kuryelik yapacaktım ne de motosiklet sürerken zırt pırt kask çıkartacak bir durumum olacaktı. Ya gezmek amaçlı ya da işe gidip gelmek amaçlı sürecektim motosikleti, her ikisinde de yolda kaskımı sık sık çıkartmam gerekmeyecekti. Buna rağmen full face bir kaskın çene açılır bir kasktan çok daha güvenli olduğunu biraz daha sonra anlayacaktım.
Ama her şeye rağmen çene açılır da olsa ilk kaskım en azından yarım kask değildi. Alınmış alınmıştır deyip bu kaskı 2,5 yıl kadar da kullandım. Ama sonraki kaskım ve bugüne kadar aldıklarım da hatta eşime aldığım kasklar da hep full face yani tamamen kapalı kasklar oldular. Bu kaska alışınca zaten bir daha çene açılır kask almak aklınıza bile gelmiyor. Son iki yıldır 2 adet kask kullanıyorum biri güneş vizörsüz kışlık full face, diğeri içinde entegre güneş vizörü olan yazlık full face.(Markaları bilinen orta seviye kasklar diyebilirim.) Ve kask konusunda da aldığım her kask bir öncekinden daha kaliteliydi diyebilirim.

MONT
   İlk kaskımı aldıktan sonra mont arayışına girmiştim, düşüncem (bütçemi de önemsediğim için) dört mevsim bir mont alıp bu işi tek montla halletmekti. Nitekim ilk montumu göğüs ve kollarında yazın açılıp yazlık hale getirilsin diye fermuarları olan omuz dirsek ve sırtta korumaları olan bir modelden seçmiştim. O mont sayesinde esasında dört mevsim mont diye bir şey olmadığını, olsa olsa böyle bir montun yaz hariç diğer üç mevsimde kullanılabileceğini anladım. Evet açılabilir pencereye dönüşen göğüs ve kolun üst kısmında fermuarları vardı ama yazın montla terleyip bir de bu fermuarları açınca ciğerleri üşütmemek işten bile değildi. Bir yaz kullandıktan sonra bu montumu (çok sevmeme ve iyi bir Alman markası olmasına rağmen) elden çıkarttım. Ve kışa girerken yine bir Alman markası kışlık full korumalı bir uzun turing mont ve yaza girerken de belli kısımları çift kat örme file omuz dirsek ve sırt kısmı ise kevlar ve full korumalı olan aynı markanın yazlık montunu aldım. Hatta bu yazlık montumun sırtında racerlarınki gibi bir hörgüç de konulmuştu. Bu iki montumun yanı sıra Avrupa’da yaşayan abimin getirdiği bir deri bir de yazlık iki adet daha montum oluverdi birden. Böylece kendi aldığım montları en azından yaz için dolaba kaldırıp sakladım ve öncelikle bu hediye montları kullandım ki onlar da oldukça kaliteliydi. Zamanla daha çok kendi full korumalı montlarımı kullanır olduğum için hediye montları da ihtiyacı olanlara verdim. Şimdilerde bir kışlık ve bir yazlık olmak üzere iki adet montum var ve her ikisi de full korumalı.

PANTOLON
   İlk motosikletimi kullanırken kış gelince kışlık montun ardından bir de kışlık aynı markanın full korumalı pantolonunu aldım, pantolon o kadar rahat ve kaliteli çıktı ki halen bu pantolonu kullanıyorum.(tabii başka bir pantolonum daha var). Kışlık motosiklet pantolonu beni o kadar rahat ettirmişti ki, keşke yazın da böyle bir pantolon giyebilsem, dizlikle uğraşmasam diyordum ama ne yazık ki en azından sık sık işe git gelde böyle bir pantolonu kullanmak çok sıkıntılıydı, çünkü bir kere iş yerimde giyinip soyunabileceğim kendime ait bir odam yoktu, ancak tuvalet kabininde ya da motosikletimi park ettiğim yerde bunu yapabilirdim ve bu da günlük kullanımda çokça zahmet, hele hele yazın terlemek anlamına geliyordu. Bu sebeple işe gitmek için kışın motosiklet pantolonumu kullanabilsem de yazın içindeki kışlık içliğini söksem bile kot pantolonun üstüne ekstra pantolon giymek sırılsıklam terlemek anlamına geliyordu. O yüzden dizlik tercih etmeye başladım hatta üç mafsallı neredeyse diz üstünden bileğe kadar inen bir dizlik aldım. Motorsuz günlerimde sattığım için o kadar pişmanım ki bu dizliği. Şimdilerde ise işe git gel için en azından yılın 3 mevsimi yanlardan fermuar ve cırtla açılıp kapatılabilen pratik bir pantolon aldım. Normal pantolonumun üzerine onu giyiyor ve işe vardığımda otoparkta bile hemen yanlarından cırtını, fermuarını açıp, çıkartıp çantama koyabiliyorum. Tatil günlerimde ise yine 3 mevsim 12 yıllık hala sapasağlam olan ilk pantolonumu giyiyorum. Zaten bu 12 yıllık dediğim pantolon ve montlarım da 6 yıl kadar motosiklete ara verdiğim ve bu arada sadece birkaç kez test motosikleti sürmek için kullanıldıklarından oldukça iyi durumdalar hala. Tabii yağmurda çokça kullanmamış olmanın da etkisi var bunda. Ayrıca belirteyim, bu ürünler hep Alman malı, bu konuda Almanların oldukça kaliteli iş çıkarttıklarına bizzat şahit oldum diyebilirim. Elden çıkarttığım diğer 3 montum da Alman markası idi ve hepsi çok kaliteli idi. Diğer markalar kötüdür anlamı çıkmasın, benim Alman markalarındaki memnuniyetimi belirtmek istedim, şüphesiz bir çok başka milletin de sağlam markaları var, hatta yerli malı motobot'umu da yazdım aşağıya.

BOT
   Pantolonla hemen hemen aynı zamanlarda bir de kışlık motosiklet botu (hatta çizmesi denebilir) aldım. Yerli malı ama oldukça iyi iş gören, korumaları olan, altı kaymaz bir bottu bu. Markasını da vereyim, o zaman henüz ilk kez Türk Malı olarak üretilen bir motosiklet botu olan Motobot. Bugün 2, hatta 3 adet botum daha var ama motobotlarımı da gündelik kısa sürüşlerde hala kullanırım, eskidiler ama koruyucu kısımları, fermuarı v.s. hala sapasağlam duruyor, altları hala kaydırmıyor. Hatta bu botlarla ilgili bir video da çekmeyi düşünüyorum bunca sene sonundaki durumlarını anlatmak için. Hani pek çok aşırı pahalı yabancı ürünlerle kıyas yapılabilsin diye düşünüyorum bu videoyu. En kısa zamanda çekip bloğa da koyacağım. İstediğinde bizim insanımızın da nasıl kaliteli iş yapabildiğinin güzel bir örneği bana göre Motobot. (Bir zamanlar Sümerbank vardı, ben yaştakiler ve bilhassa memur çocukları ile orta ve alt gelir seviyesindekiler iyi bilir, orada görüntüsü muhteşem olmasa bile acayip sağlam botlar olurdu, Motobot bu anlamda Sümerbank üretimi gibi diyebilirim.)
   Motosiklete bir süre ara verdikten sonra yeniden başladığımda yazları çokça terleten eski motosiklet botlarımı işe git gelde kullanamayacağımı gördüm. Açık söyleyeyim kimi zaman tedbiri elden bırakıp Temmuz, Ağustos gibi aylarda sadece spor ayakkabı ya da yazlık trekking botu ile de işe gittim. Evet doğru değildi ama maddi imkanlarım da bot almamı engelliyordu o ara. Sonra en azından havalar soğuduğunda giymek için oldukça kaliteli ve kalınca bir asker postalı satın aldım, hani askere gidenler bilir, subay botu dediklerinden. Bu postallar o kadar iyi imal edilmişti ki ne su geçiriyorlar ne de altları kayıyordu.(Tam Sümerbank üretimi gibi yine) 2 kış onları kulandım hatta pantolonun üstüne bir de tozluk takınca soğuk ayaklarımdan giremiyordu. Yerli malı bu postallarımın da markasını gönül rahatlığıyla söylebilirim, Yeşil Kundura'dan almıştım. Mağazasında işçi postalı olarak geçiyordu. Halen gayet yeni ve sağlam duruyorlar. (Fotoda sol tarafta duran botlar) Motosiklet botu alamadığım dönemlerde güzel iş gördüler açıkçası.
    Geçenlerde bir motosiklet firmasının yüzde elli indirimini görünce hemen kendime bir yazlık, bir de kışlık motosiklet botu daha aldım. Uzun zaman sonra yeniden gerçek birer motosiklet botu almış oldum böylece.
    Bu arada yukarıda Sümerbank örneğini yazdım, yine yazacağım, bizim memleketimizde de istenirse kaliteli ve sağlam ürünler yapılabildiğinin güzel örneği aslında Motobot ve Yeşil Kundura. Ama ikincisi sanırım Sümerbank gibi kapandı, umarım Motobot üretimini devam ettirebilir.

ELDİVEN
   Eldiveni ilk motosikletimden bu yana yaz kış kullanıyorum ve eldivensiz motosiklete nasıl binilir aklım pek almıyor. Kışın yeterince iyi bir eldiven takmazsam ellerim çatlıyor mesela, çıplak elle nasıl binilir, hem soğuk hem de rüzgarda o eller ne olur, düşünmek istemem. Yazlık, kışlık ve 3 mevsim sayılabilecek 4 adet de eldivenim var. Bu aralar yazlıkları ve deri olanları yenilemem lazım.




DİĞER VÜCUT KORUMALARI(M)
   Tıpkı dizlikler gibi ilk motosikletimle birlikte kışa girmeden bir de sert koruyuculu ve dört parçalı bir bellik almıştım. O gün bugündür belliksiz hiç motora binmedim, yaz kış montun altına mutlaka takarım. Hatta bir tane eskittim yenisini aldım. Belliği unutursam kendimi çıplak gibi hissediyorum motosiklet üstünde. Dizlik de öyle, yanılmıyorsam 3 ya da dört farklı marka ve model dizlik kullandım şimdiye dek.
   Dizlik esasen daha ziyade yavaş sürüşlerde iş görebilen bir şey, uzun yolda, belli bir hız üstünde dizliğe çokça güvenmemek gerek, çünkü ilk darbeden sonra bacağınızdan kopup gitmesi kuvvetle muhtemel. Ama mesela sıkışık trafikte, aralardan geçerken dizinizin bir araca ya da bariyere değmesi gibi durumlarda güzel iş görüyor, bir iki kez bizzat deneyerek öğrendim bunu. Bu yüzden pantolon ya da dizlik, illa ki dizlerimi koruyan bir şey olmadan motosiklete binmemeye çalışıyorum.
Bugünü dek genellikle yazları ve işe git gelde kullanmak için birkaç kez dizlik aldım, halen bir yazlık sert dizliğim, bir de nispeten serin bahar ayları için soft uzun dizliğim var.
   Son günlerde aldığım bir başka koruyucum ise zırh. Ama o ceket gibi olanlardan değil de montalarımın içine giyebilmek amaçlı endurocuların kullandığı göğüs ve sırt koruyucu olan (çelik yelek gibi giyilen) zırhlardan aldım bir tane. Henüz çok yeni ama kışlık montumla kullandım ve rahatsızlık vermedi. Bu zırhı yazın özellikle Temmuz ve Ağustos’ta muhtemelen takamayacağım gibi ama en azından sonbahar, kış, belki ilkbahar’da da kullanabilirim gibi görünüyor. Zira her iki montumun içine de oluyor, üstelik altına bellik de takılabiliyor. Montuda giyince 3 mevsim full vücut korumalı sürmüş oluyorum bu sayede.
Ayrıca gece sürüşlerinde kullandığım iki adet reflektif sarı yeleğim ve iki adette reflektif kemerim olduğunu belirteyim, bunları da geceleri mutlaka giyiyorum montumun üstüne.(Bu ürünleri yapı malzemeleri mağazalarından oldukça uyguna aldığım da belirteyim.)
Kulak tıkaçsız zaten hiç kask takmadığım için yazmasam da olur sanırım.

GARDROBUMUN ÖZETİ
- 1 Full face kış için, 1 full face yaz için kask
- 1 kışlık, 1 yazlık full korumalı mont
- 1 yazlık, 1 kışlık motosiklet botu + 1 adet kalın asker postalı
- 2 adet üç mevsimlik motosiklet pantolonu
- Yazlık + Kışlık 2’şer adet eldiven
- Sert ve soft 2 adet dizlik
- Bellik
- Göğüs ve sırt zırhı (enduro tarzı)
- Full korumalı şort (Bu şortu bir kaç kez dışında kullanmadım, daha ziyade korumasız normal pantolon içine giymek için almıştım, ama iş yerinde giyip çıkaracak bir yerim olmadığı için çok az kullanabildim. İş dışında da zaten genellikle koruyuculu pantolon giydiğim için maalesef çokça efektif olmadı benim için bu şort.)
- Reflektif yelek + reflektif kemer (gece sürüşlerinde motosiklet montu üstüne)
- Kulak tıkaçları. (Kask içinde konforu artırıp, kulak sağlığını korumak üzere)

   Kullandığım ekipmanlar bunlardır. Bunların bazılarını ihmal ettiğim durumlar olmuyor mu? Özellikle bazen işe giderken oluyor ama genellikle hemen hepsini mevsimine göre kullanıyorum. Kullandığıma da çok memnunum, oldukça rahat ve güvende hissettiriyorlar. Bu ekipmanlar sayesinde bugüne dek motosiklet yüzünden hiç hasta olmadım. Neyse ki büyük bir kaza da yapmadım, hiç bir zaman yapıp denemek zorunda da kalmam umarım.

GERÇEK EKİPMAN BEYNİMİZ, EĞİTİM VE TECRÜBEMİZDİR.
   Tüm bunları kullanmadan motosiklet sürmemeye çalışıyorum, ama en başta söylemem gerekeni en sonda söyleyeyim, ben daha ilk motosikletimi almadan, başta Motosiklet Teorisi kitabı olmak üzere pek çok teorik eğitim aldım ve okumalar yaptım. Sonrasında Honda Motosiklet Eğitimi başta olmak üzere sürüş eğitimleri aldım. Halen de mevcuttaki motosiklet kitaplarının hemen hepsini edinip okuyor, fırsat buldukça kapalı alanlarda pratik ediyorum. Defansif sürüş denilen tarzda kullanmaya çalışıyorum. Yolun izin verdiği kadar risk alıp, gereksiz hiçbir riske girmiyorum.
Kısaca motosiklet sürüşünün önemli bir kısmının mental düzeyde olduğunu kavramaya çalışarak sürüş yapmayı deniyorum. Ve bugüne kadar da bunun pek çok yararını gördüm, görüyorum.
Kendime çok iyi bir sürücü diyemem, ben de hala öğreniyor, kendimi geliştiriyorum, ama en azından hem full ekipmanla sürmeye çalışıyorum, hem de kendimin ve motosikletimin limitlerini bilerek sürmeyi deniyorum. Üstelik bunları yapmadan motosiklete binmenin de çok tatsız, keyifsiz olduğunu düşünüyorum. Ve bir kez daha hatırlatayım eğitim sürücünün kaskosudur. İmkanlarınız dahilinde eğitim almaya çalışın. Ve yaz ya da kış ekipmanlarınızı giymeden motosikletin selesine oturmayın.

   Velhasılı kelam, motosiklete ekipmanlarımız olmadan binmeyelim ama gerçek ekipmanın beynimiz, eğitimimiz ve tecrübelerimiz olduğunu da unutmayalım. Eğitimimizi, bilgi ve deneyimimizi artırmadan gereksiz riskleri üstlenmeyelim ki, hayatta kalıp, hep motosiklete binebilelim...

Herkese keyifli ve sağlıklı sürüşler.

Nice yollara!


NOT: Konu ile ilgili şu başlıkları da okumayanlara tavsiye edeyim:
https://mymotorcycleexperience.blogspot.com/2016/05/motosiklete-yeni-baslayanlara.html

NOT 2: Belirtmeden edemedim, neticede motosiklet giyim ve ekipmanlarını edinmek de tıpkı motosikletin marka ve modeline göre oldukça maddi külfeti olan bir şey. Açıkçası ben imkanlarım dahilindeki en iyi ekipmanları almaya çalışıyorum, tıpkı motosiklet seçimimde de yaptığım gibi. Ama imkanlarımın çokça kısıtlı olduğu dönemlerde de en azından bana en iyi korumayı ve sağlıklı sürüşü yaptıracak şeyleri giymeye çalışıyorum, mesela bot alacak bütçem yokken gidip üst kalite bir subay postalı almak gibi ya da çelik uçlu, altı kaymaz taban bir kauçuk çizmeyi yağmurda kullanmak gibi. Yoksa tabii ki bu ekipmanları edinmek için maddi imkanlar gerektiğinin farkındayım, zaten ve maalesef memleketimizde ortalama bir motosiklete binebilmek belli bir maddi imkanın üzerinde olmanızı gerektiriyor. Ki bu hobi amaçlı bisiklet kullanımı için bile geçerli. Ama dediğim gibi ekipman olsun, eğitim olsun, her zaman belli bir ölçüye kadar size fayda sağlayacak ekonomik imkanlar yaratabilirsiniz. Açıkçası ben de ekonomik olarak orta - alt düzey kullanıcılardan sayılabilirim, öyle devasa imkanlarım yok, zaten bloğu takip edenler az çok bunu anlamış olmalılar.