Motosiklet eğitimi üzerine bir kaç söz

25 Nisan 2016 Pazartesi

Bazı sorularım var be abi, bi el atsana köşesi (1)

 Motosiklette yeniyim Pulsar NS150'mle ilgili kafama takılan bazı sorularım var be abi bi el atsana köşesi (1) 

Bildiğim kadarıyla hemen atayım kardeşim, haydi sor bakam.


- Motosikletim sabahları tek marşta çalışmıyor çalışınca da kısa sürede stop ediyor napayım?

(Eğer motorunuz uzun süre yatıp aküsü bitmemişse ya da sıfır motorun aküsü bayii de yeterince şarj edilmeden size teslim edimemişse) Bu genellikle jikle kullanmamaktan kaynaklıdır, pek çok motosiklet yaz aylarında bile ilk çalıştırmada jikleyi bir süre kullanmanızı ister, bunu denemeden motosikletinizin çalışmadığı marş basmadığı ya da çalışıp hemen stop ettiği için sorunlu olduğu ön yargısına kapılmayınız. Jikleyi açıp motoru 1dk. kadar ısıttıktan sonra yola çıkınız. Baktınız marşa basınca bir ya da iki denemeden sonra motor çalıştı ve teklemiyor o halde rölantide yine 1 dk. kadar ısıtın öyle yola çıkın derim. Marş motoruyla ilgili bir problem varsa zaten bu siz teslim almadan daha bayiideyken de çalışmayacağı anlamına gelir. Marş basmıyorsa kill switch (acil durum stop) düğmesi de kapalı kalmış olabilir kontrol ediniz. Sağ elcikteki kırmızı düğme. Aynı şekilde motorunuzun benzin musluğu kapalı kalmış da olabilir. (Evet komik ama bazen insan bunları kapalı unutup sonra motorum çalışmıyor diye panik yapabiliyor özellikle acemiyken, başıma geldi zamanında ordan biliyorum :) )


- Motosikletimle viraja girerken ya da viraj içinde biraz da tırstığım için frene bastım ve arkası kaydı, lastikler kötü değişmem lazım dedim, değişeyim mi?

Sevgili dostum motosikletle viraja girerken ya da özellikle viraj içinde fren yapmasan iyi edersin, tabii ki o motosiklet kayacaktır, zira motosiklette olay viraja girmeden hızınızı düşürmek, konumunuzu ayarlamak ve viraja girdikten sonra frene basmadan, o virajı çıkana kadar düzenli ve yumuşak bir şekilde gazı açmaktır. Viraj başında ya da ortasında fren yaparsanız bırakın kaymayı, motor sizi tepesinden bile atabilir, yeri öpersiniz. Çünkü virajda fren demek motosikleti dikleştirmek demektir, virajda dikleşmeye başlayan motorsa sizin tecrübenizin de etkisi ile kazaya hazırlanın demek anlamına gelebilir. Viraj içinde nadiren fren yapan sürücüler vardır ama onlar ya yarış esnasında sürüyorlardır ya da bu işte fazlasıyla ustalaşmışlar ve motorun ne zaman ne tepki vereceğini çok ama çok iyi anlamışlardır. Siz denemeseniz iyi edersiniz. (Bu arada şahsi düşüncem motorun mevcut lastiklerini yaz boyu kullanıp kış başında havalar yağışlı hale gelmeye başladığında yeni lastik almaktır. Siz güvenemiyorsanız ve bütçeniz müsaitse alır almaz da kalitelisiyle değişebilirsiniz tabii ki.)


- Motosikletimin lastiklerini daha kalın olan 200ns'inkilerle değişsem yol tutuş artar mı?

Arkadaşım, yol tutuşu etkileyen pek çok faktör vardır ama lastiğinizin kalınlığının bununla o kadar alakası yoktur, zaten öyle olsaydı sizin motorunuza da daha geniş lastik takardı mühendisleri. Adamlar ybr125'le motogp'de sürer gibi viraja yatıyor, demek ki kalınlıkla ilgisi yok, başka kalınlıklarla ilgisi var o tutuş işlerinin, biz ona tecrübe kalınlığı diyelim hadi  :) Bu arada motorunuzun yol tutuşu ile amortisörlerinizin sertlik-yumuşaklık ayarının da alakalı olduğunu hatırlatalım. Ne kadar sert amortisör o kadar fazla yol tutuş demektir, tabii yol koşulları ve konfor ihtiyacınıza göre yapılır bu sertlik ayarı da.
Bir motorun viraja yatmasının v.s. sinin lastiğin genişliğiyle ya da motorun cc'si ile filan alakası yoktur, lastik hamur kalitesiyle, asfalt kalitesiyle alakası daha fazladır ve bilhassa da sizin kullanım tekniğinizle, (doğru frenaj, doğru zamanda gaz açma-  kapama, viraja doğru zamanda girme, yatma v.s. gibi) yani doğru şekilde kullanımınızla. Motosikletinizin lastiklerinin iyi yol tutmadığını düşünüyorsanız lastiklerinizi kaliteli lastiklerle değişiniz ama kendiniz de daha iyi sürüş yol ve yöntemlerini öğreniniz. 


- Motorun aküsü bitti galiba çalışmıyor bi vurdurmayı deneyecem (deneyeyim mi)?

Arkadaşım motorunda ayak marş pedalı diye bir şey var vurdurmayı denemeden önce o pedalı bir denesen diyorum. Haa pedalla da çalışmadıysa kılavuzda da ittirerek yani vurdurarak çalıştırabilirsiniz diyor, sıkıntı yok ama sen önce bi pedalı dene hele. Dene dene, gazı da az aç ama, yoksa boşa basar durursun o pedala.



 - Motoru ısıtma mevzusu nasıl olcek aga?

Vallahi ingilizce kullanım kılavuzuna göre motorunuzu 3 dakikadan fazla rölantide  (boş viteste) bırakmayın aşırı ısınmasına neden olursunuz deyyor. Bence sabah ilk çalıştırmada motoru jikle ile ya da jiklesiz en az 1 dk. ısıtmadan sürüşe başlamasanız iyi edersiniz. Havanın soğukluğuna göre 2 dakika da olabilir. zaten motor yeterince ısınmışsa jikleyi kapatınca stop etmez, yeterince ısınmamışsa çoğunlukla jikle kapatılınca kısa sürede stop eder ya da dalgalı bir rölanti devri sergileyebilir, ha bayıldı ha bayılacak misali.



 - Marşa ne kadar bassamkine, bi de akü ömrü için ne yapak?

Yine kılavuza göre 5 saniyeden uzun marş basmayın deyyor, akünüzü deşarj edersiniz diyor. Ayrıca her 3 üst üste marş basmadan sonra motor çalışmazsa 15 - 20 saniye bekleyin tekrar marş basmak için diyor, bu bekleme aküyü kurtarmak açısından işe yarayacaktır da diyor.  Şayet 2 haftadan fazla motoru çalıştırmayacaksan + ve - kutup başlarını ayır, böylece akü kendi kendine deşarj olmaz da diyor sayın kılavuzumuz. Bu da aküsüne bağlı biraz bence, zira 3 ay yatıp bir kaç marşta çalışan akü de var, 1 haftada marş basmayanı da. Kanımca akünüz yeterince dolu ise 1 aya kadar yatmalarda tamamen boşalmaması lazım, ama siz yine de garantilemek için 15 - 20 günü baz alın.

Motoru çalıştırdıktan sonra 1 dk. kadar rölantide bekletin.(Yine kılavuz bilgisi, ama bak bunu ben de demiştim yukarda di mi? Boşa sallamıyomuşum yani :)  )

EDİT: Pulsar için benden bir örnek. 10 günlük tatilden dönüşümde, tek marşta çalıştı benim Geronimo, üstünde orjinal aküsü var hala.



- Motorumun lastik hava basınçlarını bilmiyom abi ben?

Aha kitapçıkta şöyle: 

Ön 25 PSI   Arka  28 PSI (Solo sürerken, yani tek kişi)
Yolcuyla ise ön aynı, arkayı 32 PSI yap demiş.  



 - Bizim motorun bujilerinin markası numerosu neydi abi?

Aha kılavuz aşağıdakileri tavsiye etmiş:

BOSCH UR4AC 
Champion PRZ9HC



 - Zincirimizin gevşekliğini nası ölçecez ve ne sıklıkta yağlayacaz güzel abim?

Kılavuzumuz der ki standart zincir gevşekliğiniz 20 - 25 mm olmalı, yani boşluk 2 - 2,5 cm.yi geçmişse zincir gevşemiş demektir. 
Bunu nası anlayacan, motor çalışmazkene parmağınla bastırıp bakacan ne kadar sarkıyor diye, elinde cetvelle ölçemesen bile göz kararı anlarsın be koçum.

Zincirinizi her 500km'de bir yağlayınız demiş sevgili kılavuz, ayrıca O- Ring zincire sahipmişiz. Zincire süreceğiniz şeyin o-ring halkalarına zarar vermeyecek hakiki bir zincir yağı olduğundan emin olunuz diye de hatırlatmış... 


- Gaz yağıynan zinciri temizlesem mi ki?

Uğraşma o gaz yağını aramakla filan kardeş, git motosiklet mağazasından al bir temizleme spreyi bir de zincir yağı olsun bitsin. Gaz yağı aradığına değmez, pisliği de cabası, zamanında kullanıp vazgeçmiştim gaz yağıyla uğraşmaktan. teknoloji diye bir şey var, gaz yağı mı kaldı kardeş? 
(Ha bu arada zinciri yağlarken üşengeçlik edip motoru orta sehpada çalıştırıp da vitese takıp teker kendi kendine dönerken yağlamayın bence, parmaklarınızı dalgınlıkla kaptırabilirsiniz, en doğrusu orta sehpada boşa alıp bir elle tekeri çevirip ötekiyle spreyi sıkmak, spreyi zincirin iç kısmına sıkarsanız dişli ile temas açısından daha verimli olacaktır, janta yağ atmasını da bi nebze de olsa azaltabilir bu şekilde.)



- Rodajı nasıl yapsam ki?

Şimdi rodaj için kullanım kılavuzu çok acayip km/hız verileri paylaşmış ve maalesef devir aralıkları yazmamış. Bana biraz garip geldi, İstanbul trafiğinde o hızlarda sürmek pek de mümkün değil kanımca. Kendi yöntemimi aşağıya yazdım.

Kılavuzda diyor ki: 

ilk 1000km için 
1.vites 14k mh
2.vites 22 kmh
3.vites 30 kmh
4.vites 38 kmh
5.vites 44 kmh  yi geçme

1000 - 2000km arası ise
1.vites 19k mh
2.vites 30 kmh
3.vites 42 kmh
4.vites 52 kmh
5.vites 61 kmh  yi geçme.

Şimdi bizim yetkili servisin şahsıma söylediği ise şu: İlk 500 km 5000 ila 5500 devri geçme, ara ara kısa sürelerle 7 binlere çıkabilirsin.

Kişisel olarak benim düşüncemse şu: 
Bu alet 12bin devir çevirebilen bir motora sahip ve redline'a ise 9500 devirde giriyor.(sayaç motorunda biliyosun zaten)

O halde 12 bin devrin yarısı olan 6 bin devir rodaj dönemi boyunca geçilmemeli diye düşünüyorum ve maksimum 5,500 - 6000 devri geçmeden sürmeye çalışıyorum. Motor yapısı itibariyle daha üstünü istemeye eğilimli geldi bana. Ama rodaj döneminde 6 bini geçmemekte yarar var, ayrıca motoru bayıltırcasına düşük devirlerde de sürmemeli. Yani dengeli ve yumuşak bir devirlenme ve hızlanma ile sürecen, ara sıra motoru durdurup dinlendirecen, saatlerce tepesinde hiç stop etmeden gezmeyecen, sık sık vites değişecen, frenaj yapacan, ama ani frenlemeden de kaçınacan. Gazı sonuna kadar köklemeyecen, mümkünse yarım gaz sürecen rodaj boyunca. Ayrıca rodaj dediğin şey 500 km ile bitmez, bu rodaj olayı bence 2500 ila 5000 km boyunca sürer, yani ilk 2000 km'den sonra ara ara devir ve hız limitlerini artırabilirsin ama motoru da bağırta bağırta sürekli sürüp gebertmeyeceksin. Ve 5 binli km'lere geldiğinde zaten o arada 500'de ilk yağ ve 2500'de de ikinci yağı değişeceğin için 5000 bakımından sonra motorun nasıl rahatladığını görüp eğlenecek coşacaksın.(En azından benim yapmaya başladığım ve yapacağım rodaj budur.)
Kaldı ki siz ilk motorunu kullanan biri iseniz zaten o ilk km'ler boyunca motorunuzla birlikte siz de rodaj ve motosiklete alışma evresinde olacağınız için limit zorlamamak sizin için de yarayışlı bir davranış olacaktır. Ve mümkünse ilk 1000 ya da 3000km deneyimden sonra imkanınız varsa bir kurumdan sürüş eğitimi alınız.


 - Bi de lastik rodajı diyolar, o ne abii?

Şimdi sıfır motorun daha doğrusu lastik kullanan her türden sıfır aracın lastikleri ilk 100 - 200 km boyunca üzerindeki kimyasaldan arınması ve aşınarak tutuşunun artması maksadıyla ani frenlemelerden, aşırı hızdan ve "motosiklette" virajlarda aşırı yatmalardan kaçınılarak sürülür, bu ilk 100 - 200 km sonunda lastiğinizin hamuru yol koşullarına uyumlu hale gelir, buna siz lastik rodajı, ben yeni lastiklerin yola hazırlanması derim, fark etmez, olay bundan ibarettir. Yani motoru bayiiden alıp ilk ışıklarda freni sonuna kadar sıktım ama alet kaydı ya da ilk virajda yatacağıdım yere yapıştım deme ihtimaliniz olabilir, dikkat edin derim.


Abi bu motorun aynaları arkayı iyi göstermiyor napak?

Vallahi ben test sürüşünde bunu fark edip, bu aleti alacağım kesinleştiği anda daha motoru teslim almadan (NS200 kullanıcılarınca tavsiye edilen ve memnun kalınan) TVS Apache RTR aynaları sipariş ettim ve ikinci gün motoruma taktım, adamlar haklıymış, gerçekten aynalarda görüş açım ve kalitem arttı, üstelik cuk diye de oturdu bu aynalar. İkinci bir alternatif olarak Bajaj Discover aynalarını önerenler var bu da bir çözüm olabilir, denemediğim için bilmiyorum. 
Bu arada ayna kullanımı ile ilgili bir tavsiye: Aynalarınızdan arkayı iyi görebilseniz bile motorunuzu kullanırken bilhassa dönüş ve sollamalarda mutlaka omzunuzun üstünden başınızı geriye kısa bir süre çevirip kör nokta kontrolü yapınız, hayati önem arz edebilir. Bunu alışkanlık haline getirdiğim için bazen otomobil kullanırken bile yapıyorum, özellikle kör noktamda bir motorcu ya da araç varsa çok işe yarıyor.



- Abi son bi sorum var, motosikletimi yeni aldım, bazı büyüklerim eğitim de eğitim diyor, eğitim almalı mıyım?

Mutlaka, hele maddi imkanların elveriyorsa ciddi bir motosiklet eğitim merkezinden almalısın. Konuyla ilgili pek çok kitap da mevcut, nette "motosiklet kitapları" diye aratırsan karşına çıkıyor. (naçizane bendeniz de bir arşiv yapmış idim: http://mymotorcycleexperience.blogspot.com.tr/2010/09/motosiklet-kitaplg.html ) Hiç değilse temel sürüş eğitimini mutlaka bir yerlerden ya da birilerinden almanı tavsiye ederim, ben zamanında aldım, sürüşüm değişti.(Hala da okuyarak, fırsat buldukça eğitimlere katılarak, motorcu olmaya uğraşıyorum.)
Motosiklet kullanırken giyilmesi gereken koruyucu giyim ve ekipmanların tartışmasını bile yapmaya gerek görmüyorum zaten, yaz-kış mutlaka kullanılmalı.


- Sağ ol abi, ver bi elini öpem, ver abi ver!

Estağfurullah koçumm, ne el öpmesi, el etek öptürecek bi şey yapmadık, bildiğimiz kadarını anlattık. La dur, dur la öpme layn!    :))


Şimdilik benden bu kadar. 

Bilgim ve İngilizcem dahilinde gerek kılavuzdan gerekse beynimden aktarabildiklerim bunlardır. Bilgi paylaşılmadıkça bilenden başkasına yararı olmayan bir şeydir neticede. Yeni başlayan arkadaşlara bir nebze faydası olursa ne mutlu bana.

Herkese selamlar ve sağlıklı sürüşler.

24 Nisan 2016 Pazar

Hoş geldin Geronimo!

     Takip edenlerin bildiği gibi nihayet 4.motosikletimi aldım. Önceki yazıda bu alım sürecini anlatmayı denemiştim, şimdi de birazcık motosikletin kendisinden dem vurayım dedim. Onu daha almadan ismini koymuştum, Geronimo. Neden Geronimo? Bilenler bilir Geronimo, son Apaçi savaşçısı, savaş şamanı Goyathlay'ın  kök söktürdüğü Meksikalılar ve Amerikalılarca bilinen adıdır. Bu adı ona daha Amerikalı beyazlardan önce savaşmaya başladığı Meksikalılar vermiştir. Geronimo'nun ailesince verilmiş ve daha az bilinen adı olan Goyathlay'ın anlamı ise "Esneyen" dir. Yani her duruma ayak uydurabilen, her tehlikeden sıyrılan da diyebiliriz. Geronimo'nun neredeyse savaşmak ve direnişle geçen hayatı da neredeyse bir sıyrılmalar, içinde bulunduğu her durumdan kaçıp kurtulup savaşa devam etmelerle dolu geçmiştir. (Esasında iyi bir motorcunun tanımına da uyar bu "esneyen" kavramı, her duruma ayak uydurabilen, esnek davranmayı becerebilen motorcu daha az sorunla karşılaşacaktır şüphesiz.)


                                                       Son Apaçi savaşçısı Geronimo
 
   Şimdi bütün bunları okuyunca yani bu kadar acaip bir motosikletin mi var diyecek olursanız, yok daha çok yeni deneyimlemeye başladığım motosikletimi övmek, çok sağlam, her şarta gelir demek gibi bir abartı içine girecek değilim. Motosikletime Geronimo adını vermemin sebebi, bilhassa bu motosiklete karar verme aşamasında araştırmalarıma, test sürüşlerime işe gidiş gelişlerime devamdayken, Geronimo'nun hayat hikayesini romanlaştırıp anlatmış olan Forest Carter'ın Dağlardan Sorun Beni kitabını okuyor oluşumdur. Ben neredeyse bu kitabı metroda, otobüste okuyup bitirene kadar geçen süreç içinde bu motosikleti almaya karar verdim ve aldım diyebilirim. Evet açık söyleyeyim bu öyle çok  da kısa bir süreç sayılmazdı, ama kitabı da çok kısa sürede bitirdiğim söylenemez, çünkü sadece işe gittiğim zamanlarda, metro ve vapurda okuyordum. Hatta kitabın son sayfasını okuduğum gün bayiye motosikletin ne zaman geleceğini sormaya gitmiştim. Ve o gün öğleden sonra geldi motor bayiye. Yani gerçek Geronimo'nun hikayesini bitirdiğim yerden onun adını verdiğim motosikletim Geronimo'nun hikayesine başladım.
   Geronimo'nun hikayesi o kadar çarpıcı ve güzeldi ki bazen kendimi kaptırıp motosiklet, hayat, şu, bu tamamen unutup, o hikayenin içine dalıyordum, metroda olduğumu, vapurda işe gittiğimi unuttuğum oluyordu. Hani adettendir kimilerimiz motosikletine isim takar ve ona bir canlı varlık muamelesi yapar, ben de ikinci kez aldığım bir motosiklete isim veriyorum. Daha önceki 3 motosikletten sadece Yamaha ybr125'e isim vermiştim, bilenler bilir aziz dostum Karakarga'yı. Şimdi yeni yol arkadaşım Bajaj Pulsar NS150'ye de Geronimo dedim, bundan böyle yazılarımda onu bu adla anacağım.


                                            Bu da benim Geronimo, Pulsar NS 150 (ilk günü)

   Geronimo bayide bir hafta geçirip, benim plaka ruhsat işlemini halletmemi bekledi ve nihayet geçtiğimiz hafta sırtına bindim. Birlikte sahil yolundan eve kadar sakin sakin denizin kokusunu, esen rüzgarı güneşin sıcağını asfalttan yansıyan yakıt ve balata kokularını tada tada geldik. Motosikletin bu yönünü çok özlemişim gerçekten, bu kokular bile burnumda tütüyordu. Ciddi ciddi heyecan yaptım, heves yaptım sürerken, müthiş zevk aldım bu ilk sürüşten. İyi ki almışım dedim. Özlemişim motosiklet sürmeyi.

   Geronimo ile henüz çok kısa bir süredir birlikteyiz bu sebeple çok derin analizlere girişemem, ama bu kısa sürede bana verdiği intiba sürüşünün çok zevkli olduğudur. Hoş bendeniz bunca yıl aradan sonra moped bile alsam sürüşünden zevk alırdım o da ayrı konu :) . Bundan sonrası için elimden geldiğince, becerebilirsem foto ve videolarla motorun özellikleri, sürüş kalitesi v.b. gibi deneyimlerimi yazmaya çalışacağım. Bajaj Pulsar NS150'yi merak eden, almayı düşünen ve yolu bir şekilde benim bloğuma düşenlere de belki küçük bir katkı olur yazdıklarım. Tabii önce rodaj dönemi var bunu tamamlayıp gerçekçi verilerle konuşmak gerek.

  Onunla ilgili henüz üç günlük 165km'lik bir sürüş deneyimim var, bu deneyimden sürüş hakkında değilde küçük tefek teknik özellikler hakkında bir kaç şey paylaşmak isterim.
   Motosikletin güzel yerlerinden biri gösterge paneli. Benim gibi yolda giderken saate bakmak isteyenler için gösterge panelinin dijital kısmında saat olması çok iyi bir özellik bence. Ayrıca iki farklı sürüşü kaydedebilmek için trip 1 ve trip 2 diye kısım var. Yan ayak açıksa göstergede side stand uyarısı çıkıyor. Motosikletin hızı yine dijital kısımda yer alıyor. Devir sayacı ise analog olarak panelin ortasında, o analog göstergenin içinde dijital olarak yakıt göstergesi mevcut. Panelin sol kısmında ise, boş vites, akü, yağ ve sinyal göstergeleri var. Ayrıca uzun far uyarısı da yine sol tarafta. Bu arada gece görüş açısından önemli bir özellik motorun elciklerindeki tüm butonlar için işaretler mavi ışıkla görünüyor. Sol elcikte flaşör, korna, sinyaller ve uzun-kısa far. Sağ elcikte ise marş butonu ve kill switch (yani acil stop düğmesi) bulunuyor, ki bazı küçük cc lerde bu da yok, bence olması gereken bir butondur.

   Unutmadan ekleyeyim fotoda da görünüyor zaten, sağ üstte RPM LIMIT yazan bir lamba var, motosiklet redline'a girdiği 9,500dev.dk. ya geldiğinde bu lamba yanıyor ve size redline'a girdiğinizi hatırlatıyor. Benim motorum rodajda olduğu için onu hiç yaktırmadım ama test ettiğim motorda yaktırdığımda titreşimin bariz arttığını gözlemlemiştim. Sürekli redline sürmeyeceğimize göre oradaki titreşimin bize çokça etkisi yok ama böyle bir hatırlatıcının olması iyi bir şey.


   Motosikletin jiklesi sele altında sol tarafta ve güzel iş gören bir jikle diyebilirim. Yani öyle jikle açıkken gaz da verilecek gibi bir mantık(sızlık) yok. Sele iki bölmeli ve artçının oturacağı kısım kontak anahtarı ile açılıyor altında acil durumlar için küçük bir alet çantası sabitlenmiş durumda.
Göstergede side stand uyarısı var demiştim, bunun sebebi, pek çok büyük cc de olan bir özelliğin Pulsar'da da bulunması. Şayet motosiklet viteste ve yan ayakta ise, marşa bastığınızda motosiklet çalışmıyor, vitesi boşa almalısınız. Aynı şekilde çalışırken yan ayağı açarsanız da motor stop ediyor, bilhassa acemiler için güzel bir özellik. Yani bu motoru boşa almadan çalıştıramazsınız, çalışır durumda iken boşa almadan yan ayak açarsanız da stop eder. 
   Bu arada motosikletin bana göre en olumsuz yanı daha önce test yazısında da yazdığım gibi aynalar. Orjinal aynaların görüş açısı da kendileri de küçük. Bu sebeple sanal alemde daha önce pazara girmiş olan abisi NS200'ü alıp kullananlarca TVS Apache RTR aynaları öneriliyor. Nitekim ben de test sürüşünde bu aynalarla uzun süre devam edilemeyeceğini fark edip daha Geronimoyu almadan aynalarını sipariş etmiştim ve ikinci sürüşümde aynaları TVS aynaları ile değiştim, hem tam oturdu hem de çok daha kaliteli bir görüş elde ettim.

   Benim şimdilik aklıma gelenler bunlar, dediğim gibi bilhassa rodaj sonrası daha detaylı anlatmak için bir test yazısı yazacağım. Belki bir video da eklerim o yazıya.

   Sadece şunu söylemeden geçmeyeyim, bu motosiklet bazı ülkelere Kawasaki Rouser NS150 diye satılmakta, nitekim Bajaj'ın Kawasaki Ninja modellerini ürettiğini ve KTM'nin de %39 ortağı olup, Duke125 - 250 VE 390'ları da ürettiğini biliyoruz, ki Pulsarların bazı özellikleri Duke'lara benziyor denilebilir. Yani Bajaj Duke'lardan edindiği deneyimle Pulsarları geliştirmiş de denilebilir bir anlamda. Şayet Türkiye Bajaj Distribütörü Kuralkan Motorlu Araçlar bu işi düzgün yaparsa, Bajaj Türkiye'de de sevilen bir marka olacak gibi görünüyor. Ki şahsi gözlemim şimdiden ticari kullanıcılar başta olmak üzere İstanbul'da pek çok Bajaj motosikleti (Bilhassa PulsarNS 200 başta olmak üzere) görmek mümkün. Sanırım insanlar küçük cc'de uygun fiyatlı, düzgün görünümlü ve kaliteli modellere hasret kaldığı için bu tip görünüm ve kalitesi hiç de fena olmayan bir ürün görünce ilgi göstermeye başlıyorlar. Benim kişisel seçimimde de bunların önemli etkisi oldu doğrusu. 


   Haydi bakalım Geronimo yollar bizi bekliyor...






NOT: Meraklısına son Apaçi savaşçısı, hatta beyazlarla savaşan son Kızılderili olan Geronimo'nun hayat hikayesi şurada:

NOT2: Bajaj Pulsar NS150'yi merakta olanların ise aradığı link şu:
http://www.bajaj.com.tr/turkce/modeller/motosikletler/pulsar/pulsar-ns-150/genel-bak%C4%B1%C5%9F/

NOT3: Kawasaki rouser videosu:




Meraklısına şurada Bajaj Hindistan Satış ve Pazarlama Müdürü ile ve aynı videoda Bajaj Türkiye satış ve pazarlama müdürü Ekrem Ata ile yapılmış bir röportaj bulunuyor,
videonun 17.dakikasından itibaren röportajlarıı izlemek mümkün. Bajaj'ın KTM125 - 250 ve 390'ları da Hindistan'da ürettiğini bu röportajdan öğrenmek mümkün.



Geronimo'nun aldıktan 7,5 ay sonraki hali aşağıda, şu an tam 6800 km'de kendisi ve üzerinde gidon yükseltme aparatı, ön turing cam, arka çanta demiri ve topcase ile küçük bir enduro - turinge dönüştü kendisi:


16 Nisan 2016 Cumartesi

Döndüm babo, döndüm işte, ohh beeee!!!



Nasıl geçti motorsuz o güzelim yıllarım :)

   Bir şeyleri yapmak için doğru zamana, doğru zemine inanırım, fena halde de sabırlı bir insanımdır, buna rağmen 6 küsur yıl nasıl geçti motorsuz bir de bana sorun. Trafikte bunalmalar, otomobille 15 dakikalık yolları 1 - 1,5 saatte almalar, 10 dakikada hedefe varıp 20 dakika park yeri aramalar, çekicilerin peşinde koşturmalar artık iyiden iyiye bunaltmıştı beni. Hep "motosiklet de motosiklet, ah şimdi bi motosiklet olsaydı" dedim durdum. Eşim benim bu yakınmalarımdan usandı, ben motosiklet demekten usanmadım. Ve sonunda yine onun da onayını alarak bir motosiklete sahip oldum.


Yeniden motosiklet aldım, aklımı seveyim!

   Neredeyse 7 yıl aradan sonra nihayet yeniden motosiklete dönüş yaptım. Hem de yepyeni bir marka ve modelle, Bajaj PulsarNS 150 ile.  Uzunca bir süredir araştırdığım bir marka ve modeldi, test sürüşü yapmayı bekliyordum karar vermek için, onu da yapıp beklediğimden de iyi bulunca Pulsar'ı almaya karar verdim. Böylece dördüncü motorumu da farklı bir marka ve model almış oldum, aynı marka ve modellerden bir taneye daha binmemiş olacağım böylece. Bu arada şüphe yok ki 150cc olsa da bu alet bir commuter değil, bu sebeple test yazısında da değindiğim gibi esasında cbf, ybr ya da benzeri motorlarla kıyaslanmamalı Pulsar diye düşünüyorum, Bajaj'ın Discover modelleri commuterlerle kıyaslama yapmak için daha doğru modeller kanımca. Ve daha rahat sürüş pozisyonu, belki bir nebze daha iyi konfor adına cbf150, ybr125 alınmaz mıydı alınırdı, uzun bir süre her ikisini de düşündüm, hatta her ikisi için fiyat bile aldım bayilerden, ama vereceğim parayı, performansını, tipini düşününce bu kez farklı bir küçük cc olsun istedim, bütçem bir KTM Duke 125 almaya elvermeyecekti ya da çok beğendiğim Suzuki Inazuma, bu sebeple küçük cc de olsa bir nebze daha güçlü daha iyi tipli bir alet olamaz mı derken Bajaj'ın NS200'den sonra NS150'yi de Türkiye'de satışa sunduğunu gördüm. Ne yalan söyleyeyim bütçem 200NS için bile dardı, bu sebeple ve kullanım amacımı da düşünerek 150'liğe yöneldim. Düşündüğümden de iyi bir fiyata aldım üstelik, cbf 150 ya da Hero'yu gözardı etmemi bana özel olarak verilen bu fiyat da biraz sağladı doğrusu. (Burada fiyat belirtmeyeceğim, alana da satana da engel teşkil etmesin diye. Ki bence teknik verileri görünümü filan hesaba katınca Bajaj ve Hero gibi Hintlilerin liste fiyatları da makul sayılır.)


   Şimdi artık bunca yıl sonra açıkçası hobisini, eğlencesini de geçtim, daha ziyade tamamen acil durum ve İstanbul içi bireysel ulaşım aracı olarak aldım motosikleti. Bu sebeple ne yalan söyleyeyim başta hiç Bajaj filan düşünmemiştim, hatta haberim bile yoktu kısa zaman öncesine kadar Bajaj NS150 ve Hero'nun yeni modellerinden, öyle kopmuşum alemden yani. Ancak bir süredir araştırdığım bazı marka ve modelleri (bunların arasında çok uygun fiyatlarıyla "ulan acaba mı?" dediğim Çin malları da var) yaptığım, araştırmaların ardından eledim, zira uzun süreli ve daha ziyade ulaşım amaçlı kullanmayı düşündüğüm için diğerlerine kıyasla sorunsuzluk ya da sorun olduğunda kısa sürede çözüm bulmak gibi şeyler önemliydi benim için ve bizzat Bajaj satın alma müdürü Ekrem Ata'nın hiç yüz yüze gelmemiş olmamıza rağmen yakın ilgi, alakası ve  mailleşmelerimiz sonrasında Bajaj konusundaki satış sonrası ve servis  bilgilendirmeleri, bu motosiklet hakkındaki kararımı netleştirmeye yaradı. Daha fazla ödeyerek daha azına razı olup, sırf markaları için yeniden Honda ya da Yamaha almanın çok da mantıklı olmadığında karar kıldım. Ve YBR125'i net biçimde çok sevmeme, cbf'den bile fazla severek kullanmış olmama, hatta şu son kasasını ve beyaz rengini acayip beğenmeme rağmen, fiyatının inanılmaz derecede abartı hale gelmiş olması nedeniyle, hiç değilse aynı fiyata 150cc ve birazcık daha cüsse, 7 hp fazlalık, daha fazla tork olsun dedim. (Ki bana göre malzeme ve işçilik kalitesi de oldukça iyi görünüyor.) Bajaj'ın tüm modelleri ve tabii ki Pulsar NS150 ile ilgili daha detaylı bilgiyi Bajaj Türkiye'nin sitesinden edinebilirsiniz, adresi şu: http://www.bajaj.com.tr/turkce/

   Test yazısında da belirtmiştim, Hero olsun, Bajaj olsun gidip bayiilerde yakından görün derim, tahmininizden çok daha iyi bulabilirsiniz bu markaları. Benim karar vermemde bu yakından görüp selesine oturmaların da etkisi büyük. Hero'nun da hakkını yemek istemem, Bajaj Pulsar olmasaydı Hero'nun bir modelini de alabilirdim. Bajaj Pulsar'ın tasarımı ve sürüşü beni biraz daha cezbettiği için öne geçti bu iki marka arasında. Yani zevkler ve renkler meselesi bir anlamda, sizin gönlünüzü bir Hero da çalabilir, bu yüzden gidin bayilerde görün, mümkünse test edin diyorum. Yıllarca malum Japonlara (en azından küçük cc'de) alternatif aradık durduk, bence Hintliler bu konuda önemli birer alternatif olmaya başladılar. Bunu sokaklarda ticari kullanıcılarda da gözlemlemek mümkün. Aynı zamanda her iki markanın da satış ve servis müdürlerinden edindiğim izlenim müşteri memnuniyetini üst düzeyde tutmaya çabaladıklarıdır. Tabii bunu zaman gösterecek, ancak bizlerin de kimi zaman (bilhassa da motosiklet gibi kişisel tatmin kısmı da önemli olan bir üründe) yüreğimizin sesini de dinlememiz gerektiğini düşünüyorum. Ben bu kez öyle davrandım biraz.

   Eskisi gibi değilim, kafamda motosiklet adına da hayat adına da çok fazla şey farklı artık, eh 2006'da aldığım ilk motordan beridir de 10 yaş daha almışım, orta yaşlı olmuşum, artık bir çocuğum var, sorumluluklarım çok daha fazla, önceliklerim motosikletle gezmek ya da onu en önemli hobim olarak görmekten çok daha önemli şeyler artık. Bu sebeple, eskisi gibi zırt pırt kaçamak geziler ya da toplu sürüşler yap(a)mayacağım aşikar, ama en azından çoğunlukla işe gidip gelmek, yeni taşındığım evimin civarında fazlasıyla ihtiyaç haline gelen işi gücü halletmek için bile kullanırken, içimdeki motosiklet sevgisini tatmin etmiş de olacağım, orası kesin.

  Açıkçası çok özlemiştim motosiklete binmeyi, kafama kask takmayı, motosiklet montu, eldiveni giymeyi bile özlemiştim. Son bir yıldır ise acil durumlarda fazlasıyla gereksinim duyduğum için artık burnumda tüter olmuştu. Yıllardır hep bu yaz, bu yaz diye diye şartlar nedeniyle, öncelikler nedeniyle bir türlü dönüş yapamadım motosiklete. Üç otomobil, iki ev değiştim, çocuğum oldu, onu az büyütüp yuvaya verelim filan derken, nihayet bazı şeyleri hem madden hem zihnen geçtiğimiz bir kaç ay içinde bi nebze oturtmayı başardım. Motosiklet için çanlar çalmaya başlamıştı artık. Araştırdım yine çokça, düşündüm taşındım, yeni bir marka model mi, eski dostlardan birine dönmek mi? v.s. derken, sonunda üzümün sapı armudun çöpünü bi tarafa bırakıp, yüreğimin sesini dinledim ve herkesin gittiği yoldan gitmedim, belki bazıları için bu doğru yol değil, belki tanıdıklarım dahil bir çokları beni eleştirecekler ama "bu benim yolum" ve iyisiyle kötüsüyle neticeleri beni bağlayacak olan yol. Son tahlilde 150cc bir motosiklet için de niye bu markayı ya da modeli aldım diye kimseye hesap verecek değilim, kimse de değil. Esas amacım ulaşımımı sağlamaktı ve aynı paraya daha yüksek HP, daha fazla tork ve hatta düzgün görünüm varken, tıpkı son otomobilimde olduğu gibi sırf o logoyu taşıyor diye daha azına daha fazla para vermek istemedim (otomobilimden çok memnunum, umarım motosikletimden de olurum uzun vadede).
   İlk gün için söyleyebileceğim, motorla ilgili test sürüşünde edindiğim izlenimlerin pekişmeye başlamasıdır açıkçası. Henüz ilk gün ve rodaj dönemi tabii net veriler elde etmek için çok erken, sadece şunu söylemem mümkün ilk günkü 65km'lik sürüşün sonunda, sürüşü oldukça keyifli bir motosiklet, sevdirdi kendini. Büyük bir aksilik olmazsa günler de iyi gelirse uzun süreli olarak Pulsar NS150 ile birlikte olmayı planlıyorum.

   Daha sayfalarca yazabilirim çünkü klavye başında hele konu da motosikletse çenem düşer, ama hikayenin bundan sonrasını zamana bırakalım, sürüş yapıp tecrübe ettikçe yazmayı deneyelim.



              Yeni motosikletim PulsarNs150, ona Geronimo adını verdim. Bir sonraki yazıda sebepleriyle bu adı alışını da anlatacağım.




Son söz olarak:

   Darısı olmayanların başına, darısı bu alete hala şeytan icadı deyip de o trafiği, park problemlerini çekenlerin başına. Darısı bu memlekette motosiklet kullanımının çoğalmaya devam etmesinin, insanların da motosiklete ve sürücüsüne normal insan muamelesi yapmayı öğrenmesinin başına.(Sonuncusu biraz olmayacak duaya amin biliyorum, kökten bir bakış açısı, zihniyet değişimi lazım.)

   Motosikleti olanlara sağlık ve güvenli sürüşler, olmayanlara daha iyilerini dileyerek bitireyim. Ve unutmayın, en iyi motosiklet satın alabildiğiniz, binebildiğiniz, erişebildiğiniz motosiklettir.

   Yeniden motosiklet aldım, aklımı seveyim!

   Nice yollara!





Notlar:
-Cuma günü motosikleti teslim aldım ve ilk günden 65 km yol yaptım, sanırım rodaj çabuk bitecek. 

-Sahil yolundan artık eve dönmek üzere son bir mola verdiğim yerde arkam dönükken acı bir fren sesi ve güüm diye bir çarpma sesi işittim, maalesef karşı şeritte bir panelvan yola atlayan yaşlı bir amcaya çarptı. İlk günkü sevincim bir anda kursağımda kaldı ve bir süre olay yerinde kalıp eve döndüm. Aklıma bir an motosiklete binmeden de başınıza kaza gelebiliyor düşüncesi geçti yerde yatan kazazedeye bakarken. Ambulans geldiğinde ben eve dönüyordum.

-Yaz geliyor, lütfen dikkatli sürelim, lütfen maceralara kalkışmayalım, biz ne kadar iyi sürersek sürelim bizim dışımızda kazaya sebebiyet verecek çok faktör var.

-Bir sonraki yazıda becerebilirsem detaylı fotolarla, belki bir video ile motorun genel görünümünden ve özelliklerinden bahsetmeyi deyeceğim.