Evimin hemen yanındaki caddede trafik ışıkları var. Araçlar hafif bir viraj ve yokuşun ardından bu trafik ışıklarına geliyor. Geliyor ama nasıl bir gelmek, ipini koparan sanki ışık kırmızıya döndüğünde hiç durmayacak, duramayacakmışcasına basıyor gaza. Genellikle de ışık kırmızı ise araçlar zınk! diye durmak zorunda kalıyorlar o hızla ışıklara varınca. Nasıl bir sürü(cü) psikolojisiyse bu, hafif bir eğimi tırmanacağım diye delicesine gaza basıyorlar ve sonrasında da düzdeki ışıklarda balatalarını fazlasıyla aşındırma pahasına frene asılıyorlar. Oysa ideal hızda seyrediyor olsalar böyle bir frenaja hiç gerek kalmayacak. "Şehiriçi hız limitlerine kim uyuyor acaba?" diyen okuyucuları duyar gibiyim. Problem de bu ya zaten. Hız limitlerine, trafik ışıklarına ve işaretlerine uyan sürücü sayısı öylesine az ki. Yanı sıra aracını kullanırken, zamanında sinyal verme, durmadan önce yeterince yavaşlama, diğer araç kullanıcılarının haklarına saygı duyma, kısacası trafik kurallarına uyma gibi kavramlar neredeyse askıya alınmış durumda bizim memlekette.
Kimi zamanlar, yaya olarak şehirde dolaşırken özellikle araç trafiğini seyrettiğim oluyor. "Ne çok kahraman var" diyorum kendi kendime. Kırmızı ışık ihlali yapıp yayaların üzerine sürenler, sinyal vermeden aniden dönüş yapanlar, hiç bir yavaşlama belirtisi göstermeden aniden fren yapıp duranlar, olmayacak yerlere park yapanlar, arabanın içinde kendisini dünyanın efendisi sanıp afra tafrayla hareket edenler. Kısacası ben altıma arabamı çektim, benden sonra tufan, altta kalanın da canı çıkarsa çıksın, basarım gaza hayatımı yaşarım triplerinde bir güruh. Trafikte kuralsızlık ve kaos adeta kural haline gelmiş, bu kaos ortamında çoğu zaman, ne yazık ki kurallara uyan iyi sürücüler tehlike unsuru haline gelebiliyorlar ya da genellikle tehlikenin içinde buluyorlar kendilerini.
Motosikletimle trafiğin yoğun olduğu bölgelerde en çok taksi ve minibüsler tarafından kaza tehlikesi yaşamış biri olarak, bu ticari taşıtların sürücülerinin kesinlikle farklı bir ehliyete haiz olmaları ve hatta farklı bir ehliyet sınavından geçmeleri gerektiğini düşünürüm herzaman. Bırakın ehliyeti aynı zamanda psikolojik testlerden de geçirilmeleri yerinde olacaktır. (Son yıllarda ticari ehliyet için benzeri bir uygulama olduğunu biliyorum ama formaliteden öteye geçemediği trafikte yaşananlardan belli. Bu sebeple kesinlikle çok daha sıkı şekilde yeniden ele alınmalı bu ticari ehliyet işi). Şüphesiz tüm araç ehliyetlerinde bu denetimin yapılması gerektiğinin de fazlasıyla farkındayım, ama bir gün devleti idare edenlerden bazılarının aklına sürücü ehliyeti verme işlerini daha disiplinli ve düzgün hale koyma fikri düşerse, işte o zaman öncelikle ticari taşıt ehliyetlerinden başlamalılar kesinlikle. Zira bu taşıtlar diğerlerinden çok daha fazlaca trafikteler ve sürücüleri de çok daha fazla yıpranıyorlar. Bu sebeple de çok daha dikkatli ve sakin kullanmaları gerekiyor. Kanımca diğer sürücülere de örnek olmaları gerekli. Oysa özellikle İstanbul'da taksi, dolmuş gibi araçların sürücülerinin - bırakın örnek olmayı - diğer taşıtlara, "Burası benim ticaretimi yaptığım yer, senin bu yolda ne işin var? Öncelik tabii ki benim!" tarzı tavırlar sergilemeleri hep dikkatimi çekmiştir. Bu tarz bir yaklaşımdan en fazla etkilenense, trafikte en korunmasız ve hacmi küçük araç olan motosiklet oluyor haliyle.
Benim mantığımın kabul etmediği şey, bir otomobilin ya da başka bir kapalı taşıtın içindeki birinin, bir motosikletin yolda her zaman diğer araçlardan çok daha tehlikeye açık olduğunu nasıl olup da idrak edemediğidir. Pek çok motosiklet derneğinin, grubunun, internet sitesinin tartıştığı ve gerçekleşmesi için debelendiği konu, motosikletin, trafikte ambulans, itfaiye v.s. araçlardan hemen sonraki öncelikli taşıt olması gerekliliği konusudur. Bana göre bu öncelik hakkı gerçekleşip trafik yasasına girse bile, motosikleti trafikte olmaması gereken bir taşıt olarak gören mantık değişmediği sürece hiç bir işe yaramaz. Ha, durum budur diye, bu öncelik hakkı tanınmasın mı? Tabii ki ve de ivedilikle tanınsın, kanunlaşsın. Ama bu yapılırken ne yapılıp edilip tüm sürücülerin bilinçlendirilmesi çalışmalarının da başlatılması şarttır. Gerek yeni sürücü ehliyeti alacak olanlara kurslarda ve de sınavlarda, gerekse halihazırda araç kullanan ehliyet sahibi olanlara tv, gazete, internet, konferans ve hatta mitinglerde bu bilincin kazandırılması çok önemli bir konudur.
Kanunlarda yazılı pek çok şeyin gereğince uygulanmasını bırakın hiç uygulanmadığı gün gibi ortada olan bir ülkede olduğumuzu düşününce, benim bu yazdıklarımın ileriye yönelik birer fantaziden öteye gidemeyeceği izlenimi uyanıyordur mutlaka okuyucuda, ki bunları yazarken bende bile aynı düşünce hakim açıkçası. Bir önceki aynı başlıklı yazıda da bitirirken söylediğim gibi, hiç bir şeyin düzelmeyeceği yönündeki düşüncenin özellikle akil insanlarda giderek daha fazla yayılım göstermesi, aslında birşeylerin gerçekten fazlasıyla değişmeye ihtiyacı olduğunun da bir göstergesi değil mi?
NOT: Her zamanki gibi, kurallı kaideli araç kullanan, kanunlara ve düzene uyan iyi sürücüleri yukarıda bahsettiklerimin dışında tutuyorum. Onların zaten bu yazılanları üstlerine alınmayacaklarına inanıyorum.
Yazının öncülü olan Peki ya diğer araç sürücüleri (1) başlıklı yazı için tıklayın.
(Önceki Yazı: Peki ya diğer araç sürücüleri? )
(Sonraki Yazı: Kaza Şiiri )
NOT: Her zamanki gibi, kurallı kaideli araç kullanan, kanunlara ve düzene uyan iyi sürücüleri yukarıda bahsettiklerimin dışında tutuyorum. Onların zaten bu yazılanları üstlerine alınmayacaklarına inanıyorum.
Yazının öncülü olan Peki ya diğer araç sürücüleri (1) başlıklı yazı için tıklayın.
(Önceki Yazı: Peki ya diğer araç sürücüleri? )
(Sonraki Yazı: Kaza Şiiri )