Merhaba.
Bu blog benim kişisel motosiklet hikayemi, motosikletle ilgili deneyim ve düşüncelerimi anlatmaktadır.
Profesyonel bir motosiklet sürücüsü değilim, amatörce, kendi bilgim dahilinde kendime bir kişisel motosiklet arşivi hazırlamak amacıyla yola çıktım, sonrasında iş biraz dallanıp budaklandı. Ben deneyim kazandıkça blogda paylaşım ve yazılar çoğaldı.
Motosiklet insana büyük zevk veren bir taşıt, üstelik büyük şehirlerin trafik kaosuna da bireysel anlamda harika bir çözüm sunuyor. Ama aynı zamanda oldukça riskli de bir taşıt. Motosiklete her sürücü kendi kişisel risklerini ve sorumluluklarını alarak binmek durumunda. Bu sebeple benim burada anlattıklarım tamamen benim kişisel deneyimlerim olup tavsiye ve teşvik niteliği taşımamaktadır. Okurlarının bloğu bu bilinçle okuduğu ön kabulüyle yazıp çiziyorum ve sizin motosikletle yapacaklarınız sizi bağlıyor, tıpkı benimkilerin de beni bağladığı gibi. Blog sizin yapacaklarınızla ilgili sorumluluk kabul etmez, zira burası bir motosiklete başlangıç ya da eğitim mecrası değildir.
Motosiklete başlamak isteyenler için sanılandan çok eğitim merkezi var memlekette, eğitimsiz sürmeyin derim. Çok şey fark ediyor çünkü.

Yolunuz hep açık olsun.
Nice yollara.

Ç.Ö.


16 Aralık 2018 Pazar

HIZ MANYAKLIĞI


   Zaman zaman motosiklete binmenin sadece hız yapmak ya da bir motosikletin en önemli özelliğinin son hızı (top speed) olduğunu düşünen insanlarla karşılaşıyorum, tanışıyorum, yazışıp, konuşuyorum. Bu kafa yapısı için değişik şeyler söylenebilir, ama bana göre bu söyleneceklerin hiçbiri olumlu şeyler olmayacaktır. Zira motosiklete binmenin “top speed” dışında onlarca iyi yanı varken, sadece - binmeyenler için açıkça negatif bir şeyi çağrıştıracak - son hız özelliğine takılmak bana hep garip gelmiştir.
   Motosiklet forumlarında, sosyal ağlarda v.b. ortamlarda ya da arkadaş sohbetlerinde ve hatta kırmızı ışıkta durduğumuzda bile, en çok sorulan, konuşulan mevzuların başında “son hızı nedir?”, “kaç basıyor?” mevzusu gelir sanırım.

   Geçenlerde, 250cc birkaç motosiklet modeli için bir forum başlığında birileri “hepi topu top speedleri en fazla 160 – 170 km/h olan modellerden bahsediyorsunuz” nevinden bu cc motosikletlerin yaptığı bu son hızları küçümser şeyler yazmışlardı. Ki zaman zaman çokça olur bu tip konular forum ortamlarında ya da sosyal medyada. 160 ya da 170km/hıza ulaşabilen ve sadece 250cc hacminde bir araçtan bahsediyoruz ve bu hızları az bulan insanlardan. Küçük cc bir motosiklette 160 km hızı geçtim, şahsen ben otomobilimle otoban sürüşlerimde bile 120 km hızın üstünü çok nadiren, o da gerçekten ihtiyacım olursa görüyorum, ki 1200cc 110hp bir otomobilden bahsediyorum.
   250cc bir motosiklet (ki çoğu o hızları yapamaz) 170 km/hız görebilecek ve siz bunu az bulacaksınız. Bu düşünce yapısı çok acayip bir şey, hatta çok da kazaya meyilli, ölümcül kazaya da meyilli bir kafa yapısı bu bana göre.
   Normal şartlarda pistte değilseniz zaten o hızları trafiğe açık hız limitlerine sahip karayollarında yapmak, büyük cc motosikletlerle bile oldukça riskli iken, bir 250cc ile buna kalkışmak ciddi macera aramak demektir. Ve bir de bu hızları az bulmak, beğenmemek, neredeyse hastalıklı, manyakça bir durum.

   Genel bir hız sevici, hıza tapıcı, hızdan zevk alan sürücü tipi var. Bunu sadece motosikletlerle değil, şehir içinde otomobille yapanlar da çok. Yalnızca önündeki tek bir aracı geçebilmek için bile, sürekli selektörler, kornalar yaparak, geçtikten sonra önünde takılıp kalan (çünkü trafik fazlasına müsaade etmiyor) ya da ilk ışıklarda durmak zorunda kalıp, yine geçtiği araçla aynı noktaya varmış olan sürücü tipi çok.
   Bunu büyük şehirlerde sizi hızlı hareket etmeye iten sebeplere, hayatı hızlı yaşamanız gerektiğine şartlayan sebeplere de bağlamak mümkün tabii ki. Bırakın otomobili, motosikleti, bazen yaya olarak bile önünüzde yavaş yürüyen birine sinir olduğunuz olmadı mı hiç sizin de. Benim oldu açıkçası. Ama sonra sakin kafayla kahvemi yudumlarken düşündüğümde, gereksiz sinir yaptığımı anladım. Gideceğim yere daha erken çıkarak gidebilirdim. Araç kullanırken de aynı şeyi yapıp daha az riskle ulaşımımı sağlayabilirdim.

   Hızı sırf zevk için, daha fazla adrenalin için yapanlar da var şüphesiz, ki genellikle onlar racing tarzı yüksek hız yapan motosikletler alıyorlar, oysa şehir içinde ya da otoyollarda belli bir hız limiti olan halka açık yollarda o hız limitinin üstünde, zevkine sürmek demek, kendinizi önemsemiyorsanız bile başka bir çok sürücüyü, yolcuyu ve yayayı hayati tehlikeye atmak anlamına geliyor. Bunu umursamamaksa büyük bir bencilliği ve egoizmi gösteriyor bana göre. Oysa motosiklette son hız dışında alınabilecek o kadar çok zevk var ki...

   Burada zekadan çok, zekayı mantık dahilinde kullanabilmek becerisi devreye giriyor sanırım, yani bu gibi saçma hareketleri yapmamak için. Ama tabii bunun için de en azından ilgilendiğin konuda birazcık okumak, eğitim almak, sağduyulu olabilmek ve doğru sürüş davranışlarını sergilemek şart. Gel gör ki memleketimizde hemen her konuda bilgi sahibinden çok, fikir sahibi olan fazla olduğu için, bu gibi konulara girenler de pek sevilmiyor, çünkü hıza tapıcı arkadaşların işine gelmiyor bu tip konular. Ve genellikle de akıl, mantık, hız sınırları ve düzgün sürüş konusunda böyle şeylerden dem vuranlar, bu hız sevici sürücüler tarafından, korkak, acemi ya da motosiklet sürmeyi bilmemekle suçlanıyorlar. 
Oysa motosikleti iyi sürebilmenin yüksek hız yapabilmekle ilgisi olmadığını aklı başında her motosikletçi bilir. Hemen aklıma gelen mesela gymkana tarzı dar alanlarda yapılan manevra ve sürüş etkinlikleri var. Asıl sürüş becerisi belki de en yavaş hızlarda, ama en olmayacak yerlerden geçerek yapılabilen sürüşlerde yatıyor. Düz yolda bir maymunu motosikletin üstüne oturtup (mümkünü varsa) cruise controlle elciği sabitlerseniz, 300 km hıza o da ulaşabilir, ama muhtemelen ilk virajda ya da ilk önüne çıkan daha yavaş engelde patlayacaktır. Bu sebeple, yıllarca motosiklet sürüp de ilk kez bir kapalı alan eğitiminde manevralar yapmaya kalkıp, kendi yetilerine çokça şaşıranlar, "ben motosiklet sürmüyormuşum" diyenler olur, bizzat böyle bir tanıdığım var. Şimdilerde oldukça ileri ve güvenli süren birine dönüştü.

   Son birkaç cümle edip gideyim, uzun yazınca okunmuyor çünkü, belki bu bile aynı hıza tapıcı zihniyetten kaynaklı. Hıza tapıcılığın sonu yoktur, hep daha hızlı giden bir motosiklete sahip olmak, hep o elcikten biraz daha fazla hız alabilmek ister bünye. Motosiklette gerekmedikçe yapılan hız hemen tüm sürüşünüze olumsuz olarak yansır, tepki zamanınız da, motosiklete hakimiyetiniz de, trafiği okuma beceriniz de kısıtlanır, kısalır. Ve yüksek hız sizi kazaya çok daha açık bir sürücü haline getirir.

    Hız manyağı olanlardan değil, gerektiğinde hızın getirdiği avantajları da kullanıp risksiz sürenlerden olun. Böylece hem siz daha uzun süre motosiklet üstünde kalın, hem de ardınızda acılı insanlar bırakmayın.

   Konu hakkında başka yazılarda da detayla yazma azmiyle şimdilik konuyu burada bitireceğim.

Nice yollara!


NOT: Hatırlatmadan edemedim, hızınız 2 katına çıktığında, fren mesafeniz 4 katına çıkar, bunu düşünerek hız yapın derim. Benim motosikletim abs'li her türlü durur diyerek, gereksiz hız yapar ve üstüne bir de frenleme işini son ana bırakırsanız, geçmiş olsun! Zira abs tekerleklerin kilitlenmesini önler ama geç kalmışsanız sizi sandığınız gibi kısa mesafede durdur(a)maz. "Önünüzde açıkça görebildiğiniz mesafede durabilecek hızda sürün", der Yol Sanatı Sistemi. Bkz. Motosiklet Yol Sanatı kitabı(OMM yayınları)



7 Aralık 2018 Cuma

MOTOSİKLET SÜRÜŞ EĞİTİMİ KİTAP SETİ (OMM İleri Seviye Sürüş kitapları)

  OMM Derneği Türkçe olarak yayınladığı sürüş eğitim kitaplarını set haline getirmiş ve tek tek alıma göre epeyce uygun bir fiyata kampanya yapmış. Ben de bunu görünce uzun zamandır elimde olmayan kitapları da almayı düşündüğüm için bu sete sahip oldum. Aynı zamanda yeni baskı Motosiklet Yol Sanatı kitabının da 2.sini edinmiş oldum. Detayları videoda anlattım.

Buyrun:


   Bir süredir blogun youtube kanalı üzerinden paylaşımlarda bulunuyorum. Uzun zamandır (2009'dan bu yana) bu blogda yazıp çiziyorum ve açıkçası bu yazıp çizdiklerimin bazı insanlara uzun geldiğini, okunmadığını düşünüyorum. Bu nedenle okumaya üşenenlere son dönemde videolarla paylaşım yapmaya başladım.
   Bundan böyle hiç yazı yazmayacak mıyım? Elbette yazı da yazacağım, ama şimdilik bir süre böyle paylaşımlar yapmaya çalışacağım, hem ben de bu youtuber'lık işini öğreniyorum.😉
   Çektiğim videolar şimdilik çokça kaliteli sayılmaz ama önemli olan içerik diye düşünerek samimiyetle paylaşmaya çalışıyorum.
   Kusurum varsa affola.

   Dikkatli ve özenli sürün!

   Nice yollara!


NOT: Ben de bazı youtuberlar gibi çirkefe yatayım, "kanalımda paylaştıklarımı beğeniyorsanız lütfen like edin ve abone olun efenim. Böylece biz de yaptığımız işin bir işe yaradığını anlayalım değil mi ya?" 😊Şaka tabii ki, kimseyi zorla abone edemeyiz, gerçekten beğeniyorsanız zaten siz tercihinizi yaparsınız.

4 Aralık 2018 Salı

Eğitim Sürücünün Kaskosudur! (videolu yazı)

   Motosiklet Eğitimi üzerine daha önce yazdık, çizdik, bu kez de hani youtube kanalı da açtık diye video olarak da bir kaç kelam eyledik. Aşağıya o videoyu ekliyorum. Video yine cep telefonu ile amatörce çekildi ama içerik olarak maksadımızı arz ediyor sanırım. Bu konu üzerine kişisel olarak ne düşünüyorum ondan dem vurdum.
   Buyrun:




(Cep telefonu çekimi olduğu için araya mesaj sesi karışmış kusura bakmayın. İçeriğin önemine binaen paylaşıyoruz. Youtube kanalımız blog'a göre çok daha yeni ve amatör, denemeler yapıyoruz, ileride tamamen kanala adapte olabilmek için şimdiden ufak ufak çalışıyoruz.😓. Videonun çekimini olmasa bile içeriği beğenirseniz like'layın efemm😊)

29 Kasım 2018 Perşembe

YAĞMURDA MOTOR SÜRMEK Mİ DEDİNİZ? ALIN SİZE FERİŞTAHI. :)

Merhaba.
   Tam da evimde sıcak odamda kahvemi yudumlarken, dışarıda yağmur yağıyor.
Bilenler, takip edenler bilir, ben artık yağmurda sürmüyorum, geçen yıl ve bu yıl bir kaç kez neredeyse aşağıya koyduğum videodakinin benzeri bir manzaranın tam ortasında ben de kaldığım için, o işten vazgeçmiştim. Aşağıya aktaracağım video tam da bu mevzuyu anlatıyor.
   Motosiklet.net'de yağmur sürüşü üzerine okuyup yazışırken oialdemir nickli arkadaş kendi sürüşünü paylaşmış, videonun başlarında o kadar bi numara yok gibi derken, ortalarından itibaren sonuna dek ciddi anlamda bir Nuh Tufanı yaşanıyor ve daha acayibi, arkadaş hiç durmadan duş alırcasına, su altında yüzercesine, üstelik epeyce de maharetle motorunu sürmeye devam ediyor. Yolda yerde yatan motorlar, köprü altında ölümü bekleyenler, işkence çekenler var, ama bizimki ghostrider mübarek, sürüyor ve gülüyor 😄.

   Şaka bir yana izlediğim en iyi şehir içinde yağmurda sürüş videolarından biri. Öte yandan sürücü arkadaşın o ağır şartlarda bile tırsmadan ve pozitif kalarak sürüşü de motosiklet sürüşünde mental olarak nasıl olunması gerektiğine adeta örnek teşkil edecek kadar güzel, izleyin derim.

İbret alınacak bir sürüş, paylaşmadan edemedim.
Buyrun:


24 Kasım 2018 Cumartesi

Klasik Kaza Sebepleri. Uğur Ertekin Hoca'dan açıklamalı. (video)

    Aslında bu videoyu daha önce motosiklet eğitim videolarında paylaşmıştım, ama önemine binaen tek olarak da paylaşmak istedim. Tekrar izlediğimde hemen hepsinde motosiklet sürücülerinin bu kazaları defansif sürüş, doğru hız, doğru konumlanma, tara, tanımla, öngör yöntemleriyle önleyebileceğini düşünmeden edemiyor insan. Zaten Uğur Hoca'da altyazılarla çok güzel değinmiş bunlara. Ben durdura durdura izledim bir kez daha. Ara sıra hepimizin izlemesi gerektiğini düşündüğüm eğitici bir video aslında.


Buyrun:


(Bu arada ART Motoakademi kurucusu Uğur Ertekin'in youtube kanalını da tavsiye ederim, çok sıklıkla olmasa da epeyce işe yarayacak eğitim videoları paylaşıyor kendisi.)

6 Kasım 2018 Salı

42 DİŞLİ SORUNSALI…

(Dikkat! Yazı sonundaki güncellemeyi de okuyunuz)


      Dün nihayet Dominar’ıma 42T arka dişli takıldı serviste. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, fark en azından titreşim anlamında devasa değil.(EDİT: Bu akşam sürüşümde tam anlamıyla gözlemim şu, 120 km hıza kadar aynalar gayet net gösteriyor, sürüş de ciddi anlamda rahatladı.10.11.2018) Peki, nerede fark var? Anlatalım.
   Efenim, bilenler bilir, aldıktan kısa bir süre sonra Dominar 400’deki titreşimi gidermek, en azından azaltmak maksatlı sele altına yalıtımdı v.s. idi bazı işlemler yapmış idim. Asıl yapmak istediğimse yapıp memnun olanların önerdiği arka dişlinin 42T’ye düşürülmesi idi. Bir süredir servise dişli gelmesini bekliyordum. Bu arada bizim Midnight’la da 5000 km’yi devirmiştim, şaka maka titreşimine de alışmıştım. Eskisi kadar yakınmıyordum bu titreşim mevzusundan. Sanırım motor açılmaya başladıkça titreşim de bi nebze azaldı. Ama yine de kafamda acaba 42T dişli ile sonuç ne olacak düşüncesi duruyordu.
Nihayet dün taktırdım 42 dişliyi. Servis dönüşünde ilk hissettiğim, “ulen bu titreşim eskisinden de fazlalaştı mı ne?” duygusu oldu.
   Bugün işe gelirken otobanda daha yüksek hızlarda ise titreşimin devasa bir azalma göstermediğini ama sanki aynalarda bi nebze azaldığını hissettim.
   İyi de neyi değiştirdi bu dişli küçültme işi?
   Bariz olarak vites aralıklarını artırdı, her viteste en az bir 10 km daha üst hıza çıkabiliyor motor artık. Ve eskiden yaptığı hızları da bir 500 dev. daha altta yapabiliyor. Mesela eskiden 5000 dev./dk. da 90 km. hız yaparken, artık 4500dev./dk. da yapıyor. Eskiden 6000dev./dk. da 110 km hız yaparken, artık 5500’de yapabiliyor. Motoru rahatlattığı kesin. Bir de torku düşürdüğü hissediliyor diyenler vardı, açık  söyleyeyim ben tork düşüklüğü anlamında neredeyse hiç fark hissetmedim bu ikinci sürüşümde de. Zaten hesaplandığında tork sadece %7.1 düştü ve 35nm olan tork 32,5 nm gibi bir orana indi. Benim gibi aşırı devirli ve yüksek hızda kullanmayan biri için bu fark neredeyse hiç fark edilmiyor, yani motor tork kaybetmiş gibi gelmiyor bana. Ve daha rahat gidiyor gibi burası kesin.
   Ama dediğim gibi titreşim olarak şimdilik en azından aynalarda küçük bir fark var gibi ama çok net titreşimi azaldı diyemem. (EDİT:  Titreşim yine var ama sürüşte ciddi bir rahatlama da var.10.11.2018)
   Hani bunu nasıl anlatsam, sanki orijinal dişli ile motoru ilk aldığımda hissettiğim titreşim geri gelmiş gibi hissettim. Bilimsel olarak böyle bir şey var mı bilmiyorum ama 45 dişlide zamanla titreşimi daha az hissetmeye başlamıştım, bunda da (henüz sıfır aşınmamış bir dişli neticede) zamanla daha bir rahatlama olur mu bilmem. Şimdilik fark devasa değil. Hani benim gibi aşırı hız tutkunu biri değilseniz, bu değişim yapılmasa da olur diyecem ama bunu demek için daha çok erken, biraz daha kullanayım bakalım. (Orijinal dişlimi de geri aldım servisten, çünkü ileride lazım olabilir belki.)
   Kısaca ilk iki günün izlenimi, motor rahatladı, hızı arttı bu net ama titreşim harika oldu denilecek gibi bir fark henüz hissedemedim.
   Bu arada yaptıracaklara bir de uyarı zincirden 2 bakla sökülüyor, sökmeden yaptım diyenler var ama o durumda zinciriniz bollaşınca sıkmaya payınız epeyce bir azalacağı için zincir ömrünüzün daha kısalacağını hatırlatalım.
   Ben bu değişimi yaptım, artık geri döner miyim orijinal dişliye, sanmıyorum, çünkü hiç değilse motor rahatladı bağırmadan aynı hızlara daha düşük devirde çıkıyor, bir de zırt pırt deneme tahtası gibi motorun ayarı ile oynamayı sevmeyen biriyim, ilk kez bu motorda böyle bir modifikasyon yaptım. Bu şekliyle yola devam edeceğim. Ancak dişli değişimi gerektiğinde belki elimde olan orjinale dönebilirim, o değişimi gelene kadar da kim bilir belki de Midnihgt’la yollarımızı ayırmış oluruz.
   Bundan böyle 42 dişli ile yola devam… 


GÜNCELLEME (13.11.2018): Dün gece iş dönüşünde, motorda ciddi anlamda bir rahatlama olduğunu gözlemledim, hem gidişi hem titreşimi gerçekten fark etmeye başladı, eski haliyle özellikle aynalarda gece arkamdaki görüntünün 90 km/h'larda bozulduğunu görürdüm, şimdi neredeyse 120 km/hıza kadar arkası gayet net görülüyor. Eh bu da benim gibi 90 ila 120 km hızlarda sürüş yapan biri için güzel sonuç. Titreşim tabii ki tamamen bitmiş değil ama motorun gidişindeki rahatlama hissediliyor. Eskiye göre daha az bağırıyor ve daha akıcı bir sürüşe izin veriyor. Bütün bunları dikkate alınca yukarıda yazdığım yazıya bir güncelleme şart diyerek bu yorumu da eklemek istedim.

GÜNCELLEME (02.01.2019):  Dişli izlenimimiz için bir de video çektik, aşağıdan izleyebilirsiniz.   


1 Kasım 2018 Perşembe

BAJAJ DOMİNAR D400 2017, KISA İNCELEME VİDEOSU

   Taze taze daha bugün cep telefonuyla, amatörce de olsa bir video çektim, hani onca yazıyı okumayanlara burada da ufaktan çokça detaya girmeden bir anlatım yaptım. Bir anlamda 5000 km sonra Dominar 400 hakkında ne düşünüyorum videosu gibi oldu. Çekim çokça iyi değil, ama derdimizi anlatıyor sanırım. Bizim Midnight'ın son halini canlı canlı görmek isteyenlere. 😊


                                                                          Buyrun:


30 Ekim 2018 Salı

BİLEĞİ BÜKMEK - Keith Code (Mutlaka izlenecek belgesel)

   Kitabını okuduğum (Bileği Bükmek 2), California Superbike School'un kurucusu ve motosiklette Kontra Viraj Tekniği'nin bulucusu Keith Code'un virajların kutsal kitabı tabir edilen "Bileği Bükmek" kitabından yola çıkılarak, kendisinin sunumuyla hazırlanan belgesel, Bileğin Dansı olarak çevrilmiş. Youtube'da bir kaç farklı mecrada mevcut, ben belgeseli tam 3 kez izledim ve hem kitap hem de bu belgesel ciddi anlamda sürüşüme katkı sağladı. Uzun zamandır paylaşmak istiyordum bu videoyu, kendim de ufaktan youtube işlerine bulaşmaya karar verince, kendim paylaşmasam da izlediğim mecralardan birinden bloğa da koyup izlemeyenlere fayda sağlayalım dedim.

   Bana göre motosiklet sürüşü adına mutlaka zaman ayırıp izlenmesi gereken bir belgesel, üstelik altyazılı.

Buyrun:

                                                          A Twist Of The Wrist - Keith Code


Motosiklette Kulak Tıkacı (Amatör videomuzda anlattık)

Merhaba.
Deneme amaçlı bazı videolar çekip bloğumun youtube kanalına yüklemeye başladım, onlardan birini önemine binaen blogda da paylaşayım istedim. Her ne kadar cep telefonu ile montajsız ve oldukça amatörce olsa da içerik açısından faydalı olduğunu düşünüyorum. Zamanla becerebilirsem kameraya geçip blogun ufak ufak youtube versiyonunu da hazırlamak azmindeyim. Şimdilik sadece deniyorum.
Kusurum varsa affola.😊

İlk videomuz Kulak Tıkacı kullanımı ile ilgili, buyrun:



Merkalısına youtube kanalımız ise şurada: 



10 Ekim 2018 Çarşamba

Dominar D400, 5000 bakımı ve küçük bir analiz daha...

 

   Merhaba.
   Bugün Midnight'ın (Dominar D400) 5000 km periyodik bakımını yaptırttım. 2018 Ekim ayı itibariyle maliyeti 195tl tuttu. Yağ ve filtresi değişti, tüm somunlar kontrol edilip sıkıldı, zincir ayarı yapıldı ve yağlandı. Zaten 2800 km civarında bir ara yağ değişimi yaptırmıştım, o zaman serviste olmayan ön tur camını kendim halletmiştim, hatta okuyanlar bilir Biadil cam kaskıma kaskıma rüzgarı verince değişip, GP Kompozit almıştım. Yanı sıra arka dişliyi 42 T yapıp titreşimi ve genel anlamda motor yıpranmasını biraz daha azaltmaktı niyetim, o zaman dişli de yoktu serviste, maalesef bugün de yoktu, ama geldiği anda haber verecekler ve gidip dişli değişimi yapacağım. Açıkçası bir ara ciddi ciddi bu haline alıştım, dişliyi hiç değişmesem mi, demiştim ama, yine de geceleri iş dönüşü o aynalardaki titreşim kaynaklı görüntü bozulması hiç de hoşa gidecek gibi değil diyerek ve hem benim hem motorun yorgunluğunu azaltmak adına değişme kararımı kesinleştirdim. Maalesef benim debriyaj müşürü de sizlere ömür, görevini iyi yapmıyordu, bu sebeple yan ayaklık kapalı ve motor 1.viteste iken debriyajı çekince çalışan motor, bir süredir çalışmaz olmuştu, Baymoto garanti kapsamında onu değişelim dedi, aynı zamanda dişli de sipariş edelim aynı anda değişelim dedim ben de. Yani müşür garantiden, dişli ise cepten değişecek.😃 Bakalım en kısa zamanda haber verecekler.
Bu iki işlemi de yapınca bu yıl için hatta gelecek kışa kadar benim Midnight'ın herhangi bir eksiği kalmıyor. Sadece lastikleri daha iyi hamurlu bir lastikle değişmem lazım ama, onları da kışın motoru kullanmayacağım için gelecek kışa erteledim, zira memleketin ekonomik durumu bizim de az buçuk belimizi bükmeye başladı, şu an bakıma bile verdiğim paraya acırken 2000 tl'ye yakın bir parayı bir çift lastiğe vermek hiç işime gelmedi doğrusu. İşin acayibi orjinal lastikler de şimdiye kadar gayet iyi idare etti, hatta dün gece iş dönüşü yeşil ışıktan geçmek üzere iken solumdan kırmızıda geçen bir polis otosu(yanlış okumadınız Polis otosu) az kalsın beni ezecekti ki, orjinal lastiklere rağmen çok ama çok az bir arka kayması ile zınk diye durdurabildim motoru, hızım da fazla değildi ama yine de şaşırttı beni lastikler. Normalde kullanım tarzım da agresif değildir, çok nadiren yüksek hız ihtiyacında olurum, genelde trafik akış hızlarında sürerim ya da bir tık üstünde. Kalkışlarda gaza asılmam, mesela Domi için hep söylenen, kalkışlarda arka tarafın drifte gelme olayı bende hiç olmadı 5000 km'dir, ki test motorunda ben de yaşamıştım bunu.

   Haa bu arada unutmadan, daha rodaj bakımında yaptırmak istediğim dörtlü flaşörü, servisim led sinyallere yapılamayacağını söylediği için yaptıramamıştım. Geçtiğimiz Cumartesi günü, internet ortamından tanıdığım bir arkadaşın vasıtasıyla Zafer Akkuş adlı elektrik elektronik üstadı bir arkadaşa gidip yaptırttım, üstelik hızı da istediğiniz gibi ayarlanabiliyor sinyal ve dörtlülerin. Orjinal haline yani 4'lüsüz haline istediğiniz zaman geri dönme şansınız da var. Yani motorun orjinalinde kablo kesme vesair bir şey yapmıyor, sadece bir aparatı değişiyor ve bağlantıları hallediyor (ki kendisinin de bir Dominar'ı var) bu yüzden gayet iyi iş çıkartıyor, ellerine sağlık diyorum buradan bir kez daha. Böylece en çok yaptırmak istediğim şeylerden biri olan (Geronimo'da rodaj sonrası hemen yaptırmıştım) 4'lü işini de hallettim. Üstelik Zafer arkadaşım sağ olsun oldukça da makul bir fiyata yaptı bu işi.
   Kısacası D400 neredeyse gelecek sezona da hazır gibi.
   Kışın 10 derece ve altındaki soğuk havalarda, yer kuru bile olsa motor sürmeme kararım Dominarla en ufak bir yağmurda da sürmemeye dönüştüğü için, orjinal lastikler beni idare ediyor, etmek durumunda. Böylesi çok daha rahat, hem risk azalıyor hem ben vapur keyfi yaparak işe gidebiliyorum, hem hastalanma ihtimalim düşüyor. Kısacası kim ne derse desin, tatlı su motorcusuymuş, yok şuymuş buymuş, bunların benim nezdimde hiç bir kıymeti harbiyesi yok cancağızım.😊 (Ulan ne cümle kurarmışım be, sankim paşa dedem konuştu, yok yok dede de paşa değil, muhtardı 😊 )

5000 km içinde Dominar D400'e taktığım aksesuarlar ve yapılan işlemler.
- Gidon Yükseltme aparatı
- Elciklere rüzgar koruma
- Uzun Tur camı
- Arka çanta demiri ve 45 lt. topcase
- Daha yüksek ve geniş aynalar
- Depo üstü yeni ped
- Depo yan koruma pedleri
- Telefon tutucu
- Dörtlü Flaşör


5000 km sonra memnuniyet v.s.
   Açıkçası ilk zamanlardaki negatif düşüncelerim Dominar'ı kullandıkça azalmaya başladı, zira gayet iyi performans sergiliyor, en çok şikayet ettiğim titreşimine bile epeyce alıştım gibi. 😊
İnsan kullandıkça hemen her türden motosiklete alışıyor gibi sanki. Benim de son dönemde Domi hakkındaki fikirlerim olumlu yönde değişti, yok yok bunda felaket zamlanmış olmasının etkisi yok, valla yok yav.😜
   Titreşim yüzünden ilk zamanlar "ulen hata mı ettik Geronimoyu satmakla?" derken, şimdi iyi etmişim diyorum, çünkü Domi açık ara insana daha fazla güven veriyor, dengesi, gidişi çok daha sağlam, malzeme kalitesi, işçiliği ve sağlamlığı da daha üst düzey gibi. Pek çoklarının dediği gibi bu paraya(yani benim aldığım parayı kastediyorum, ben Nisan 2018'de 18bin tl civarına almıştım) alınabilecek bu donanımda başka motosiklet yok gerçekten.
   Sırf Bosch marka ön arka abs sitemi ve Bybre fren kaliperleri bile yeterli bence, ki çok iyi çalışıyor fren sistemi, tüm aydınlatma sisteminin led oluşu v.s. gibi özellikleri de cabası.
 

   Yani dostlar benim Dominar hakkındaki bir kaç yazı önceki gerçekçi analizim halen geçerli olsa da o analizdeki bazı konularda da düşüncelerim biraz daha yumuşamış durumda.
   Önümde emekliliğime ve İstanbul'u terk eylemeye bir 5 yılım var, hayat ve ömrümüz vefa ederse Dominar'ı bu süre zarfında kullanmak azmindeyim. İstanbul'daki son motosikletim olacak umuyorum, zaten o amaçla almıştım, umarım 5 yılı sorunsuzca çıkartırız. Bu 5 yıl için hedefim de 40 ila 50 bin km yapmak. Bakalım zaman bize neler gösterecek, yine de bir vade ve takvim koymak doğru gelmiyor motosiklet işinde, hayat sürprizlerle dolu, motosiklet denilen alet de hayat gibi sürprizlere gebe bir alet, umarım bu hedefi tuttururuz ne diyeyim. Şu anda 25 bin km yapmış sorunsuz binen arkadaşlar var, bizzat biliyorum. Belki ben de 40 - 50 binli km'leri görüp burada paylaşırım zamanı gelince.

  Yani son söz olarak şunu diyebilirim, Dominar D400, alınmayacak bir motosiklet değil, parasının hakkını gayet güzel veren bir alet, artık net olarak bunu düşünüyorum kendisi hakkında. Benim yaptığım gibi üzerinde bazı küçük tefek değişikliklerle, lanse edildiği gibi sport tourer bir alet haline gelebiliyor. Hatta son dönemde Bajaj Dominar kullanıcıları ile birlikte pek çok etkinlik düzenliyor, İstanbul'a yakın yerlere sürüyorlar, umarım ben de bir tanesine katılır ve buradan paylaşırım en kısa zamanda.


   Herkesin daha iyilerine, daha güzellerine kavuşmasını dilerim.


   Nice yollara!







                 Bir de video çektim, amatörce de olsa meraklısına canlı canlı bir anlatım da burada:

18 Eylül 2018 Salı

Kurt Bir Gün - Konu Dışı (2)

Konu dışı belki de tam da içi bir hikaye aktarayım da durulayım, ben de zamanında bir dergi de okumuştum, zaman zaman anlatırım dost meclislerinde.


   Kurdun biri bir gün ormanda bir köpekle karşılaşır. 
"Selam" der "ben ormanda yaşayan bir Kurdum". 
Köpek de onu selamlar, "Ben de şu aşağıdaki çiftlikte yaşıyorum". 
Bunun üzerine Kurt, "Ormanda yiyecek bulmak oldukça zordur, bazen aç yattığım bile oluyor, sanırım senin durumun daha iyidir, ne de olsa bir çiftlikte yaşıyorsun" der. 
Köpek, "Tabii, sahibim bana her gün çok güzel yemekler verir, bana iyi bakar" der. 
Kurt, bu sözleri duyunca heyecanlanır, "Ben de çiftliğe gelsem, sahibin bana da öyle güzel yemekler verir mi?" der. 
Köpek "Tabii" der, "Hadi gidelim hemen". 
Kurt takılır köpeğin arkasına, yürümeye başlarlar. Artık çiftliğe varmak üzere iken Kurt, köpeğin boğazındaki yara izini fark eder ve sorar: 
"Senin boğazına ne oldu?
Köpek: "Sahibim bana çok iyi bakar, çok güzel de yemekler verir, ama her akşam da beni bağlar" der, "Bu iz o yüzden"
Bunu duyan Kurt, hiç bir şey söylemeden koşarak ormana geri döner.


Siz de zaman zaman benim gibi bu motosiklet mevzusundan sıkılıp bıkmıyor musunuz? İşte öyle anlarda ben kafamdan sanki hiç motosikletim yokmuşcasına bu metayı çıkartıp başka mevzulara dalıyorum. Başka yazılarda da yazdım son dönemde, motosiklet benim için artık neredeyse sadece bir ulaşım aracı, arabama alternatif olduğu için kullanıyorum. İstanbul'dan göç ettiğim gün belki yeniden zevk için kullanmaya, ağırlıkla keyfi gezi amaçlı kullanmaya başlarım, niyetim de var buna. Ama İstanbul'un kaos ortamında içimden zevk için gezi yapmak pek gelmiyor , kendimi şu günlerde buna biraz zorlamak istiyorum ama ı-ııh olmuyor. Bu sebeple zaman zaman blogda da böyle konu dışı mevzulara yer vermek niyetindeyim, çok sık olmayacak tabii bu, bakalım deneyeceğiz...


GÜNCEL NOT: Mevzuyu bir de sesli dinlemek isteyenler için youtube kanalımızda amatörce seslendirdik. Kusurumuz varsa affola:

4 Eylül 2018 Salı

Vallaha bu motor son motorum olabilir demiştim...

Merhaba.

   Bizim Bajaj Dominar 400 son motosikletimiz olacak galiba.
Dün dedikodusu yayılmıştı internette, bugün gerçek oldu ve Bajaj feci bir zam yaptı.
İnanılır gibi değil ama daha 4 ay önce ben bu aleti "ulan bu kadar para verilir mi acaba?" diye diye 17.900'e aldıydım, şimdi 29.765tl olmuş 2018 modeli ise 33.000 (yazıyla otuz üç bin) tl, olmuş durumda. Gerçekten inanılır gibi değil.

   Anladık ülkede ekonomik kriz var, anladık dolar aldı başını gidiyor, yuro, altın uçtu filan ama bu kadarı da fazla değil mi yahu?

    Bajaj'ın sitesinde de artık yeni fiyatlar görünüyor. Türkiye'de motosiklet sektörü de, kullanımı da bitecek anlamına geliyor gibi bu fiyatlar,  zira Bajaj bizler gibi orta alt gelir seviyesine hitap eden bir marka idi, bu fiyatlarla artık bizler gibi olanların ulaşması imkansızlaştı demektir. Aynı eskisi gibi zengin oyuncağı olacaktır motosikletler. Garibanlar da Çin malı külüstürlere devam ederler, o da iş güç için eşek yerine kullanmak için.

   Tabii bu durum sebebiyle Bajaj'a o paralar verilmez deyip o paraları ikinci el Japon ya da avrupa markalarına vermeye de yönlendirebilir tüketiciyi. Böyle bir durumda da Kuralkan ben Bajaj'ı bıraktım diyebilir. O zaman da Bajaj,  Hyosung'ların durumuna düşecektir.

   Kimi aklı evveller, ulan yaşadık bizim motorlara 10 bin lira zam gelmiş filan diye seviniyor olabilirler, ama şunu hesaba katmıyorlar, böyle bir zamlanma karşısında  Bajaj ve diğer bazı markalar ülkeden çekilirse motosikletleriniz elinizde patlar haberiniz ola.

   Umarım dediğim gibi olmaz ama olma ihtimali epeyce yüksek görünüyor, şayet memleket ekonomisi çok kısa vadede düzelmezse.

   Motosiklete binmenin özellikle alt ve orta gelir gurubu için giderek hiç bir ekonomisi ve mantığı kalmamaya başladı.

Umarım güzel günler görürüz diyecem ama bunu demekten de dilde tüy kalmadı. Ne diyeyim.

Şu linkte'de Bajaj Satış ve Pazarlama Müdürü Ekrem ATA'nın konuya dair mesajı mevcut:
http://www.motosiklet.net/forum/moto-sohbet/192794-bajaj-sonunda-zamlarini-acikladi.html


Bu da ilgili fiyat linki: 

http://satis.kuralkan.com.tr/bajaj.aspx



19 Ağustos 2018 Pazar

Dominardan ve motosikletten dem vurduydum... (Gerçekçi bir analiz)

Bir motosiklet forumunda bizim Domi'den ve genel olarak motosikletle ilgili düşüncelerden dem vurduğum bi mesajımı Dominar 400 hakkında detaylı bir analiz olarak meraklısına buraya da aktarmak istedim buyrun:



 3300 km sonra söyleyeceklerim:

- Net olan şu, bu alet titreşimli bir alet, orjinal dişlisiyle uzun yola gitmek sanırım epeyce yorar adamı. Ben zaten uzun yol için almamama rağmen, iki gün de bir işe git gele bile yoruluyorum titremesinden. (EDİT: 42T arka dişli bu titreşim işini epeyce çözdü, uzun yola bu haliyle rahatlıkla gider gibi geliyor artık.Titreşim sıfıra düşmedi tabii ki ama epeyce rahatladı alet. Editleme : Mart) 2019

- Genel olarak motorun selesi de yorucu, motosiklet pantolunu dışındaki tekstil pantolonlarla çokça kaydırıyor adamı, üstüne ekstra bir yastık ya da yumuşak kılıf şart gibi. 1 saat inmeden binilince popoda ciddi rahatsızlık olur, ben de yarım saatte bile olabiliyor yolun durumuna göre. Titreşimi 42 dişli ile azaltıp seleyi de tekrar gözleyeceğim ve belki bir tucano yastık takacağım. (EDİT: Titreşimi 42 dişli ile azalttım ama bir yumuşak kılıf ya da yastık için hala kafamda düşünceler  var, haa abartmayalım, 1 saat inmeden binme durumu yoksa selede sıkıntı yok, onu da söyleyeyim. Editleme : Mart 2019)

- Bana göre öyle lanse edilmesine rağmen bu alet uzun yol ya da turing aleti değil. Ben böyle bir motorla zorunlu değilsem keyfi uzun yola filan gitmem açıkçası, çünkü sonucunun ne olacağı belli. Aşırı derecede yorar beni bunu biliyorum hele hele stok haliyle, 45 dişli, ön camsız, sele yastıksız filan işkence olacaktır. (Uzun yoldan kastım günlük 200 km ve üzeri sürüşlerdir.) EDİT: Evet mopedle Avustralya'dan çıkıp İngiltere'ye giden gencin ADVrider sitesindeki hikayesini okumuş biriyim, kafaya koyan her motorla her yere gider, bu ayrı bir motivasyon durumu; kastettiğim bu motoru çoğunlukla uzun yol için alıp, sürekli tura çıkmak azmindeki insanlardır, ki yine de olmaz mı olur, ben yapar mıyım, zaten vaktim ve naktim yok ama hala uzun yol için biraz düşünmedeyim, yeterince delilik ettim geçmişte küçük motorlarımla, şimdi 400cc ile de niye olmasın, ama yaşın da kemale ermesinin etkisi olsa gerek çokça gözüm yemiyor artık galiba. Artık  düşüncem şu: Gitmek isteyen her türlü gider sıkıntı yok. Editleme : Mart 2019)

- Şimdi uzun yola gidenler belki "vay efendim ben gidiyorum da bişey olmuyo" filan diyecektir. Bakın bu kişiye göre değişir ama, ben şunu anlıyorum ki arkadaşların çoğu titreşimsiz motorlara fazlaca binmemişler, yani eskiden de rahatsız aletlere binene bu alet düğün bayram gelebilir, ama benim gibi önceki motorları genelde çok az titreyen rahat motorlarsa, bu alette net titreşim ve rahatsızlık var. Kimse kızmasın ama bunu benim gibi rahat motosikleti bilen herkes de hissedecektir. Yani sen şöyle kullandın ondan oldu muhabbeti bana hikaye geliyor. Bugüne kadar test ya da rodajda sürdüğüm her motor sonrasında da aynı karakterini devam ettirmiştir. Çok çok az fark eder genelde. Yani rodajı bi yap değişir işi çokça bilimsel değil, olsa olsa pskolojiktir. Rodajdan sonra bambaşka bir motor vermiyorlar, sadece ufak bir rahatlama oluyor hepsi bu. EDİT:(Burada şunu da ekleyeyim, kişi kendisi zamanla motosikletin durumuna uyum sağlayıp alışabiliyor, bu Dominar'da bana da oldu, bu sebeple motor sanki eskisinden daha rahat gibi gelebiliyor, oysa motor aynı, biz motora alıştık, bünye uyum sağladı.😊 Editleme:12.10.2018 )

- Bütün bu yazdıklarım kimseyi soğutmasın motorundan ya da motoru kötülüyorum anlamına gelmesin, ben gerçekçi biriyimdir ve genelde "ulan satarken para etmez kötülemeyeyim" kafasıyla yorum yapmam. Neticede KTM Duke serisinden de bindiğim aletler oldu onlar da net söylüyorum Dominardan daha kullanışsız ve rahatsız geldi bana. Alayında da titreşim vardı. İnsanlar KTM'ye biniyorum demek ki bunlar böyle diyip ses etmiyor olabilir ama ben bindiğim motorları biliyorum sonuçta. (EDİT: Sanırım bu tek silindirli motorlardaki titreşim mevzusunu biraz fazla abartıyoruz, oysa tek silindirli olup az ya da çok titreşimi olmayan motosiklet yok gibi, şimdilerde Dominardan memnuniyetim arttığı için belki de titreşime alıştığım için dert etmiyor olabilirim ama önceden yazdıklarımla birazcık bizim Domi'ye haksızlık etmişim gibi geldiği için güncellemeler yapmadan edemedim yazıya.  Mart 2019)

- Bu alet bana göre bazı yönleri yeterince iyi geliştirilmemiş bir alet. Sen ürün gamındaki en yüksek hacimli ve donanımlı alete biraz olsun daha fazla yatırım yapıp en azından konforunu artırabilirdin arkadaş. Mesela bana göre depo tasarımı ve gidonun boyu hatalı, zira bacaklarınızla depoyu değil şasi demirlerini kavrabiliyorsunuz ve gidon da yükseltme aparatı olmadan çok aşağıda kalıyor ve depo düzgün kavranamadığı için yük kollara biniyor ve el ve kollar ağrıyor, ben bunu yükseltme aparatı ve sürüş esnasında peglere biraz daha ayak uç kısmına basarak dizlerimi yükselterek basıyor ve öyle çözmeye çalışıyorum ama normali bu olmamalıydı.(Normalde zeten peglere ayak topu denilen parmakların hemen arkasındaki o top kısımla basılır ayak ortası ile değil, ama bu alette ben iyiden iyiye ayak parmaklarına yakın basmazsam depoya dizlerle ulaşılamıyor maalesef. Zaten aletten inip yandan bakınca da deponun çokça yüksekte olduğu fark edilir seleye göre.)
EDİT: (Ya da depo normal ama sele çok alçak da diyebiliriz, hatta şimdilerde depo değil selenin alçak olduğunu düşünüyorum, oysa sele boyu bir 5 cm daha yukarı çekilebilirmiş, evet o zaman kısa boylular için sıkıntı olabilir denilebilir ama sport tourer diyorsun ya, o  tip aletlerde genelde sele yüksek olur diye düşünmedeyim.) (Editleme:12.10.2018)

- Bunları yazıyorum ama bu alete yine de binmeye devam edecek miyim, evet elbette edeceğim, çünkü bu özelliklere sahip başka motorlara verecek param yok, sanırım bunu 3 ya da belki 5 yıl kadar kullanıp satacağım ve sonra yine küçük cc alacağım çünkü büyüğüne bütçem yok. İşte o hep söylenen ekmek ve köfte mevzusundan alıyoruz ya zaten bu aletleri, doğruya doğru.



İyi yanları yok mu, elbette var, epeyce var. (Yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim):


- Dominar bana göre güvenlik özellikleri oldukça iyi bir motor, frenlerinden çok memnunum, stok lastiklerle bile yağmurlu hava dahil ben frenajından çok memnunum. İyi bir lastikle tadından yenmez olur. Bosch ön arka kombine ABS sistemi ve Brembo fren kaliperlerini de unutmayalım, güzel çalışan bir sistem kurmuşlar.

- Genel olarak gidişi de oldukça iyi, (titreşimi umursamazsanız, ki ben umursamamaya başladım artık) alet iyi gidiyor, stabil ve kararlı bir şekilde yürüyor, bekleneni veriyor. Ben motor bloğu anlamında memnunum diyebilirim.

- Farları ve ışıklandırma sistemi bir harika, neredeyse otomobil farı kadar iyi aydınlatıyor, hele hele selektörü, flaş gibi adeta, geceleri şimşek çakmış gibi oluyor selektör yapınca :)

- Bana göre cc'sine göre gücü de yeterli, kolayca benim istediğim 120 km civarı hızlara çıkıp o civarda stabil gidebiliyor. Benim için otobandan işe git gelde hızı ve ara hızlanmaları fazlasıyla iyi. Aynı şeyi torku için de rahatlıkla söyleyebilirim.

- Motorun dengesi oldukça iyi, çok dar alanlarda ve düşük hızlarda bile ayaklarımı yere koymadan dönüş yapabiliyorum bu denge sayesinde bundan da oldukça memnunum.

- Kısaca titreşim ve uzun süreli kullanımda bedene verdiği rahatsızlığı bi kenara bırakırsak ya da bedenimizi buna alıştırırsak(ki zaten el mahkum bindikçe alışıyorsunuz😊) Dominar eksiklerine rağmen en azından şehir ve civarında binilebilir iyi nitelikleri olan bir alet. (Ben uzun yola zorunlu olmadıkça gitmem, bir kez daha belirteyim, o amaçla da almadım zaten, giden gider, bedeni ve zihni müsaade eden mobiletle bile gidebilir, ki gidenler olduğunu biliyorum mopedle filan.😊)


Gerekli iyileştirmelerle uzun süre binilir mi? Bence binilebilir, ben binecem valla😊:  

- Gidon yükseltme şart bana göre, ön cam da öyle.

- Titreşim için benim anladığım 42 t dişli arkaya takılınca oldukça iyi iş görüyor, bu sebeple benim gibi daha çok otoyoldan işe git gel yapanlar için, hatta belki uzun yol için de 42 dişli güzel iş görecektir. Ben en kısa zamanda yaptıracağım.(Bana göre 40 dişli biraz macera aramak olur bu alet de, 43 takıp, bu aletin asıl dişlisi 43 olmalıymış diyen de var.)

- Benim gibi işe git gele ya da ulaşım amaçlı kullananlara arka çanta demiri ve çanta da şart, yoksa efektifliği kalmıyor şehir içinde.

- Seleye bir minder ya da bol süngerli bir kılıf popo ağrıları için iş görebilir, ben sele altı şasi borularına süngerimsi yalıtım malzemesiyle seledeki titreşimi bir miktar azalttım ama çok iyi değil. Ekstradan rahatlatıcı bir kılıf ya da yastık şart hele de uzun yola gitmeyi düşünenler için.



   Aklıma şimdilik gelenler bunlar.
Tekrar edeyim, ben bu saatten sonra bu aleti en az 3 yıl daha kullanacağım, zira 250 cc japonlar 25 bin tl üstü olmuşken, bu alet satılıp başka bir şey alınacak gibi değil benim açımdan. Hatta belki memleketin ekonomik şartları dahilinde bir daha motosiklet bile al(a)mayabilirim, zira astarı yüzünden pahalıya gelmeye başladı benim için.

   Normal şartlarda olsaydık (kastım ekonomik ve yasal olarak daha iyi şartlar) ve benim de maddi imkanlarım müsaade etseydi, muhtemelen ben de enduro ya da turing tarzı bir aleti uzun yol için alır, bir de şehir içi için bir skutır alırdım açıkçası. Mesela bir Afrika twin ya da NC750x tarzı bir şey ve yanına da bir 250cc skutır. Ama maalesef ne şartlar normal ne de benim maddi şartlarım iyi. Bu sebeple eldeki bulgur komşudaki pirinçten yeğdir deyip devam edeceğim. Ama bu durum nereye kadar daha gider bilemiyorum. Sadece şunu biliyorum, bunu satarsam daha üst segmente değil, daha alt segmente geçe(bili)rim.

   Yazdıklarım tamamen benim ekonomik şartlarım ve sürüş deneyimlerime göredir. Olabildiğince gerçekçi ve objektif yaşamaya ve yazmaya çalışan biriyimdir. Şüphesiz yazdıklarım sizlere doğru ya da iyi gelmeyebilir, ben kendi düşünce ve hissettiklerimi yazdım. Öyle olduğu, öyle hissettirdiği halde markayı ya da modeli övecem diye olana yok, olmayana da var diyemem.

   Yaş 50'ye doğru ilerlerken motosiklet mevzusuna da abartmadan bakan, tutku olayından çoktan vazgeçmiş ve motosikleti bireysel ulaşım ve ara sıra da kısa geziler için kullanan biriyim. Bunun haricinde motorculukmuş, hobiymiş, şuymuş buymuş beni çokça enterese etmiyor ve çoğun çokça saçma ve koca koca adamların çocukça oyunları gibi geliyor artık bana. Çevremde geç yaşlarda motor sahibi olup da, sanki yeni bir oyuncağa sahip olmuş gibi abartı hareketler yapan, ama motosiklet sürüşü konusunda kendisini hiç geliştirmeyen tipleri de gördükçe kendimi o güruha ait hissetmediğime daha çok kanaat getiriyorum. Motosiklet, motosikletçi ya da motorculuk hakkında da bir sürü şey yazabilirim ama bunları zaten yıllardır blogumda yazdım, ara sıra keyfim olursa yine yazıyorum. Bu sebeple sanırım yine uzun bir süre yazmayabilirim bu konularda.(Açıkçası okuyanın da az olduğunu düşünüyorum, ki hep söylerim kutsal kitabını bile ana dilinde okuyup anlamadan ibadet eden insanlardan bahsediyoruz genel olarak, bu sebeple benim gibi böyle spesifik bir konuda bu kadar uzunca yazan adamın yazılarını da okuyan az olacaktır haliyle.)
   
   Motosiklet gereksiz riskleri asla kaldırmayan bir alet, bu sebeple "ben oldum demek, öldüm demek" gibi motosiklet mevzusunda, aman diyeyim artistliğe, havalanmaya, İkarus abi gibi olmaya, sendromlara filan girmeyelim, dikkatli sürelim, ne kendimize küfrettirelim ne de arkamızdan ağlatalım.

   Herkese kendi motosikleti ile sağlıklı günler diliyorum.

   Haydi kalın sağlıcakla.

(Edit: Yazının altına yorumlarla Midnight'la ilgili yaptığım değişikliklerin sonuçlarını ekliyorum, meraklısı oradan da güncel analizlerimi takip edebilir. Fırsat buldukça tıpkı NS150'de olduğu gibi Dominar için de bu başlığa yorumlarla canlı analiz yapmaya çalışacağım. NS150 kadar detaylı olmasa da deneyeceğim.)

(Edit 2: Bu yazının antitezi olarak 5000 bakımı ve küçük bir analiz daha başlıklı bir yazı yazdım bloga, meraklısı orada daha pozitif düşüncelerimi de bulabilir. Link şu: Dominar 400, 5000km bakımı ve küçük bir analiz daha )

                    Şurada da sonradan çektiğim amatör bir 5000 bakımı sonrası videosu var:

12 Ağustos 2018 Pazar

Yok yok satmadım hala Midnight'layım.... :)



Merhaba.

   Yok yok satmadım, hala Midnight (Bajaj Dominar 400) ile beraberim.
İlk aldığımda rodaja kadarki 500 km boyunca Dominar bana epeyce bir garip gelmiş, titreşiminden kaynaklı biraz şikayet edeyazmıştım.
   500 rodaj bakımı sonrası bir nebze rahatladı ve giderek birbirimize alışmaya başladık. Şimdilerde 3300 km’ye doğru yaklaşmışken, bir ara ciddi ciddi “Yapamıycam mı lan ben bu aletle, erkenden satsam mı acep?” derken, şimdilerde onunla devam ediyorum hala ve bi aksilik olmazsa da satmak niyetinde değilim.
   En son 3000 km’de bir yağ değişimi ve servisinde yeni yazılım yüklettim Dominar’a. Sanırım bu 2018’lerde mevcut olan ve 2017 modeller için de güncelleme için atılan bir yazılım. Yaptıranlar motorun ara sıra boğulma hissi yaşadığı devirlerde artık rahatladığını söylüyordu, ben 2800 km ve sonrasında sadece birkaç kez çok hafif bu hissi yaşamıştım. Yazılım sonrası gerçekten de motor rahatladı, genel gidişi de sanki daha iyi hale geldi, daha kolay hızlanıyor gibi. Bajaj’ın bu güncellemeyi garanti kapsamında yapması da takdire şayan. Yakın zamanda 45T olan arka dişliyi 42T ile değişeceğim, onu yaptıranlar da bilhassa titreşim konusunda motorun epeyce rahatladığını söylüyorlar. Aynı zamanda bir de uzun tur camı taktıracağım. Aslında bu ara yağ ve yazılım bakımında yaptıracaktım bunları ama serviste dişli de cam da yoktu, geldiğinde haber verecekler ve onları da halledeceğim. Bunları yaptıktan sonra belki bir kış rüzgarları için elcik koruma alıp takacağım, keyfe keder belki bir sis farı.(sis farı şart değil ama dörtlü yapılamadığı için dörtlü gibi yanıp sönecek ön ve arkaya bir sistem ekletmek istiyorum esasen. Böyle bir şey bulabilirsem yapacağım.) Ve tabii kış öncesi bir lastik değişimi de gerekebilir, havalar soğuduğunda lastiklerden alacağım geri dönüşe göre.
Başkaca bir şeye gerek yok sanırım, hani ne olur, en fazla bir sele kılıfı, sele yıpranmasın diye o kadar.

   3300 km’ye dayanmışken Dominar’dan şimdilik memnun olduğumu söyleyebilirim. Evet titreşim önceki motorumdan fazla, evet belki biraz daha rahatsız ama, aynı km/hız’ları daha alt devirlerde ve çok daha çabuk yapabiliyor oluşu, araç sollarken daha kolay hızlanması gibi etkenler önemli, ön arka çift disk ABS, kayıcı debriyaj v.s.’yi saymayayım tekrar.

   Kısaca Dominar 400, bu özellikleri daha üstün denilebilecek markalarda alamayacağınız fiyata size veriyor. Eksik yanları tabii ki var, yukarıda saydık. Ama benim gibi otobandan işe gidip gelen biri için ihtiyacı fazlasıyla karşılıyor, ufak tefek dokunuşlarla daha iyi hale getirilebiliyor. Yani ilk baştaki hayal kırıklığım epeyce azalmış durumda. Zaman içinde motoru sürdükçe, huyunu suyunu, gidişini tanıdıkça, sanırım alışıyor insan, titreşim de eskisi gibi gelmemeye başlıyor, başka şeyler de.
Malum memlekette 250cc Japon motosikletleri fiyatça uçmuş durumda, Dominar bile ben aldıktan sonra iki kez zam yedi. Yani bugün olsa Dominar da alamazdım. Bu sebeple elimizdeki malın değerini bilip işimizi gördüğü müddetçe kullanmak sanırım bugünkü halde yapılabilecek en sağlıklı şey. Dominar muhtemelen ilk söylediğim gibi en ez 3 yıl daha benimle olur. Şartlar ekonomik anlamda değişirse, belki İstanbul’u terk eylemeden önce bir motosiklet daha alırım, olmadı Domi ile İstanbul’a son noktayı koyar gitmeden önce de satarım.

   Bakalım hayat ve günler ne getirecek.
Çünkü memleketimiz sürprizlere çokça açık bir memleket, net konuşturamıyor insanı.

   Herkese sağlıklı sürüşler, nice yollara.

17 Mayıs 2018 Perşembe

Dominar 400 ile rodaj bakımı sonrası izlenimler...

 
(Eskiden burada  Pulsar NS150 nam- ı diğer Geronimo duruyordu.)

   15 Mayıs Salı günü Midnight'ın(Bajaj Dominar 400) rodaj bakımı vardı.
   Servisim Baymoto'da sağ olsunlar oldukça detaylıca ilgilendiler motorumla. Yan ayaklıktaki müşür işe yaramıyordu, onu düzelttiler artık düzgün çalışıyor. Soğutma sıvısı biraz azdı, onu da tamamladılar. Ön maşadaki boşluk hissi halledildi. Yağ değişti. Vidaları kontrol edildi. Benim gidon yükseltme aparatını takarken yanlışlıkla çıkarttığım ve üstünkörü sabitlediğim km kablosu doğru şekilde yerine oturtuldu. Motorla ilgili şikayet ettiğim gidondaki ve aynalardaki titreşim için gidonda ufak ayarlamalar yapıldı. ayrıca arka çanta demiri de takıldı ve eve dönünce elimdeki 45 lt. arka çantayı taktım. Motor oldukça kalıplı olduğu için Pulsar NS150'de biraz büyük duran çanta daha kalıplı bir motosiklet olan Dominar'da sırıtmadı ve güzel durdu. Servisin taktığı yüksek arka çanta demiri de gayet iyi durdu, bana göre görüntüsünü çok fazla bozmadı motorun.
   Tüm bunların sonunda bugün (yani dün) ilk kez işe gidip geldim Midnight'la, yani siftahı yaptık, onunla sezonu açtık diyebilirim.
   Bakım sonrası titreşimde bir nebze azalma olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim, özellikle bugün TEM üzerindeki sürüşümde bunu hissettim, bakımın hemen sonrası eve gelirken sanki o kadar iyi gelmemişti, ama bugün işe gidip gelirken daha hoşuma gitti. Ayrıca aynalardaki titreşimin özellikle 80 km ve üstünde arkayı - hele de gece - seçilemeyecek kadar kötü göstereceğini düşünüyordum ama 110 km'ye çıkana dek titreşim olsa da arkadaki araçlar rahat seçiliyor. 110km civarında ise görüntü de bozulmalar başlıyor. Bu konuyu kendi yöntemimle gidon yükseltici ile gidon arasına yalıtım malzemesi koyarak iyileştirmeyi düşünüyorum, hatta ilgili malzemenin siparişini de verdim. Aynı malzemeden sele altına, şasi borularına da uygulamayı düşünüyorum. Gidondaki ve seleden gelen vibrasyonu biraz daha azaltabilirsem Midnight tadından yenmez olacak çünkü.
   Bugün bakım sonrası ilk kez işe git gel yapınca kendisine daha çok ısındım. Motorun özellikle ivmelenmesi ve ara hızlanmaları çok iyi. Gazı açtığınız anda uzamaya başlıyor ve insana böyle gidecekse titresin varsın dedirtecek kadar sıkı gidiyor. İşte o titreme işini de hem kendi uygulamamla hem de belki 2000 küsur km sonra servisimin de önerdiği gibi arka dişliyi 42T ile değişerek daha da iyi hale getirebilirsem, gerçekten de Midnight ile uzun süreli beraber olabiliriz. Ki onu alış nedenim 4 - 5 yıl civarında kullanmaktı. Vibrasyon biraz fazla olunca önce ufak bir hayal kırıklığı yaşadım açıkçası, bu haliyle uzun süre kullanabilir miyim diye düşüneyazdım, ama dün rodaj sonrasındaki izlenimim bu haliyle bile işe git gel de çok fazla yormayacağı oldu. Hele iyileştirme yapılırsa bu iş tamamdır.

(Arka çanta demiri ve padok efektif kullanım için gerekli.)

   Bu arada iş dönüşü ilk kez gece sürüşü yaptım, Dominar'ın farları bugüne kadar sürdüğüm motorlar içinde en iyi aydınlatan farlar diyebilirim rahatlıkla. Sanki otomobil farı gibi aydınlatıyor yolu. Çok beğendim. Aynı şekilde led sinyaller ve arka stoplar da çok uzaktan bile fark edilecek kadar iyi yanıyorlar.

   Dominar, 100 km hız üstüne çıkılınca kulağa hoş gelen bir motor sesi veriyor. Gaz verdikçe zevk alıyorsunuz bu sesten.

   Kısaca, 600 küsur km sonra Midnight'la yaptığım ilk iş günü sürüşü düşündüğümden çok daha güzel geçti. Titreşimi dert ediyordum ama o kadar yormadı beni 33 km gidiş ve 33 km dönüş boyunca. Motorun gidişi, dengesi, virajı, gaz tepkisi, müthiş farları ve gece çok net görünen göstergesi v.s. gibi iyi özellikleri, titreşimi unutturdu açıkçası ve ciddi ciddi kafaya takmaya başladığım titreşim konusunda moralimi yükseltti bugün Midnight. Yapacağım iyileştirmeler sonrasında sanırım bunu dert etmeden sürüşün keyfine varmaya odaklanacağım.

   Dominar 400'ün rodaj döneminde, yani ilk 500 km'lik kullanımımda, ortalama 100km'de 3.5 lt. benzin tükettiğini söyleyeyim. Bu esnada 80 km hızı geçmeden ve genelde şehir içi kullanımı yaptığımı belirteyim.


   Şimdilik bu kadar, çok bile yazmışım. Ama bugün gerçekten kafamdaki endişelerimi epeyce gidermeme neden oldu Dominar 400. Sanırım onunla bugün, ilk 600 km'nin sonunda işe gidiş geliş yolunda daha iyi bir dostluk kurmaya başladık.

   Ne diyeyim yeni bir sezon ve yine yeni bir motosiklet, keyifli ve heyecan verici bir durum bu motosikletseven için. Üstelik Midnight benim satın aldığım 250 cc üstündeki ilk sıfır motosikletim, enjeksiyonlu, su soğutmalı ve abs'li ilk motosikletim de oluyor kendisi aynı zamanda.

   Daha önce de söylediğim gibi sizler daha iyilerine sahip olursunuz umarım.

Nice yollara!




23 Nisan 2018 Pazartesi

Hoş geldin Midnight!


(10 gün önce burada Geronimo duruyordu)

   21 Nisan 2018 günü nihayet yeni motosikletimle kavuştuk. 5.motosikletim Bajaj Dominar 400.
13 Nisan'da Pulsar NS 150'yi (nam - ı diğer Geronimo) sattığım gün, Bajaj yetkilileriyle temasa geçip Dominar 400 için fiyat istemiştim. 2017 modelinin sıfırı için iyi bir fiyat alınca satın almaya karar verdim. Bir, iki gün içinde maddi imkanları ayarladım. Sonrasında motosiklet şehir dışı bir bayiiden geleceği için bir süre beklemek durumunda kaldım ve Cumartesi sabahı motosikleti Tuzla Orhanlı'daki bir depo'dan teslim aldım. İlk gün ve ilk sürüş 18 km civarında oldu ve 65 km'yi geçmeyecek şekilde ben önde, eşim ve kızım arkada arabada bana eskortluk ederek eve geldik.
   Dominar'ın deneme sürüşünü "gece yarısı mavisi" denilen renkte olanıyla yapmıştım ve açıkçası yakından görünce o rengi beğenmiştim, o rengi aldım. Bu renk mevzusundan dolayı da ona hemen ismini taktım "Midnight" diyeceğim bundan sonra ona.(Yani Gece yarısı). Bundan sonraki yazılarda Dominar 400'ümden Midnight olarak bahsedeceğim yani.



   Şimdilik çok fazla yazacak bir şey yok, çünkü 18 km'lik heyecanlı bir sürüş dışında fazlaca bir izlenimim yok. Sadece şunu söyleyebilirim, gerçekten bir kez daha iyi ki bu rengini almışım dedim, motosikletin bu gece yarısı mavisi denilen rengi geri kalanıyla bütünlüklü duruyor. Ve deneme sürüşünde olduğundan da rahat kullanımlı bir motosiklet olduğu izlenimi uyandırdı bende bu kısacık ilk heyecanlı sürüş.
   En kısa zamanda aynaları elimdeki TVS aynaları ile değişeceğim, çünkü aynalar maalesef Pulsarla aynı aynalar ve yine verimsizler. Bugün bir gidon yükseltme aparatı sipariş ettim ve onu da gelir gelmez takacağım, çünkü Geronimo'dan alıştım yüksek gidona, çok daha rahat olacağı kesin. İlk bakıma gittiğimde de servisimde uzun ön cam ve arka çanta demirini taktırmayı düşünüyorum.



   Rodaj dönemimiz başladı Midnight'la. Bundan sonrası için ufak tefek değerlendirmeleri yazıp çizmeye çalışacağım. Geronimo'daki gibi canlı analizlerle dolu uzun uzadıya bir günlük tutabilir miyim bilmem ama ara ara mutlaka duramayıp yazıp çizerim Midnight hakkında da.

   Şimdilik bu kadar. Her şey çok hızlı oldu biliyorum, ama şimdi almasam bir daha uzun bir süre motosiklet değişemeyecektim. Ve İstanbul'daki son motosikletim olacağı için de 400 cc tercih ettim. umarım en az Geronimo kadar memnun kalırım Midnight'tan da.

Darısı olmayanların başına. Daha iyileri sizlerin olsun.

Nice Yollara!

NOT: Yine dayanamayıp bir de not döşeneceğim. Açık ve net ifade edeyim, Bajaj da dahil motosiklet fiyatları bütün markalarda oldukça yüksek, hemen tüm modeller aslında verdiğimiz o paraları etmezler. Şunu unutmayalım ki, memleketimizdeki ekonomik kriterler göz önüne alındığında, yüksek vergilendirme, yüksek döviz kurları, yüksek faizler, yüksek yakıt fiyatları ve tabii bunları da bu hale getiren son bir kaç yılın henüz tam anlamıyla hissedilmiyor gibi duran ekonomik krizi gibi faktörler, hemen her şeyin maliyetini de olması gerekenin neredeyse 2 - 3 katına çıkartmış durumda. Benim Dominar 400 almamdaki önemli sebeplerden biri de bu faktörlerdi aslında, zira 400 cc bir motosikletten daha yüksek parayı 250cc olana vermek istemedim. Çokça yazdım, söyledim, NS150'den sonraki amacım başta 250 cc bir Japon markası almak olmasına rağmen, pek çok yönden onlara eş,, hatta bazı özellikleriyle daha önde görünen ve hepsinden fiyat olarak daha avantajlı bulduğum için, hiç hesapta yokken, hiç düşünmezken aynı NS150'de olduğu gibi Dominar'ı aldım.
NS150'yi de almadan önce neredeyse yeniden Honda CBF150 almak üzereydim, ama maliyetini ve bana vaat ettiklerini düşündüğümde, o paraları (Çin'de üretilmesine rağmen) sırf Japon markası diye cbf150'ye vermeye acıdım açıkçası. O yüzden Bajaj almıştım ve sürerken de 17.650 km boyunca hep "iyi ki bunu almışım" dedirtti bana. Benzeri sebeplerle şimdi de Dominar 400 aldım ve onunla niyetim, NS150'nin yaptığı km'nin en az iki katını yapmak. Umarım Dominar'da da "iyi ki daha fazla para verip bir Japon 250cc almamışım" derim. Bu arada Dominar'ı tercih etmemin bir başka önemli sebebi de, 2017 model sıfır km'lerindeki kampanya idi, ki ben o kampanya fiyatlarının bile oldukça altında güzel bir fiyata aldım aleti, bu sebeple şehir dışı bir bayiiden aldım. Yani bazen bir malı alırken tercihlerinizi etkileyen bilhassa fiyat ve performansa bakılınca ortaya çıkan sürpriz unsurlar olabiliyor. Benim için Dominar 400 tam olarak öyle oldu.
Neticede maddi imkanları belli seviyelerin altında ve kısıtlı biriyim, bu sebeple bir şeyi satın alırken elimden geldiğince kendi kullanım amacım için en optimum tercihleri yapmaya çalışan biriyim, şimdiye kadar bu tercihlerimin artıları eksilerinden fazla oldu hep, umarım Dominar400'de de öyle olur. Yaşayıp göreceğiz bakalım.

Ve hep dediğim gibi, bu tercih başkaları tarafından eleştirilebilir, ama benim tercihimdir, hani Sinatra'nın şarkısındaki gibi "bu benim yolum" ve iyi ya da kötü yanlarıyla sonuçları beni bağlar.

Neyse biz dinleyelim de durulalım:

13 Nisan 2018 Cuma

Hoşça kal Geronimo!



   Bugün itibariyle tam 2 yıl, 17.650 km'dir birlikte olduğum 4.motosikletim Geronimo ile ayrıldık.
Evet epeyce bir süredir satıp satmama konusunda tereddütte kaldığım Bajaj Pulsar NS150 motosikletimi bugün sattım. Açıkçası içimde bir burukluk, doğru mu yaptım, devam mı etmeliydim düşüncesi... Ama geçen yıldan beridir aklıma daha güçlü, daha güvenli, az daha konforlu ve uzun yıllar binip emeklilik öncesi ayrılacağım (yani en az 4 - 5 yıl binebileceğim) bir motosiklet alma fikri düşmüştü. Önce Honda CRF 250 Rally çok ilgimi çekti, ama hem fiyatı hem de ölçüp tarttığımda benim kullanım amacımı çokça karşılamayacak bir maceraya atılmak olacaktı Rally.
   Ben Geronimo ile birlikte motosikleti neredeyse sadece işe gidip gelmek ve şehir içi ulaşımımı sağlamak için kullanıyordum ve Rally esasen bir arazi motoru idi, Boğaz Köprüsü ve TEM'de rüzgara karşı çokça sıkıntı yaşatacağını düşündüğüm ve fiyatıyla da beni epeyce aşacağı için bir 250cc'ye o parayı vermek ve sonra da aradığımı bulamayıp pişman olmak istemiyordum. Vaz geçtim ve 1 yıl daha yola Geronimo yani NS150 ile devam ettim. İyi ki de öyle yapmışım.
   Şimdilerde önce NS 200 mü alsam diye ciddi ciddi plan yaparken, son anda cayıp gidip (bir önceki yazıda yazdım) bir Dominar 400 deneme sürüşü yaptım. Açıkçası gidonundaki titreşim dışında motoru epeyce beğendim. Titreşim olayına NS150'den alışkındım ama NS'deki titreşim öyle rahatsızlık veren uyuşturan cinsten değildi, hele hele gidon yükseltme aparatı da takınca iyiden iyiye rahat ettim Geronimo ile. Dominar kullanıclarının hemen hepsi titreşimin olduğunu ama doğru devirlerde kullanınca rahatsızlık vermediğini belirtiyordu, açıkçası bende o kısa denemede titreşimden rahatsız olmadım, hatta böyle gitsin ama titresin varsın bile dedirtti bana Dominar 400.
Neticede 1 saat deneme sürüşü yaptığım Duke 250'de de titreşim vardı ve açık söyleyeyim Dominardan çok daha konforsuz bir aletti. Duke 390 kullanıcıları ve test edenler onda da titreşim olduğunu söylüyorlardı, CRF 250 Rally için de titreşimden dem vuranları duymuştum. Tüm bunları ve yine fiyat performans mevzusunu düşününce, iyiden iyiye benim çıkabileceğim maksimum bütçede alınabilecek sıfır motosiklet olarak bir tek Dominar kalıyordu geriye. Henüz almış değilim ama yüksek ihtimalle yakında bir Bajaj Dominar 400 sahibi olacağım gibi duruyor.

   Gelelim Geronimo ile 2 yıla, bunu detaylıca Ns150 analizi başlığına da ekleyeceğim ama buraya da özet geçeyim istedim.
   Pulsar NS 150 ile 2 yıl boyunca ciddi bir sorun diyebileceğim fazlaca şey yaşadığımı söyleyemem, zaten analiz başlığında da yaşananları iyi kötü yazdım ve ufak tefek sıkıntı sayılabilecek her şeyi servisim çözdü açıkçası. Ki ben onlara sıkıntı bile diyemiyorum. 17.600 km boyunca motor bloğuyla ilgili de, motosikletin kendisiyle ilgili de genel olarak önemli bir sürüş sorunu yaşamadım. 5000 km sonrasında hemen her NS150 de olan ama ben de abartı diyemeyeceğim hava emme borusu plastik burcu takılarak tamamen giderilen, belli bir devirde gazı geç yeme diyebileceğim sorun düzeldi ve bir daha hiç yaşamadım. Tamamen benim isteğimle yine garanti kapsamında sulu akü jelli aküyle değişildi. NS 150'de düzelmeyen tek kronik sorun galiba NS 200'lerde de olan, likit gösterge ekranının kışın soğukta kalınca, ilk çalıştırmada geç açılıp günlük saati resetlemesi sorunu oldu. Ama orada da sadece günlük saati gösteren saat başa yani 01.00'a dönüyordu ve baştan saat ayarı yapıp devam ediyordum. Bu havalar ısındığı anda yani Nisan ayı gibi tamamen düzeliyordu. 2 yıl boyunca 12 ayın 4 ayı bu yaşanıyor, kalan 8 ay hiç yaşanmıyordu. Kullanıcılarından öğrendiğim Dominarda böyle bir şey hiç yaşanmıyormuş. Ki Dominar 400 kullanıcılarının geneli motorla ilgili herhangi bir kronik sorun bildirmiş değiller internet ortamında, genelde konuşulan titreşim ve stok lastiklerin kötülüğü, ki bunların her ikisi de pek çok tek silindirli daha iyi ya da büyük marka kabul edilen motosikletlerde de var.
   Geronimo ile başıma gelen tek yolda kalma olayı ise benzin filtresi hortumunun yerinden çıkması oldu. Şansıma gece iş yerinden çıkarken başıma geldi ve motoru iş yeri otoparkına bırakıp eve servisle dönmüş ve ertesi gün Bajaj servisinde boruyu yerine taktırmıştım. Bunun neden olduğunu tam bilmiyorum ama olduğu gün, işe gelirken oldukça derin bir çukuru fark edemeyip hızla üzerinden geçmiştim, ben bunun gevşemeye sebep olmuş olabileceğini düşündüm. Sonrasında bir daha başıma beni yolda bırakacak hiç bir şey gelmedi.
   Kısacası, titiz bir insan sayılabilecek biri olmama rağmen bunları sorundan saymadığım için NS 150 ile 2 yıl gayet mutlu mesut bir 17.650 km geçirdim. Şayet 1 yıl kadar önce neredeyse yeni gelen tüm motosikletler abs'li ve euro 4 standartlarıyla gelmese idi belki de NS150'yi değişmeyi düşünmeyecektim, bir başka sebep de, işe git gel için 35 km gidiş 35 km dönüş yolunu TEM üzerinden yaptığım için, zaman zaman aynı hızları daha düşük devirde, daha az yorularak yapabilecek bir motosiklet ihtiyacı hissediyordum, kimi zamanda kısa süreli de olsa önümdeki bir aracı sollamak için ya da arkamdan sıkıştıran bir otobüs ya da başka araçtan uzaklaşmak için birazcık daha hıza ihtiyacım oluyordu, bu gibi sebepler beni daha güçlü bir motosiklet arayışına itti açıkçası. Hani daha kısa mesafede ve otoban dışında sürüyor olsam motor değişme ihtiyacım hiç olmazdı doğrusu. Bir başka önemli sebepse, aşağı yukarı 5 yıl kadar sonraki emekliliğim öncesi, ülke ekonomisi de bilhassa motosiklet, otomobil gibi araçlardaki fiyatları ikiye katlamaya başlamışken, İstanbul'da son bir sıfır motosiklet alıp, emekli olana dek bu defteri kapatmak isteğiydi. Tüm bunları düşünürken kafamda en başta hep Honda ya da Yamaha gibi bir Japon markasından 250 c bir motosiklet almaktı düşüncem, ama fiyatları o kadar yükseldi ki, 20.000 tl'yi geçtim, artık 24 - 25 bin üstünü görmeye başladı 250 cc Japonlar, böyle olunca zaten servisinden memnun olduğum ve kullanıcı verilerinin de hiç fena olmadığı Bajaj'ın Dominar 400 bana hem fiyat, hem servis ve parça maliyeti olarak daha uygun geldi, ki an itibariyle 2017 Dominar 400'ler sıfır olarak Honda cb125F'le neredeyse aynı fiyat, hatta bazı bayilerde daha uygun satılmakta. 13 hp'lik bi 125cc ya da 25 hp'lik bi 250 cc Japon mu, yoksa 35 hp'lik 400cc bir Hint mi diye düşününce, üstüne bir de deneme sürüşünde oldukça olumlu izlenim edinince Dominar bana daha cazip geldi ve dediğim gibi yüksek ihtimalle alacağım.
   Tıpkı NS150'de olduğu gibi pek çoklarına bu tercih yanlış ya da garip gelebilir, ama bu benim tercihim. Bana da 250cc bir motosiklete markası her ne olursa olsun 400 cc bir motosikletten hem de 400 cc'nin neredeyse tüm donanım özellikleri aynı iken hatta bazıları daha üstün iken, 250cc'ye daha fazla para vermek akıl karı gelmedi açıkçası, zaten bütçem de el vermeyecek ve düşündüğümden çok daha fazla borca girecektim. Bu sebeple bir süre önce 250 cc Japonları listemden çıkarttım. Geriye Bajaj, Benelli gibi markalar kalıyordu. Benelli BN251 fiyatıyla cezbetse de servis ağı, Çin menşeili oluşu ve pazara yeni giriyor oluşu gibi faktörler beni ondan da vazgeçirdi. Son tahlilde ya Pulsar NS200 abs versiyonu ya da Dominar 400 alabilecektim. Pulsar yeni haliyle cazip olsa da, sadece önde abs oluşu ve yeni fiyatı, eski sıkıntıları ve alıp NS150 gibi bir süre sonra "keşke Dominar alsaydım" dedirtme ihtimali yüzünden, belli bir süre uzun uzun almayı düşünmeme rağmen elendi. Ve deneme sürüşü sonrası Dominar gönlüme düştü ne yalan söyleyeyim, (ki titreşim faktörüne rağmen) üzerine binip gaz açtığımda ve sürerken aldığım hissiyat cezbediciydi ve NS 150'den sonra eşşekten, ata binmiş gibi hissettirdi açıkçası ve kullacıların bazılarıyla birebir temasa geçmem de kararımı biraz daha netleştirdi.

   Velhasılı kelam, NS150'de 10 gün satışta kaldı ve yaklaşık 10 gün sonra fiyatını en başta koyduğumdan bi miktar aşağı çekince daha o gün 3 kişi tarafından alınmak üzere arandım. Ve ilk arayan genç kardeşime bugün verdim Geronimo'yu.

   Her motosiklette (hatta otomobilde de) olduğu gibi içim biraz burkuldu tabii, çünkü Geronimo benim neredeyse 7 yıllık aradan sonra aldığım ilk motosikletti ve bana iyi ki kazara yeniden cbf150 ya da çok sevmeme rağmen ybr 125 almamışım dedirtti pek çok kez. Çünkü (çok net söylüyorum) her anlamda her ikisinden de üstündü.

   Pulsar NS150 benim Bajaj markası ile tanışmamı sağladı ve bu markayla devam etmeye karar vermemin de önemli sebeplerinden biri oldu doğrusu. Diğer sebeplerse İstanbul Baymoto'nun oldukça memnun olduğum bayii ve servis hizmeti ile Kuralkan Satış ve Pazarlama Müdürü Sayın Ekrem Ata'nın şaşırtıcı derecede samimi ve müşteri odaklı yaklaşımıydı. Kuralkan'ın belki de Kanuni ile bilinen olumsuz imajını, Ekrem Ata - neredeyse tek başına -  Bajaj'la epeyce bir olumlu yönde değiştirmiş olabilir diye düşünüyorum doğrusu. Hatta Kuralkan'ın başındaki adam olsaydım Kanuni'den tamamıyla vazgeçip bütün enerji ve imkanlarımı Bajaj için seferber ederdim, ki şu haliyle bile Bajaj Türkiye motosiklet pazarında oldukça ciddi bir payı ele geçirmiş gibi görünüyor, çünkü bizler gibi orta ve altı, dar gelirli kullanıcılara hitap eden, eli yüzü düzgün motosikletler getirip nispeten uygun fiyatla satıyor. Ki memleketin genel ekonomik durumu bu hale gelmeden önce çok daha uygundu Bajaj fiyatları, hala da aynı segmentteki Avrupalı ya da Japon, Kore v.b. ürünlerden çok daha uygun görünüyor.
   Bir çok kullanıcı Bajaj'ı Japonlarla, Avrupalılarla mı kıyaslıyorsun diyebilir, haklı gibi de görünebilirler, ama özellikle küçük cc'de (400cc ve altı diyebiliriz buna) benim gözlemlediğim ve deneme sürüşleri yaptığım, yakından incelediğim kadarıyla o ürünlerden devasa kalite farkı var gibi durmuyor Bajaj ürünleri. Hatta yukarıda da yazdım bilhassa commuter tarzı (ve Çin'de üretilen) Japon ürünlerinden ya daha üstün ya da aynı kalitedeler gibi görünüyor. En azından şahsen 2 adet Japon commuter sahibi olmuş biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

   İmkanlarım yeterli olsaydı Japon ya da Avrupa malı almaz mıydım, tabii ki alırdım, şu anda bir Alman otomobili kullanmaktayım ve çok da memnunum. Ama kişisel olarak bir motosiklete ederinin çok üzerinde bir fiyata çıkmışken o paraları verecek ne gücüm var, ne de gönlüm razı olur. Bu sebeple seçimim bu yönde oldu, ki açık söyleyeyim artık Bajaj ürünleri de ederinin epeyce üzerinde satılıyor, hoş memlekette ithal olan hemen her şey ederinin inanılmaz üzerine çıkmış durumda (sebepler az çok belli de ekonomi politiğe girmenin yeri burası değil). Ve memleket ekonomisi düzelmezse belki de son motosikletime bile biniyor olabilirim yeni alacağım ürünle. Bu pek çok orta  ve alt seviyeli kullanıcı için de geçerli gibi kanımca.
   Umarım memleket şartları çok daha iyi hale gelir ve herkes istediği ürünü daha kolay alabilir, ne diyeyim.

   Çok fazla uzattım Geronimo ile vedalaşırken konu dallanıp budaklandı.

   Son sözüm, Geronimo'yu (yani Bajaj Pulsar NS 150'yi) aldığıma hiç pişman olmadım ve memnun şekilde de sattım. Bundan sonrası umarım yine memnuniyetle yeni bir motosikletle ve çok daha uzun süreli yol alırım. Ki Geronimo benim şu ana kadar ki en fazla km yaptığım motosikletim oldu. Umarım bir sonraki motosikletim Geronimo'nun en az 2 katı kadar yol yaptırır bana ve en az onun kadar da memnun eder.


   Unutmayın, daha iyisini alana dek en iyi motosiklet, o an kullanmakta olduğunuz motosiklettir.

   Herkese alabildiği, ulaşabildiği motosikletle keyifli ve sağlıklı sürüşler dilerim.

   Ve Hoşça kal Geronimo!


11 Nisan 2018 Çarşamba

Dominar 400 ile 10 dakika. (Kısacık denemeden izlenimler)


Biraz önce (test demeyeyim de) 10 dakikalık deneme sürüşünden geldim.



 Bu kısacık turlamadan izlenimlerim:

   Açıkçası üzerine ilk binip çalıştırıp sesini duyduğumda oldukça hoşuma gitti, tok bir ses, sanki performans egsoz var gibi gaz verince kükrüyor. Tork çok iyi, ancak dikkat edilmezse ve gaza biraz yüklenilirse ilk kalkışlarda, ışıklarda filan arka taraf direkt dirfte geliyor (üstündeki stok lastiklerin de etkisi vardır, benim fazla gaz açmamında), motor ağır ve dengeli olduğu için gazı kesip debriyajla direkt düzeliyor, bir kez ışıklarda arka taraf yanladı, gazı azaltınca düzeldi, ama acemiye gelmez, feci çarpar gibi bir tork ve güç hissettirdi bana. Sonraki ışıklarda daha nazik dozajlayınca efendi gibi kalktı yürüdü, bunu da söyleyeyim. 
Motorun hızlanması müthiş, benim 17 hp'lik ns 150'den sonra hakikaten eşşekle at farkı gibi bir hissiyat var arada. Malzeme kalitesi ve görüntü hiç fena değil, gayet iyi görünüyor, ben de mürdüm rengini beğenmiştim ama bindiğim lacivert motorun rengi de hiç fena gelmedi gözüme. Pegler ve gidon Pulsara göre daha önde geldi bana hatta kullanıcılardan forumlarda, egzostan ayaklara sıcaklık geliyo diyen arkadaşlar egzosa basıyor olabilirsiniz, ben de ilk bindiğimde önce egzosa bastım sonra pegi buldum :) 
Gidon tutuşu ileride ama benim hoşuma gitti, sanki harley sportster'a biniyor gibi bir hissiyatı oldu bende, cruiser bir motor gibi ya da bobber gibi bir oturuş tarzı var. 
Motor (hele hele Pulsardan sonra) inanılmaz sağlam gidiyor, ayıptır söylemesi "köpek gibi gidiyor" desem yeri var, alt devirlerdeki ivmelenme inanılmaz. Sele konforu Pulsardan net olarak daha iyi, oturuşu da öyle ve sürerken verdiği hissiyat da. İnip benim NS150'ye binince, kendi motorumu epeyce naif buldum açıkçası, fazla efendi imiş meğerse. :)



   Benim için hayal kırıklığı ya da eksi diyebileceklerim:(test motoru olmasının da mutlaka eksisi vardır) 

Hayal kırıklığı olan ilk şey gidonda düşük viteslerde birazcık gaz verildiğinde bile titreşimin epeyce hissedilmesi oldu, hatta hiç beklemiyordum ama hızlandıkça aynalarda da titreşim var, hani vites atmak için azıcık gaz vereyim de vitesi yükselteyim deyince gidon epey bir kıpraşıyordu. Bu konuda test motorudur diyenler mutlaka olacaktır, ama ben Pulsar ns150'yi test ettiğimde aynalarda hiç titreşim yoktu ve 18bin km'dir kullandığım kendi NS150 motorumda da aynalarda 120 ile gitsem bile titreşim olmuyor arkayı gayet rahat gösteriyor. Eğer bu durum normal sıfır alacağımız motorda da olacaksa benim için önemli ve sevmediğim bir eksidir. Ayaklıklarda ya da seledeki titreşim o kadar etkili değil ama gidonda ciddi anlamda titreşim vardı bindiğim dominarda. uzun yıllar hani 5 yıl bineceğim diye kredi ile filan ödeyeceğim bir motoru bu şekilde 5 yıl kullanabilir miyim, epeyce düşündürdü beni. Bayii de "bu test motorudur, hırpalanıyor haliyle siz rodajını filan düzgün yapınca bu kadar titreşim olmaz" dedi ama deneme yanılma yoluyla bunu görmek o kadar para verdikten sonra, benim biraz canımı sıkar mı, bilemedim. 
Hani şu yukarıda yazdığım feci uzayıp gidişi, "ulan böyle gitsin ama varsın titresin" dedirtti bi an bana, ama sonrasında bunu uzun vadeli düşününce canımı sıkarsa n'aparım demedim değil hani. Neticede az bi para değil verilecek olan.



   Gidon yükseltme takan arkadaşlarda bu titreşim mevzusu öncesi ve sonrasında fark etti mi ya da gerçekten test motoru diye mi bu kadar titriyordu bilemedim bunu birinci elden kullanıcılarla görüşeceğim bu motoru alma kararı verirsem. Bu benim için önemli bir kriter çünkü. NS 150'yi memnuniyetle kullanmamın sebeplerinden biri mesela katlanılabilecek kadar bir titreşimin olmasıydı, üzmüyordu. GV250 Hyosungu ise satma nedenlerimden biridir bu aynadaki aşırı titreşim. Çünkü gece azıcık hızlı sürerken arkada araç farlarından ışıkla boyama dışında bir şey görünmezdi hatta aynanın biri sürekli gevşerdi.

   Bu arada motordan vites geçişlerinde bilhassa küçülttükten sonra çok fazla çat çut sesi ve zırıltı tarzı sesler geliyordu, vites yükseltince de gazı açtıktan sonra tak diye bir kaç kez ses geldi, sanki vites geçmemiş de gaz verince yerine oturmuş gibi, hoş bu taz sesleri BMW motosiklette de duymuş biriyimdir. Bir başka arkadaş da bunun büyük cc lerde olası bir durum olduğunu söyledi, çokça bilimsel gelmese de bana. Gerçekten 4000 küsur km'deki bu test motoru çok mu hırpalanmış bilemedim. Genellikle test motorlarının hor kullanıldığı doğrudur, gerçek veriler satın alıp kullananların motosikletlerindedir çoğunlukla. Düşündürdü açıkçası.






   Velhasılı kelam 10 dakikada iyi de kötü de şeyler hissettirdi bana Dominar. Açıkçası almaya değer mi, 5 yıl binilebilir mi? Biraz kararsız kaldım ne yalan söyleyeyim. Sürüşü çok zevkli ama, evet işte tam da budur aradığım diyemedim bu kısa sürüşte. Oysa NS150'de 15 dakika sonra neredeyse yüzde 80 tamamdır, budur demiştim.





   Şunu da eklemeden geçmeyeyim, geçen yaz 1 saat kadar KTM duke 250ABS yi denemiştim, o motordan inip NS150'ye binince oh be dünya varmış demiştim. Kısa süreli binmiş olsam da Dominar'dan Ns150'ye binince böyle düşünmedim, Dominar açıkçası KTM'den çok daha konforlu geldi bana, hakkını vereyim. KTM'de sele adeta simitçi tablası gibydi, Dominarda çok daha konforlu. Ve üstünden inip NS150'ye binmek bir nebze koymadı desem yalan olur. :)




   Bilemedim, epeyce bir kararsızlığa gark eyledi beni Dominar 400, öyle bir gidişi var ki, ilk gaz verdiğiniz anda cezbediyor, hele hele benim gibi küçük cclerle uzun zaman geçiren biri iseniz. Ama özellikle o gidondaki titreşim mevzusu biraz düşündürmedi değil. Hani gidonda bu olmasa motor tadından yenmez modunda olabilirmiş F/P açısından. 

   Her şeye rağmen artıları oldukça fazla ve benim düşündüğümden çok daha iyi hissettiren bir motosiklet imajı verdi bana açıkçası.

   Alınabilir mi? Memlekette malum büyük marka dediklerimizin 250 cc motosikletleri bile 400 cc dominardan daha pahalı hale gelmişken, neden olmasın?


NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!
Fotoya tıkla yazıyı oku!

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)
Fotoya tıkla yazıyı oku!

Kaza Şiiri... :)

Kaza Şiiri... :)
Fotoya tıkla yazıyı oku!