Merhaba.
Bu blog benim kişisel motosiklet hikayemi, motosikletle ilgili deneyim ve düşüncelerimi anlatmaktadır.
Profesyonel bir motosiklet sürücüsü değilim, amatörce, kendi bilgim dahilinde kendime bir kişisel motosiklet arşivi hazırlamak amacıyla yola çıktım, sonrasında iş biraz dallanıp budaklandı. Ben deneyim kazandıkça blogda paylaşım ve yazılar çoğaldı.
Motosiklet insana büyük zevk veren bir taşıt, üstelik büyük şehirlerin trafik kaosuna da bireysel anlamda harika bir çözüm sunuyor. Ama aynı zamanda oldukça riskli de bir taşıt. Motosiklete her sürücü kendi kişisel risklerini ve sorumluluklarını alarak binmek durumunda. Bu sebeple benim burada anlattıklarım tamamen benim kişisel deneyimlerim olup tavsiye ve teşvik niteliği taşımamaktadır. Okurlarının bloğu bu bilinçle okuduğu ön kabulüyle yazıp çiziyorum ve sizin motosikletle yapacaklarınız sizi bağlıyor, tıpkı benimkilerin de beni bağladığı gibi. Blog sizin yapacaklarınızla ilgili sorumluluk kabul etmez, zira burası bir motosiklete başlangıç ya da eğitim mecrası değildir.
Motosiklete başlamak isteyenler için sanılandan çok eğitim merkezi var memlekette, eğitimsiz sürmeyin derim. Çok şey fark ediyor çünkü.

Yolunuz hep açık olsun.
Nice yollara.

Ç.Ö.


18 Aralık 2017 Pazartesi

KONU DIŞI (1)

Merhaba.
Bu blog motosiklet temalı bir blog, ama bütün hayatımız da motosiklet üzerine kurulu değil şüphesiz. En azından benimki değil, hatta son yıllarda motosiklet hayatımın öncelikli konuları arasından da çıkayazmış durumda. Tabii yine de günlük ulaşımımı sağladığı için ondan kopmam mümkün değil. Ama söylenecek çoğu sözü çoktan söyleyince de, insan ara sıra konu dışında bir şeyler söylemek ya da paylaşmak istiyor. Bu amaçla bundan böyle düzenli aralıklarla olmasa da "Konu Dışı" başlığıyla bir şeyler paylaşmak isteğindeyim. Bu paylaşımlar genellikle benim yazdıklarım olmayacak, daha ziyade link vererek, alıntılayarak paylaşımlarda bulunacağım bu başlıklar altında. İşte onların ilkini de beğenerek takip ettiğim Prof. Dr. Psikolog Acar Baltaş'ın bir makalesine ayırdım.
Buyrun:


ASTROLOJİNİN BÜYÜSÜ

İnsanlar, kendilerine duymak istedikleri şeyler söyleniyorsa kabullenmeye hazır olurlar.
Dünyaya geldiği sırada, gezegenlerin ve yıldızların konumunun insanın kişiliğini nasıl etkilediğini araştıran astroloji, bilimsel kanıtlara dayanmamasına rağmen çok popülerdir. Yazının devamını okumak için tıklayınız.














2 Kasım 2017 Perşembe

Geronimo ile yola devam... (Hadi gülümse, bulutlar gitsin)

   Kasım başı itibariyle Honda'nın da yeniden zam yaptığını görünce, ben 250 cc aşkından vazgeçtim. Bir süre daha Geronimo ile yola devam kararı aldım. 250 cc motosiklet alma kararımı 2019 seçimleri sonrasına kadar (o esnada piyango filan çıkmazsa) erteleme kararı aldım. Doların 3.80 lere dayandığı, benzinin 5.40 lara vurduğu güzel yurdumda 250cc bir motosikletin de 22 bin tl ederinin olması şaşırtıcı değil ama vahim tabii. 3 ya da 4 yıl ödemeyle 250 cc bir motosiklet şu an itibariyle bana çılgınca geldi. Kalbim  Honda crf250 Rally'e kaysa da aklım, dur dedi.
Geronimo hala istediğini iyi kötü sana veriyor, idare et dedim kendime. Zaten hayatımız idare ederek geçiyor bünye alışkın. Bu sebeple ben şimdilik vazgeçtim bu sevdadan. Yol arkadaşım Apaçi reisi Geronimo ile sürmeye devam edeceğiz bir süre daha. Kendisi şu an 15 bin km'yi devirdi ve hala her şey yolunda gidiyor.



   Zor bir memlekette yaşıyoruz, zor şartlarda yaşıyoruz, en azından çoğunluğu oluşturan biz orta ve alt sınıflar için bu böyle. Hal böyle olunca da hayallerimize kavuşmak öyle ha deyince olamıyor ne yazık ki hatta benim gibi iyi kötü araba motosiklet (yıllarca borçla da olsa) alabilenler bir nebze şanslıyız, bunları hayatı boyunca alamayacak olan insanlar var, milyonlarla üstelik. Bu yüzden ayağımızı yorganımıza göre uzatmadığımızda, hayal etmeyi geçtim boyna hayal kırıklıklarına gark oluyoruz.  Ondan sebep yeni motosiklet başka bahara artık, bir yerde havayı koklamak da acele bir işe girmekten evladır diyorum, hem kim bilir biz alana kadar daha da güzel modeller gelebilir, ne biliyim belki şehre bir film gelir, dolar 3 tl nin altına düşer, vergiler iner, gülümseee....


Hadi olayı biraz daha duygusallaştıralım, ağlamak yok ama. :)



25 Ağustos 2017 Cuma

Bir standardımız olamıyor abi. (Yine yeni motosiklet sorunsalına düşeyazdım)

    Yine yeni motosiklet sorunsalına düşeyazdım.

   Maalesef Euro4 normuna geçilmesi sebebiyle bizim NS150'ler artık memlekete gelmeyecek, onun yerine NS160 getiriliyor bu saatten sonra. Bu asla kötü bir şey değil bilakis artık abs'li hale getirilmiş durumda Pulsar'lar ama belki maddi anlamda kötü yanı fiyatları epeyce bir yükselmiş durumda ne yazık ki. Üstüne üstelik bir de yakın zamanda çıkan motosiklete ekstra %20 gümrük vergisi de bizim motosiklet işlerine sekte vuracak gibi. Ben Geronimo'yu ilk aldığımda 3 yıl civarı kullanmak niyetindeydim ama durum bu olunca artık daha fazla mı kullanırım yoksa paraya kıyar bir abs'li motosiklete  mi geçerim bilemiyorum.
   Ama şu anki maddi boyuta bakıldığında elimizdeki motorların değerini bilmekte fayda var gibi görünüyor. Ülkenin siyasi ve ekonomik belirsizlik durumunun da motosiklet sektörüne ve son tüketiciye iyi etki etmeyeceği aşikar gibi.
   Ama kişisel olarak motosiklet üretici ve ithalatçılarına da bir serzenişim var, eskiden hep küçük cc'lerde asla olmaz sandığımız abs fren sistemi demek ki istenirse olabiliyormuş, bunun için ille de AB standartlarının euro4 ve abs zorunluluğu getirmesi mi gerekiyordu? Bu durumda bu işten 1.5 - 2 yıl hatta belki de 6 ay önce bu aletleri alan müşteriler bir anlamda kazıklanmış gibi olmadı mı yani?
   Küçük cc de abs ne kadar gereklidir tartışılabilir belki ama daha güvenli motosikletlere ve otomobillere binmek herkesin hakkıdır. Bu durum aynı ilk otomobilimi aldığım zaman gibi oldu. Zamanında maddi imkanların da etkisi ile Hyundai getz marka otomobilimi maalesef abs'siz olan en alt donanımdan alabilmiştim. Üstünden bir kaç yıl geçmeden tüm otomobillerde abs zorunlu hale gelmiş hatta esp bile zorunlu olmuştu, uzun yıllar kullanmak istediğim otomobilimi sırf bu güvenlik açığı nedeniyle 4. yılında satmak durumunda kalmıştım. Pulsar ns150'mi de daha en az 1 yaz daha kullanmak arzusundayım ama belki de yine sırf bu sebeplere benzer sebeplerden tüm şartlarımı zorlayıp hem bir üst cc hem de abs'li bir modele geçmek arzusuna düştüğümü de itiraf etmeliyim.
Buna rağmen halen Geronimo'dan oldukça memnunum, 1.5 yılı aşkın bir süredir bilhassa işe gidip gelirken çokça işimi gördü ve görmeye de devam ediyor. Bu anlamda ikinci elini almayı düşünenlere de hala tavsiye edebilirim. İmkanınız varsa tabii ki abs'li ns160 daha iyidir, ama o kadar para veremem abs olmasa da limitleri zorlamam ve frenaj kabiliyetimi de geliştiririm diyenler için veya belki küçük yerleşim birimlerinde kullananlar için de iş görebilecektir NS150.
Yanlış anlaşılmasın, ben satacağım ve ikinci elini övüyor değilim, ben de bugün alsam gider abs'li ns160 alırdım, hatta motosiklette mümkünse sıfır alabilmek arzusunda olan biriyimdir ama maddi imkanlar ve beğeni meselesi bu iş biraz da; hayatı boyunca hiç sıfır otomobil ya da motosiklet almayıp hep ikinci el alan bu sayede karlı da çıkan pek çok insan var neticede.
   Ben kişisel olarak (ve maddi imkanlarımın da dahilinde) uzun bir süre daha 250cc üstü bir motosiklet alma arzusunda değilim. Bir sonraki motosikletimi de bir 250cc düşünüyorum ve muhtemelen de İstanbul'daki emekliliğe kadar olan hayatımın son iki tekerli taşıtı olacak bu alet. O yüzden iyi düşünüp gerçekten en az 5 - 6 sene benimle olabilecek ve bu sürede beni üzmeyeceğini umduğum bir motosiklet alacağım. Şahsen aynı motosikleti 10 - 15 sene kullanan insanlar biliyorum ve onlara imreniyorum açıkçası. Umarım bir sonraki motosikletim 15 sene olmasa da en az 5 sene benimle olur ve belki de neden olmasın 10 yıl ya da evladiyelik olarak benimle kalabilir :) Harika olurdu, bugünkü seri üretim mantıklı araçlarda bu durum epey güç olsa da. (malum zamanla yedek parça bulamamak ya da onarımını yapabilecek iyi usta bulamamak gibi durumlar baş gösterebiliyor). Oysa normları koyan AB ülkelerinde pek çok kullanıcı, babalarının zamanının motosikletleriyle uluslararası turlara bile çıkabiliyorlar. Bu keşke bizde de olabilse, ki motosiklet fiyatları bu şekilde artmaya devam ederse ileride olabilir. (Nasıl ki birden bire dört yan 80'li 90'lı yılların sıfır güvenlikli teneke otomobilleriyle dolduysa, bu durum motosiklette de yaşanabilir bu gidişle).

   Bugüne kadar (ve belki bir süre daha) NS150 ile ilgili iyi kötü ne yaşadıysam NS150 günlüğü başlığında anlattım, kullanmaya devam ettikçe de anlatacağım, zira bu aleti kullanmakta olan ve bundan sonra da kullanacak olanlara belki faydası dokunacaktır diye düşünüyorum. Hep söylediğim gibi kendime de (neler yaşamışım diyebilmek için) bir arşiv oluşturmuş oluyorum.

   Yeni bir motosiklete geçebilirsem zaten aynı şekilde onun günlüğünü de buradan yazmaya devam ederim. Bakalım günler neler getirecek, bekleyelim görelim.

   Ve bu arada, daha iyisini alana dek en iyi motosiklet, kullanmakta olduğumuz motosiklettir. :)

   Herkese kullandığı ya da alacağı motosikletlerle keyifli ve sağlıklı sürüşler.

   Nice yollara!



Not yazmazsam blogun şanına yakışmaz :)

NOT:
Açıkçası ülkenin ekonomik durumuna paralel yaşanan, hemen her türden ithal eşyada inanılmaz derecede uçan sıfır ürün fiyatları gerçekten feci durumda. Bu sebeple halen binmekte olduğum otomobilin de, NS150'nin yerine gelen 160'ın da ve almayı düşlediğim 250cc motosikletlerin de fiyatları, normalde olması gerekenin neredeyse 2 katı ederinde. Bu aletlerin hiç biri bu paraları edecek aletler değil, ne yazık ki dolar, euro kurları, üretimi az ve vergi ile ayakta kalmayı deneyen memleketin inanılmaz boyuttaki vergileri sebebiyle bu fiyatlar böyle uçmuş durumda. Bu yüzden orta ve alt seviye ekonomisi olan insanların bir şeyi (hele de sıfır)  alabilmeleri hiç bir zaman tam istedikleri zaman olamıyor ve hatta borçsuz da olamıyor ne yazık ki. Aynı durum benim kişisel ekonomim için de geçerli. Belki de düşlediğim 250cc motosiklete uzun süre sahip olamayacağım ya da sanki bir otomobil alır gibi uzun süreli kredi ödemeleri ile bunu gerçekleştirebileceğim. Bu açıdan bakılınca da bilhassa 250cc ve altı motosikletlerin işletme maliyetlerinin hiç bir cazibesi kalmıyor. Eskiden küçük cc ekonomi amaçlı alınırdı genellikle, şimdilerde bunun da pek bir cazibesi kalmadı. O sebeple sıfır alınan araçlar ne kadar erken satılırsa zaten yemiş olduğumuz kazık ikiye katlanıyor.
Biliyorum ki 2017 yılı itibariyle 20 bin tl'nin üstüne çıkmış 250cc motosiklet ve skutırların hiç biri o parayı etmez, daha alt cc'ler de etmez, ama içimizdeki motosiklet virüsünün etkisi ve belki de  - itiraf ediyorum - bu anlamdaki egomuzun da etkisi ile bu mantıksız işlere dalıveriyoruz. Şimdiden itiraf ediyorum yeni ve pahalı (hepsi artık pahalı çünkü) bir motosiklet alırsam, ben de mantıklı bir iş yapmış olmayacağım, doğruya doğru. Ama bu konudaki kendimi avutuşum şu olacak, "bu aleti 5 yıl ve üstü kullanacağım yani en az 5 yıl motosiklet almayacağıma göre, vereceğim para her yıl ya da 2 yılda bir motosiklet değiştiren adamın vereceğinden daha az olacaktır". Tabii bu sadece bir teselli cümlesidir, yoksa o kazık yenmiş olacak her halükarda.
Yine de alabilirsem eğer bu 250cc motosikletle 8 - 10 yıl kullanmak ve 80 ila 100 bin km yapmak gibi bir kişisel rekor hedefi de koyabilirim kendime, böylece (şu anki yaşımı da düşünürsek) yaşlı bir amca olana dek aynı motoru sürüp, bu kadar yıl yeni motosiklet derdine düşmeden sadece sürüşe odaklanma şansım da olabilir bu anlamda. Bak şimdi düşününce bu fikir daha mantığa uygun geldi. Son ve sağlam bir kazık yiyip, bir daha uzun yıllar motosiklet konusunda kazık yememek kafa yorulası bir kişisel hedef olabilir. Arabada galiba bunu gerçekleştirdim gibi, umarım motosiklette de önümüzdeki aylarda yapabilirim ve uzuuun bir süre yeni motosiklet defterini kapatıp sadece motosikletli yaşama odaklanabilirim.
Küçük bir de tüyo: Uzun yıllar kullanım için, belki konforu bir yana bırakıp, sağlamlığa ve her yola gelirliğe odaklanacağım büyük bir markanın dual purpose motosikletine yöneleceğim sanırım. (Şu %20'den olağanüstü bir zam giydirilmezse tabii)

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Eğitici, öğretici sürüş videoları - 1

   Aşağıya benim de çeşitli mecralarda rastladığım ve hem kendime hem daha fazla sistemi ve iyi sürüşü öğrenmek isteyenlere faydası olması amacıyla videolar koyuyorum. Videoları çoğalttıkça da buradan ya da başka başlıklarla devam edeceğim.
Bu ve benzeri videoların daha fazlası ise kendi youtube kanalım MotoHayat'da Motosiklet Eğitim Videoları adlı oynatma listesinde artmaya devam ediyor, tavsiye olunur.

   Öncelikle İngiliz Motosikletli polislerinin eğitimi için başlayan ve sonra da "Motosiklet Yol Sanatı" (roadcraft) olarak kitaplaştırılan sistemin ne olduğunu anlamaya yarayacak Mahir Yeşilmenderes tarafından hazırlanan harika bir başlangıç videosu:




Zafer Akçay'dan trafik işaretleri ve sürüş planına etkisi:



Uğur Ertekin'den Tehlike Analizi ve Planlama:



Alparslan Bulut'tan Tehlike Analizi:



Uğur Ertekin'den, Geniş virajlarda gaz kolu kullanımı ve konumlanma:



Uğur Ertekin, viraj - yanlışlıklar:



Uğur Ertekin, klasik kaza sebepleri:



Alparslan Bulut, güvenli ve İleri sürüş (Bu videodaki 2 motosikletin senkronizasyonuna ve akıcılığına dikkat, gerçekten iyi bir sistemli sürüş örneği):



Alparslan Bulut, Sollama:


Alparslan Bulut, virajda sollama:



Alparslan Bulut, Eğitim sürüşü:



Okan Sinan Ocan'dan , Doğru Konum hayat kurtarır:




Okan Sinan Ocan'dan, konumlanma:



Uğur Ertekin'den, İleri sürüş (Burada da iki sürücünün konumlanma ve senkronize sürüşüne dikkat):



Fuat Domaniç'den eğlenceli bir video, "Burada Olmak İstemezsin", hem eğitmen, hem müzisyen olmanın faydaları:





2 Ağustos 2017 Çarşamba

Motosiklete Binmenin Riskleri Hakkında Düşünceler

Bazı ön kabuller:

Motosiklet riskli bir taşıt mıdır?
Evet öyledir ve evet dört veya daha fazla tekeri olan kapalı kasalı taşıtlara göre risk faktörü daha fazladır.

Motosikleti tehlikeli hale getiren onu süren ve diğer taşıt kullanıcıları mıdır?
Evet esasında motosiklet durduğu yerde kimseye zarar vermez, onu sürenin ve diğer taşıt sürücülerinin davranışlarına göre bu risk faktörü artar.

Pekiyi de motosikleti adam gibi sürsek bile başkaca riskler de yok mudur?
Maalesef vardır üstelik bunlar diğer taşıtlar harici risklerdir. Yolun durumu, yayalar, hayvanlar, kaya düşmesi, su birikintisi, yağ akıntısı ve bilumum faktörler de ekstradan riski artırır.


Gelelim konuya.

   Motosikletin kendisi değil ama motosiklete binmek, yukarıda saydığımız risk ve tehlike faktörlerinin hepsini barındırır bünyesinde ve evet bu anlamda motosiklete binmek oldukça tehlikeli hale gelebilir.
   Yukarıda da değindiğimiz gibi bizim hatalarımızın dışında motosiklete binerken bize bağlı olmayan, bizim kontrol etmemizin çokça mümkün olmadığı, bin tane risk faktörü vardır.
İyi güzel de biz bunlardan nasıl korunabiliriz. Öncelikle ilk yapacağımız şey agresif değil defansif bir sürüş stili geliştirmektir. Pekiyi biz bu defansif sürüşü nasıl geliştireceğiz? Yapacağımız ilk şey motosiklete yalnızca eğlence ve adrenalin deposu olarak bakmayıp onu gerçekçi şekilde değerlendirmektir, bu şekilde karşı taraftan gelebilecek risklerin neler olduğunu iyi anlamaya çalışıp onlara ne gibi defansif önlemler alabileceğimizi öğrenmeye, daha da önemlisi bu önlemleri uygulamaya ve geliştirmeye çalışmaktır. Bunu yapabilmenin tek yolu vardır, ileri sürüş eğitimi almak, okumak, izlemek ve tabii ki sürüş deneyimi kazanmak. Hayatında bir kere bile motosikletle ilgili bir eğitim almamış biri ile kısa süreli de olsa bir eğitime katılmışların sürüşleri ve motosiklete yaklaşımları arasında bariz bakış açısı farkları oluşur, bu genelleme değil, hem bizzat bunu ben yaşadım, hem eğitim alan arkadaşlarımdan dinledim. Bizim kültürümüzün güzel bir yaklaşımı olarak "Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu?" sözünü hatırlatmak isterim.

   Motosikleti ne amaçla kullandığınızdan çok, onu nasıl kullanıyor oluşunuzdur sizi risklerin tam ortasına bırakıveren ve tehlikeye maruz bırakan.
Motosiklet her zaman dikkati elden bırakmadan ve güvenle sürüş kurallarını unutmadan sürülmesi gereken bir taşıttır. Üşenmeden ve usanmadan korumalı kıyafet giymekten, şuradan geçebilir miyim acaba demeyip, risk varsa oradan geçmekten vazgeçerek, gerektiğinde masraftan kaçınmadan lastiğini değişerek, korumalı kıyafetinizi yenileyerek ve limitlerinizi iyi bilerek sürmektir.
   Ben yıllardır şu şekilde sürüyorum ve hiç bir şey olmadı diyerek devam etmek ve yüksek risk alarak sürmek er ya da geç sizin ya da başkasının aldığı bir karar yüzünden başınıza dert açacaktır.

Hız kurtarabilir de öldürebilir de.

   Motosikletin çok hızlı gittiği ve bu yüzden de kaza yapıldığı fikri bilhassa  hiç kullanmayanlar tarafından çokça dile getirilir. Evet kazaların önemli bir kısmı hız yüzünden gerçekleşir, ama hangi hız. Gereksiz yere normal koşulların çok üzerinde, sırf adrenalin uğruna, biraz daha zevk alabilmek uğruna, geç çıkıldığı için acil yetişmek uğruna ya da hadi daha çocukça bir kavram olan hava atmak uğruna yapılan hızlar, sakatlık ya da ölümle sonuçlanabilir. Ama doğru yerde ve zamanda hızlanmak hayat da kurtarabilir. Otoyolda yüksek hızlarda seyahat ederken sağ  ya da sol şeritteki alkollü bir sürücünün tam da siz onu geçmek üzereyken, yavaş yavaş şeridinize doğru kırdığını fark edip gazı açarsanız yüksek ihtimalle o kazadan kurtulursunuz. Ya da şeridinizin duracak kadar yavaşlamaya başladığını gördüğünüzde arkanızdan hiç durmayacak gibi devam etmekte olan dalgın bir sürücü geliyorsa ve siz sağ ya da sol şeritten kaçabilecek gibiyseniz gazı açıp hızlanırsanız yine bu işten sıyrılabilirsiniz. Tabii benim verdiğim bu örnekler çok doğru örnekler de olmayabilir. İşte bunları nasıl ve ne zaman yapacağınızı anlamak ve öğrenmek için eğitim almalı, sürüşünüzü geliştirip pratiğinizi artırmalısınız.

   Ben bu konunun uzmanı değilim ama geçtiğimiz günlerde pek çoğumuzu cebinden çıkartacak kadar iyi süren, pek çok eğitime katılmış, hatta kendisi eğitim verecek kadar donanımlı olan (AEA) Barkın Bayoğlu'nun motosiklet üzerinde ölümü bu konuda yazma isteği uyandırdı bende de. Barkın'ın kazasında gerçekten milyonda bir olacak şey gerçekleşmiş ve gecenin bir yarısı adamın biri aracından inip Boğaz Köprüsü çıkışında karşıdan karşıya geçmeye kalkışmıştı. Sonucu hepimiz biliyoruz maalesef, 2 hayat sona erdi.

   Bu olayın ardından pek çok kullanıcı ya motosikleti bırakma kararı aldı ya da hızlı motosikletlerini bırakıp daha yavaş motosikletlere, skutırlara geçme kararı aldı. "AEA bile sürerken hayatını kaybettiyse, biz tesadüfen yaşıyoruz" diyenler oldu. Açıkçası onlara hak da veriyorum ve kendileri için en doğru kararı ölçüp, tartıp yine kendilerinin vereceğini düşünüyorum. Ve asla eleştirmiyorum. Barkın olsaydı bırakmamızı istemezdi desem de, yine de hele hele İstanbul gibi trafiğin adeta bir savaş meydanına dönüştüğü şehirlerde bu işin giderek daha çekilmez hale geldiğini düşünenlerdenim. Elime ilk vakit ve nakit geçtiğinde aldığım eğitimleri tazelemek niyetindeyim. Bu anlamda eğitim önemli, zira zamanla bazı doğru bildiklerimizi yanlış uyguluyor ya da unutuyor olabiliriz. Hiç bilmeyenler ise zaten en kısa zamanda bir eğitim kurumuna ya da hocaya başvurmalıdırlar.
Özellikle bu işe daha yeni başlamış veya başlayacak olanlar önceliği eğitime vermelidirler ve ne yapıp edip bir motosiklet sürüş eğitimi almaya çalışmalıdırlar. Emin olun çok şey fark edecek.

Amatör halimle uzattıkça uzatmayayım, son sözlerim şunlar olsun:
- Her şeyin başında motosiklet disiplin isteyen bir araçtır, laubaliliğe, gevşekliğe gelmez.
(Esasında hayat da öyledir, disiplinle çalışanlara er ya da geç sunar başarıyı, açar kapılarını.)
- Motosiklette şans diye bir şey yoktur, işinizi şansa, kadere bırakırsanız, motosikletten inip dört kolluya binmeniz fazla zaman almayacaktır.
- Motosikleti daha bugün başlamış gibi temkinli ve tedbirli ama yıllardır sürüyormuş gibi de kontrollü sürelim.
- Eğitimimiz yoksa ilk fırsatta ileri sürüş eğitimi almaya çalışalım.
- Evet motosiklet yüksek riskli bir taşıttır, ama riski belli bir oranda düşürmek bize düşüyor.
- Ve her şeye rağmen bu iş sizi çok korkutuyorsa - çok net söylüyorum -  ya hiç başlamayın ya da bırakın. Çünkü motosiklet kimseye zoraki sürdürülecek ve zoraki teşvik edilecek bir taşıt değildir.
- Motosiklet sevmeden binilecek bir taşıt da değildir.
- Motosiklet ne çok korkarak, ne de hiç korkmadan sürülebilecek bir taşıt değildir.
- En önemlisi motosiklet ihmallere gelebilecek bir taşıt hiç değildir. En basit ihmaliniz bile kötü sonuçlanabilir.
- Motosikleti kontrollü sürmek gerekir, kendinizi kontrol edemiyorsanız bu işten uzak durunuz.

Kendi motosiklet maceranızın hep olumlu sürmesini dilerim.

Nice Yollara.


Konuyla ilgili olarak şunlara da bi bakın:
Neden Sürüş Eğitimi Almalıyız?

Yeni başlayacaklara bilgiler



31 Temmuz 2017 Pazartesi

250 cc'ler aşkına 2 : KTM Duke 250 abs'yi denedim.

   AEA'nın ölüm haberiyle moralim bir hayli bozulmuşken artık bloğa yazmanın da çokça tadı yok gibi, ama Barkın olsaydı motosikletten de onun üzerine deneyim kazanmaya devam etmekten de vazgeçmezdi diyerek yazayım istedim. Zaten esasen kendime bir arşiv bu blog, o halde arşivi doldurmaya devam. Yine de bir kaç kelam etmeden geçmeyeceğim bu motosiklet ve risk mevzusunda, bir şeyler çiziktireceğim yakın zamanda.

   Gelelim mevzuya. Uzun zamandır KTM Duke 250 ABS'yi test etmek istiyordum, bir kaç kez spormoto'dan randevu almama rağmen iş güç yüzünden hep iptal etmek zorunda kalmıştım. Dün son kez randevu oluşturdum ve bu sabah gidip deneme şansı yakaladım. Baştan söyleyeyim bu bir test yazısı değildir sadece benim sürüşümden ve kısa süreli incelememden çıkardıklarımı anlatacağım. Profesyonel bir sürücü değilim, kendi çapımda daha ziyade "bu motor nasılmış, bana hitap ediyor mu alınır mı?" maksadıyla denedim ve deniyorum genellikle motosikletleri. Zaten genellikle almaya niyetlendiğim ya da gerçekten merak ettiğim motorları denedim hep şimdiye dek ama bilemiyorum belki bundan sonra işi biraz büyütüp alamayacağım ulaşamayacağım ciğerleri de deneyip tadına bakabilirim fırsat oldukça. (Fırsatlar çokça kolay elime geçmese de)

   Öncelikle xmax 250 bakarken, hani skutır işe gidip gelmek için daha iyi filan derken, nereden çıktı şimdi bu motosiklet inceleme işi onu anlatayım. Xmax'i kısacık sürmüştüm ve beğenmiştim, okuyanlar hatırlar. Ancak geçtiğimiz bir kaç gün içinde İstanbul'daki yol yapım çalışmalarının da katkısı ile öyle yerlere girip çıktım ki Geronimo ile, o bir kaç gün içinde "ben acaba motosikletten yani 250cc ve altı motosikletlerden vazgeçmemeli miyim acaba?" dedim durdum. Sonrasında vefatıyla birlikte izleyemediğim yayınlarını izlediğim AEA(anısına saygıyla) sayesinde önce Honda CRF250 Rally'yi, ardından da KTM Duke 250 ABS'yi merak eder oldum. Bilhassa Barkın'ın da çokça beğeniyle anlattı CRF250 Rally'yi meraka düştüm, çünkü tipi ve tarzı tam benim kesimimdi. Henüz onu test etme şansı bulamadım, bakalım haber bekliyorum. O esnada da KTM Duke 250'ye bi bakayım derken, bugünkü sürüş gerçekleşmiş oldu.

   Spormoto'daki randevuma biraz erken gittim, formları doldurup hoş beş ettikten sonra motosikleti getirdiler. Normalde 30 dk. olan sürüş süresini sanırım benden başka kimse olmadığı için 1 saate çıkarttılar ve dilediğin yerde sürebilirsin dediler. Ben de önce TEM'den Ataşehir istikametine, sonra sahil yolundan Bostancı ve Küçükyalı'ya uzandım, Bağdat Caddesi cehenneminden de geri döndüm. Aşağı yukarı 45 - 50 dk. civarında Duke 250'nin üzerindeydim.

İlk izlenim ve ufak teknik bilgiler:
   Duke'ün selesine oturduğum anda ilk izlenimim dışarıdan bakıp ellediğimde yumuşak gibi görünen selenin aslında hiç de öyle olmadığı oldu. Sele sanki oraya sonradan konmuş bir tabla gibi hissiyat verdi bana. Yani motosiklete binmiyor, üstünde oturuyorsunuz hissiydi bu. Bunu ilk binerken kendi motorumda da öyle sanıyordum ama meğerse benim Pulsar epeyce rahatmış bu konuda. Neyse o karşılaştırmayı sona saklayıp devam edeyim. Kısaca oturuş poziyonunun rahat olduğunu ne yazık ki söyleyemeyeceğim, açıkçası kendi motorumda gidon yükseltme vs. var ama onlar yokken bile Duke'ten daha rahattı diyebilirim, bu haliyle ise benim Geronimo transalp gibi geldi bana Duke'ten inince. Her neyse.
Ayak fren levyesi oldukça aşağıda, ilk anda "nerde lan bu arka fren?" dedim, meğer epey aşağıdaymış kerata. Dizlerimi depoya dayayıp sıkmak istediğimde - benim boyumun da etkisi ile - Duke neredeyse buna müsaade etmedi, dizliklerin de etkisi ile tam olarak depoyu kavrayamadım, kendimi biraz daha geri vereyim dedim, ı-ıh gene tam olmadı, benim boyum için bu motor küçük gibi geldi bana. (Benim boy ayakkabı ile 1.83cm civarı ve bacak boyum epey uzun vücudun geneline göre)


   Motorun korna ve sinyal düğmeleri aşağıda bir yerlerde, binmeden bakmazsanız ilk anda el yordamı ile bulmaya çalışıyorsunuz. Marş düğmesi ve kill switch ise daha yerli yerinde geldi bana. Bu arada marş düğmesi ve marşa basmak hakkında bilhassa yazayım, marşa basmak ve aletin marşı alışı muhteşem, düğmeye parmak ucuyla bir kez belli belirsiz dokunup bıraksanız bile marş anında alıyor ve motor çalışıyor. Motorda tamamen kapatılabilen abs sistemi var, aynı zamanda da kaydırmalı debriyaj sistemine sahip, euro4 normlarında egzos emisyonuna da sahip. Kaydırmalı debriyaj iyi çalışıyor vites geçişlerinde çatırtı çuturtu yok ve çok rahat yükseltip düşürülebiliyor. ABS'li frenler de gayet iyi iş görüyor zınk diye duruyor alet. Önde ve arkada disk var, ön diskte 4 piston kaliperli arkada ise tek piston kaliperli frenler var, gerçekten iyi iş görüyor gibi geldi bana.
Motoru çalıştırdığınız anda çok tatlı bir patırtıyla egzos sesi geliyor kulağa tok ve etkili bir ses bu. Aralara girince işe yarayacak cinsten ama çok da kafa şeetmeyecek bir ses bu.


Sürüşe dair:
   Motorun gaz tepkisi oldukça yüksek, yani gazı açtığınız anda size cevap veriyor Duke 250, bence bu konuda beklentileri fazlasıyla karşılıyor, ara hızlanmalarda anında uzuyor alet ve sıkıştığınız yerde size öyle bir tepkiyle cevap veriyor ki, pek çok acil durumda işinizi fazlasıyla görecek kadar iyi bir gaz tepkisi bu. Bağdat Caddesinde pek çok yerden sıyrılmamı sağladı. Motosiklet 147 Kg ağırlığa sahip ama bunu hissettirmiyor, çünkü öyle bir çıkışı ve gidişi var ki kuş gibi geliyor insana sürerken.
Motorun önünde bir siperlik v.s. olmadığı için maalesef hız arttıkça inanılmaz rüzgar yiyorsunuz, bilhassa benim gibi uzun boylu sürücüler için otobanda kaska sürekli tokat yemek pek keyif vermiyor. Bu alete bu rüzgarı kesecek oranda bir siperlik bulunur mu, varsa gerçekten işe yarar mı bilemiyorum. Ama benim gibi işe git gel ve şehir içinde iş gör diye sürecekler için pek de iş görecek gibi değil bu yapısıyla KTM.
   Hız denemesini fazlaca yapamadım, ama 4. viteste 80 km/hız civarında, 5.viteste 95km hız civarında kesiciye girip kırmızı lambayı yaktı Duke. 6. viteste ise TEM'de yolun bana müsaade ettiği hız 122 civarı oldu. Açıkçası o hıza da (günün rüzgarlı olmasının da etkisi ile) çokça rahat çıktığımı söyleyemem doğrusu. Ama kesiciye filan sokturamadım 6.viteste Duke'u. Yani uygun şartlarda daha giderim diyordu kerata.
   Bu arada 4 ve 5. viteslerde bilhassa 5. viteste hız ve devir arttıkça ayak peglerinde titreşimi hissedebiliyorsunuz çok azıcık da elciklere yansıyor ama aynalarda arkayı görememe gibi bir durum yok. Vitesi 6'ya atınca titreşim neredeyse yok denecek kadar ortadan kalkıyor.
   Motosikletin aynaları ilginç, oldukça küçük olmasına rağmen gidon genişliği fazla olduğu için arkayı gayet iyi gösteriyor. Yalnız yüksek devire çıkınca sol ayna gidona bağlı olan yerinden oynayıp gevşedi, bilmiyorum test motoru diye mi, yoksa titreşim mi etkiledi. Çok küçük ama iş gören aynaları var Duke 250'nin. Işıklarda kalkışı, ara gaz tepkileri beklentiye uygun, söylemiştim. Sıkışık trafikte rahatça aralardan kaçılabiliyor.


   Bu arada benim bu motorda bindikten çok kısa süre sonra gözlemleme şansı yakaladığım bir şey, ki benim gibi işe güce motorla gidenleri epeyce ilgilendirecektir, su birikintisinden ya da çamurdan geçince sırtınıza kadar çamur atıyor alet. Bindikten hemen sonra, çevre yoluna çıkmak için Hasanpaşa’nın ara sokaklarından birinde yol çalışması nedeniyle çamurla karışık suyun biriktiği bir sokaktan geçmek zorunda kaldım, çamur olmamak için oldukça yavaş geçmeme rağmen mola için durduğumda sırtıma kadar çamur olduğumu fark ettim, ki motorun artçı selesi de aynı durumdaydı. O esnada artçım olsa benden beter olacağı garanti idi. Bizim Pulsarlardaki arka tekerdeki o ekstra çamurluk gerçekten gerekli bir şeymiş demek ki.


Bence (Netice):
   Bu motosikletin benim gibi uzun boylu ve belli bir yaşı geçmiş ve motosiklette bir nebze konfor arayanların aleti olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Net olarak sportif bir kullanım sunan ve süpermoto, naked tadında bir yapısı var. Hani arkayı kaydırayım, teker yapayım, stuntman olacam ona çalışayım, uçayım kaçayım, eğleneyim diyecek ve bütçesi uygun, bu aleti kırarsa acımayacak, 30 yaş altı gencin motosikleti bu alet desem abartmış olmam. Uzun yolda - net söylüyorum -  yoracaktır. Uzun yola gidilmez mi? Gidilir tabii, ama öne siperlik ve belki bir gidon yükseltme aparatı ve hatta seleye de yumuşak bir yastık şart zannımca.



Geronimo bu işe ne diyor?(Pulsar NS150'den sonra Duke 250 alınır mı?)
   Açıkçası KTM Duke 250ABS ile  50 dk. civarı gazldıktan sonra o sürüş dinamikleri insanı kolay ele geçiriyormuş ve kendi motorum Bajaj Pulsar NS 150'ye geçince kendimi Transalp'e binmiş gibi hissettim, "benim motorum niye gazı açınca tepki vermiyor lan?" demedim değil hani. :)
Ama çok net söyleyeyim, Pulsar NS150 bilhassa sele konforu olarak ve gidon yükseltme aparatı da olduğu için direksiyon yüksekliği ve oturuş pozisyonu olarak KTM'den daha konforlu bir aletmiş ben bunu anladım. Ben Pulsar'ın arka fren levyesini aşağıda sanırdım, meğerse KTM'yi denemek lazımmış. Pulsarda oturuş pozisyonu çok daha dik, depo ve direksiyon (yükseltme aparatsız bile) daha yukarıda. Tabii ki KTM'nin gidişiyle, gaz tepkisi ve ara hızlanmasıyla, frenajıyla kıyaslanmaz, KTM malzeme kalitesi, gidişi gibi mevzularda bariz çok önde ama benim Pulsar'ın 150cc olduğunu da hatırlatayım. Ama KTM Duke 250'nin yüksek hızları çok ama çok kolay yapabileceği beklentisi ile sürecek olanlar aldanabilirler onu da söyleyeyim. Hız konusu benim için (evet oldukça rüzgarlıydı hava ama) biraz havada kaldı. Ama 250cc olmanın verdiği rahatlıkla benim NS150 ile çıktığım hızları çok daha rahat çıkıp gidebiliyor. Benim 250 cc'den esas beklentim olan "aynı hızları biraz daha yorulmadan yapsın" beklentisini karşılayacak bir alet bu.
   Gelelim zurnanın zırt dediği yere. Ben bu aleti Pulsar NS 150'den sonra 2017 Temmuz itibariyle 20.000 tl. vererek alır mıyım? Çok net, 46 yaşında ve motosiklette bir nebze konfor ve işe güce gelirlik arayan, uzun yola da az buçuk daha yormadan gitsin diyen biri olarak ben, KTM Duke 250abs'yi almam. Bu motosiklet benim profilimdeki motosikletçilere gelmez. Alınıp kısa sürede pişman edebilir. Giderek anlıyorum ki, benim enduro, dual purpose tarzı aletleri tercih etmem şart. Bu sebeple en kısa zamanda Honda CRF 250 Rally'yi de test edip yazmaya çalışacağım. Evet pek çok yönden insanı kışkırtan, üstüne binip gaz açınca eğlendiren ve çılgınlık yapmaya çok müsait bir alet Duke 250. Ama ben o kadar çılgın mıyım? Bak şimdi düşününce hani şöyle bir uzun yol endurom olsa, hani yeterince işletme masrafına param da olsa, her şeye rağmen arada sırada delikanlılık çağıma kaçış yapmak için bir tane Duke alır mıydım, alabilirdim ne yalan söyleyeyim, kışkırtıcı bir alet. Ama işe gidip gelmeye, sürekli tepesinde olmaya çok müsait bir yapısı yok bence.

   Çok uzattım, buraya kadar okuduysanız teşekkürler.
Herkes gönlündeki motora kavuşsun, gazlar açılsın, çiçekler açsın, böcekler uçsun, yollar aşılsın veee perdeee.... Aman diyim çok ama çok dikkatli sürün, İkarus sendromuna yakalanmadan, her sürüşte ilk kez biniyormuş kadar temkinli ama yıllardır sürüyormuş kadar da kontrollü sürmeye çalışın.

   Nice yollara.



NOT: Bu motosikletle ilgili detaylı teknik verilere spormoto'nun sitesinden ulaşabilirsiniz.






25 Temmuz 2017 Salı

Altın Elbiseli Adam'ı kaybettik. Midemde bir taş.

*


   Çok üzgünüm, midemde koca bir taşla oturuyorum.

   Bu sabah yataktan kalkıp eşimden aldım haberi, önce uyku sersemi inanamadım, ilk cümlem "Motosiklet sürerken mi?" oldu. Evet motosiklet sürerken ama başka birisinin yüzünden kaza yapmış. İnternette detaylar mevcut yazmayacağım. Kendisi hakkında uzun zaman önce blogda yazmıştım. Motosikleti ciddi anlamda sevdiren, pek çok şey öğrendiğimiz, bırakın motosikleti genel kültür olarak da hepimize katkısı olmuş dolu ve donanımlı bir adamdı, bu memlekete alanında ciddi katkılar sunmuş bir adamdı.
   Her ölüm erken ölümdür derler ama Barkın çok şaşırtarak ayrıldı gerçekten. Çok üzgünüm, sabahtan beri midemde bir taşla oturuyorum. Uzun zamandır motosikleti bir hobi aracından çok sadece işe gitmemi kolaylaştıran bir ulaşım aracı olarak görmeye başlamıştım, eski tadı vermez olmuştu, şimdi sağlam bir yumruk daha yedim bu haberle. Barkın motosikleti bırakmamızı istemezdi ve sevdiği, tutkusu olan işi yaparken gitti.

Ne söylesek boş...

Ailesine ve sevenlerine sabırlar dilerim...

*


Zamanında yazdığım yazı aşağıda.
Altın Elbiseli Adam

*


Gerçekten çok üzgünüm.

İçimde bir boşluk...

Motosiklet sürmek artık daha da keyifsiz olacak, ama dediğim gibi Barkın bırakmamızı istemezdi, yaşadıkça sürmeye devam...

Güle güle Babuş .

*
(Altın Elbiseli Adam'ın 26 Temmuz 2017 günü sonsuza yaptığı sürüşünde cenaze törenine binlerce motosikletçi katıldı, muazzam bir kalabalık vardı, bu sürüşte ben de ona eşlik edenler arasındaydım ve gözlerimin dolmasına engel olamadım.)



Bildiğiniz ve sevdiğiniz yoldan ayrılmayın.

Nice yollara.







*Fotolar internet ortamından alınmıştır, sahiplerinin affına sığınarak kullanıyorum.



5 Temmuz 2017 Çarşamba

Bajaj Pulsar NS 150 ekranındaki servis anahtarını silmek.

Pulsar NS 150 günlüğüne yazmıştım, o başlık bulunamayabilir diye ayrıca bir başlık açayım dedim.

Servis Anahtarını Silmek
Bir kaç gün önce yani 10 bin bakımı sonrasında yaklaşık 10.500 km'ler civarında durup dururken gösterge ekranında servis anahtarı çıktı. Önce acaba bir sorun mu oldu dedim. Motoru en kısa zamanda durdurup sağını solunu yağını suyunu kontrol ettim. Bir sorun yok. Sonra bunun İstanbul'daki son 106 yılın en sıcak gününde motorun güneş altında park etmiş ve çok fazla sıcağa maruz kalmış olmasına bağlı olduğunu düşündüm. İnternetteki videolarda ya da kullanım kılavuzunda yazdığı şekilde denememe rağmen servis anahtarını ekrandan silmeyi başaramadım. 2 gün sonra yetkili servisin yolunu tuttum. 30 saniyede halletti servis. 

Nasıl mı yapılıyor?
Motor tamamen kapalı iken M tuşuna basılı tutarak, motorun kontağını açıyoruz ama motoru çalıştırmıyoruz. Bir süre sonra ekrandaki servis anahtarı yanıp sönmeye başlıyor ve M tuşunu bırakıp, bu kez S tuşuna anahtar kaybolana kadar basıyoruz. Ekranda bir sonraki bakım periyodu olan 14.450 km görünüyor ve servis anahtarı ekrandan siliniyor. Bu kadar.

Ama ben bunu bilmediğim ve maalesef kullanım kılavuzunda da internettede anlatılanlar işe yaramadığı için epeyce bir debelendim o anahtarı silmek için. Tahmin ediyorum kılavuzda da internetteki videolarda da anlatılan Pulsar NS 200 için olan yöntem ve belli ki NS 150'de bu işe yaramıyor.

29 Haziran 2017 Perşembe

250 cc'ler aşkına 1: xmax'ı kısacık denedim


   Skutır skutır dedim durdum, galiba bir sonraki motorumu ciddi ciddi 250cc bir maxi skutır yapacağım. Bugün Yamaha'nın Autodrom'daki pistinde 5 - 6 tur da olsa Xmax 250'yi sürme şansım oldu. Bu kısa zaman diliminde ben Xmax'ı beğendim doğrusu. Sürüşü, hakimiyeti ve aletin gidişi gayet iyi geldi bana. Üstelik benim Pulsar'dan sonra selesi ve amortisörü de gayet hoşuma gitti. Şüphesiz bu kadar kısa bir sürüşle devasa değerlendirmeler yapamam, ama ilk izlenimim çok olumlu oldu açıkçası. Bu alet alınır, hele hele benim gibi son dönemde motoru sadece işe gidip gelmek ve iş dışında da küçük tefek işleri halletmek için kullanan biri için biçilmiş kaftan gibi. Bagaj lebiderya, sele geniş ve çok yumuşak, ayakları koltukta oturur gibi koymak keyifli, çok kısa mesafede bile hızlanma, çok yavaş sürüşte denge de iyi.Eh daha ne olsun,
Benim zaten aklımdaydı, şimdi gönlüme de iyiden iyiye düştü, tek kaygım, orada görevli arkadaşa da söyledim, euro 4 mevzusundan Xmax 300'ün getirilmiş olması ve bir daha 250'nin gelip gelmeyeceğinin net olmaması. Keşke imkanım olsaydı da abs'lisinden bir 250 xmax'ı şimdi alabilseydim ama maddi olarak şu an buna hazır değilim, gelecek yaz bile şüpheli, eğer xmax 250 artık gelmezse gerçekten yazık olur. Çünkü vergi dilimi avantajı 300 cc ile azalacak, ki fiyat da artacak, Bekleyip görmek kalıyor ben gibilere. Xmax250'si olup binenlere ise keyifli sürüşler, değerini bilin o aletin derim.

Nice Yollara!


15 Haziran 2017 Perşembe

Geronimo ile 10.000 km'yi devirdim...

   Merhaba, Pulsar günlüğü başlığının altına kısaca eklemiştim, daha detaylı bir 10 bin analizi yapacağım diye buyrun o analiz. Bir de video çekmiştim ama kalitesi nedeniyle önce yayınlamaktan vazgeçtim, sonra her şeye rağmen meraklısına paylaşayım diye yazının sonuna ekledim.(Ses ve görüntü kalitesi iyi değil, kusura bakmayın)



10.000 km'ye kadar olan biten
   Aslında zaten neredeyse her şeyi Pulsar Günlüğü başlığında yazdığım için çokça uzun bir yazı yazmak istemiyorum.
10.000 km sonra net söyleyebilirim ki, motorumdan hala memnunum ve en az 1 belki 2 yıl daha kullanmayı düşünmekteyim. Hatta bunun için bir tarih bile vermesem daha iyi, çünkü memleketteki ekonomik durumlardan mütevellit motosiklet fiyatları aldı başını gitti bu sebeple elimizdekinin değerini bilmekte fayda var.

   500 km'de rodaj bakımını yaptırdıktan sonra kişisel olarak 2500 km'de bir ara yağ değişimi yaptım.
5000'de periyodik bakım, 7500'de yine bir ara yağ değişimi ve nihayet 10.000 bakımı.

Bu zaman zarfında motorda neler yaptım.
   500km rodaj bakımı esnasında motora dörtlü flaşör yaptırttım serviste.
Ardından işe gidip gelirken daha efektif kullanım için arka çanta demiri ve çanta alıp taktım.
Ardından gidon yükseltme aparatı alıp taktım.
Kışa girmek üzereyken de orjinal nylon lastiklerden kurtulup, Michelin Pilot Street lastikler taktırdım. 5000 bakımını yaptırırken de orjinal Pulsar ön turing cam taktırdım motora,
Tüm bunlardan sonra motor tip olarak da fonksiyonel olarak da minik bir turing motosikletine dönüştü gibi. Hatta ben fotolara bakınca yavru transalp gibi olduğunu düşünüyorum hala.

Çıkan sıkıntılar
   Pulsar Günlüğü başlığında her detay var ama yine özet geçeyim.
Öncelikle motor ilk  5000 km'de en ufak bir sorun çıkartmadı bunu gönül rahatlığıyla söylemeliyim.
5000 bakımı sonrası havaların soğumasıyla birlikte sonradan gerçekten iklimle alakası olduğunu gözlemlediğim likit kristal göstergede ilk çalıştımada JF32 hatası vererek açılma durumu baş gösterdi. Burada olan sadece günlük saatin başa dönmesi ve yeniden güncel saate ayarlamak gerektiği idi. Ki bunu serviste akü kaynaklı denilerek garantiden akü değişmesine rağmen yaptı. Çünkü benim en baştan tahmin ettiğim gibi sorun aküde değil göstergenin Hindistan iklim koşullarına göre üretilmiş olmasındaydı. 10 bin bakımında konuyu belirtince serviste bunu kabul etti ve gösterge panelinin soğuk koşullarda, ısınana dek, kendini kapattığını söyledi.
   Göstergeden hemen sonra baş gösteren bir diğer sorunsa maksimum tork devirne doğru yaklaşırken motorun bir çekiş ya da tekleme benzeri sorun yaşatmaya başlaması oldu, ki bu da gösterge gibi hemen tüm Pulsarlarda olan bir sorundu. Bunu da servis "hava emme borusu plastik burcu" denilen bir parça takarak garantiden çözdü. Bu sorun burç takıldıktan sonra tamamen düzeldi. Ama jf32 hatası yaz gelene dek sürdü, şimdi hava koşulları yumuşayınca hiç yapmıyor, muhtemelen kışa doğru yine başlayacak.
   Bu gösterge işinin sürüşe ya da motora bir etkisi yok, tokometreyi filan sıfırlamıyor, olan şey sadece günlük saatin başa dönmesi ve yeniden ayar gerektirmesi o kadar, umursamadan yoluma devam ediyorum.



Motorun genel performansı
   Geronimo (Pulsar NS150), bana göre 10 bin km'de güzel iş çıkarttı ve tam da düşündüğüm performası bana verdi. Zamanında cbf150, ybr125 gibi aletleri kullanırken "ah şu motor biraz daha gitse ne iyi olurdu" derdim, Pulsar tam da bunu dedirtmeyecek kadar sıkı gitti, gidiyor. Kimileri youtube da filan "bu alet psikopat gibi gidiyor" diyor onun için. Gerçekten de cc'sine göre yüksek olan beygir gücü ve torku (17 hp - 13.5 nm) ile sizi tatmin edecek kadar iyi gazlıyor Pulsar. Ben şu ana kadar yukarıda saydığım sorunları çokça kafama takmadan işimi gördüm ve muhtemelen bir ya da iki sezon daha göreceğim. Hala memnunum bu motosikleti aldığıma ve iyi ki yeniden cbf ya da ybr almamışım diyorum açıkçası.


Amatörce çektiğim videoyu da paylaşayım istedim:




1 Mayıs 2017 Pazartesi

Robert M.Pirsig'in Anısına Saygıyla... (1928 - 2017)

 

   Dünyanın en çok satan kitaplarından biri olma başarısını göstermiş, pek çok türü bir arada barındıran ve yayınlandığı dönemden bu yana gerek edebiyat eleştirmenlerinin, gerek felsefecilerin, gerekse motosiklet tutkunlarının çokça bahsettiği bir kitap vardır "Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı" . Adeta bir fenomen kitap. Bu kitabın yazarı Robert Maynard Pirsig 24 Nisan 2017 günü, 88 yaşında hayata gözlerini yumdu. Yaşam öyküsünü internet ortamında okumanız mümkün, gerçekten tıpkı yazdığı kitap gibi çarpıcı bir hayat hikayesine sahip üstat Pirsig. Benim çok etkilendiğim bir kitaptır ve şimdi ustayı kaybettikten sonra kitabı bir kez daha okumaya karar verdim, çünkü bir kez daha okunmayı hak eden bir kitap. Ve dünya üzerinde yazdığı bir kitapla bu kadar çok tanınan ender yazarlardan biridir Pirsig. Şüphesiz onun başka kitapları da var, hatta bu kitabın devamı sayılabilecek Lila adlı kitabını da tavsiye ederim, ama Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı öyle bir başyapıt ki, Pirsig deyince akla başka kitap gelmiyor.



                                                                            (Robert Maynard Pirsig 1928 - 2017)

   Kitapla ilgili uzun zaman önce blogda bir yazı da yazmıştım (Kasım 2011).
Aşağıya o yazıyı yeniden aktarıyorum, üstadın anısına saygıyla.  Kitapla ilgili aşağıdaki yazıda detaylı yazmış olsam da, bugün yine bir kez daha bir küçük tüyo vereyim, kitap ilk başlarda zor gelen bir kitap ama okudukça, sizi içine çeken ve renklenen bir kitap. Azimli okurların vazgeçmeden okumasını salık veririm.

Tüm iyi okurların, felsefe, edebiyat ve motosikletseverlerin başı sağ olsun!

                                                                                    **********

(Aşağıdaki yazı Çağrı Öz tarafından yazılmış, ilk kez 6 Kasım 2011 tarihinde blogda yayınlanmıştır.)




    Ve evet yazmayı istediğim, daha da öncesinde okumayı istediğim ama yıllardır piyasada bulunmayan ve eski baskısını da bulmanın oldukça güç olduğu, motosiklete binmeye başlamadan önce sadece adına bakıp oldukça önyargıyla yaklaştığım hatta alaycı bulduğum ki aslında gerçekten de bi anlamda alaycılık eden efsane bir kitap bu. Huh! İlk cümlenin uzunluğu bile kitabı okurken uzunca bir felsefik yolculuğa çıkılacağını anlatmıyor mu zaten.

Kitabın arka kapağı da bize neyle karşılaşacağımızın ipucunu verir gibi adeta:

Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı roman, otobiyografi ve felsefi deneme türlerinin sınırlarını genişleten; bütün bir akılcılık geleneğini sorgulayan benzersiz bir 'kült kitap'

Yazar Robert M.Pirsig, oğluyla birlikte yaptığı uzun bir motosiklet yolculuğu boyunca aslında okuru motosiklet üstünde görkemli bir felsefik yolculuğa çıkarıyor. Kitabı bitirebilirseniz - ki felsefi kavramlara az çok aşina ve iyi bir okursanız mutlaka sonuna kadar okumalısınız- asıl tat tam da son sayfalarda hissediliyor ve biraz içiniz burkulsa da okuduğunuza memnun olduğunuz bir kitabı kapatıyorsunuz sevinçle. Pirsig, dünyanın politika ve onun saçma planlarıyla değişebileceğine inanmaz ve mevcut tüm değerlerin sorgulanması gerektiğini düşünerek bu kitapta bu sorgulamaya girişir. Asıl hikaye de budur aslında, motosiklet yolculuğu sadece bunu daha da cazip kılan şeydir. Ki benim gibi motosiklet tutkunu bir okursanız bu sizi daha çok bağlar kitaba.

                                                           (Kitaptaki motosiklet gezisi esnasında Pirsig oğlu ile birlikte)

Bu arada hemen belirtelim bu kitap kesinlikle sadece bir motosiklet kitabı değildir. Pirsig'in de dediği gibi "Çünkü gerçek motosiklet, kendimiz denen motosiklettir" Bu bir felsefe kitabıdır. Kitap, sıradan okuyucuyu zaman zaman sıkıp, ürkütebilir ama az buçuk kendini zorlayan her kitapsever bu kitabı sevecektir, ki felsefe okumak zaten başlı başına zorlu ama bir o kadar da zevkli bir uğraştır.

Kişisel olarak ben, Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı kitabını bitirir bitirmez, onun ardılı olan Robert M.Pirsig kitabı Lila'yı aldım. Motosiklet Bakım Sanatı'nda değerlerin sorgulamasını yapan yazar, Lila'da bu kez bir deniz yolculuğuna çıkar ve ahlakın sorgulanmasına girişir.


Motosiklet kendi içinde felsefesi de olan bir taşıttır, hatta tutkunları için taşıttan da ötedir. İnsanın kendini bulması için muhteşem bir aracı da olabilir, hayata tutunacak dal da. Bu sebeple motosikletle felsefe bir yerde mutlaka buluşur, Pirsig'de bu buluşturmayı harika başarmış bir yazardır. Kendini iyi beslemiş kitap kurtlarına şiddetle tavsiye olunur.






Benim kitaptan özümsediğim bazı tadımlıklar ise aşağıda:

"... ve birisi mistik olmak istiyorsa onun yeri manastırdır, üniversite değil. Üniversiteler her şeyin tüm ayrıntılarıyla açıklanması gereken yerlerdir."

"Tümüyle güvendiğiniz bir şeye asla kendinizi adamazsınız. Kimse yarın güneşin doğacağını fanatik bir biçimde haykırmaz. Çünkü güneşin yarın doğacağını herkes bilir. İnsanlar, politik ya da dinsel inançlar ya da başka tür dogmalar ya da amaçlar için kendilerini fanatikçe adıyorsa bunun nedeni daima, bu dogmaların ya da amaçların kuşkulu olmasıdır."

Bu iki alıntı bile kitabın neler vaad ettiğinin işareti değil mi?
Neyseki ben bu kitabı okumaya nail olmuş fanilerdenim. Bi yerlerde bulursanız alın, bi gün mutlaka okursunuz.





NOT: Kitap'tan Motosiklet Kitaplığı başlıklı yazıda daha önceden kısaca bahsetmiştim, ama kitabın önemine binaen daha detaylı olarak tek başına bir başlık açmak istedim.
Meraklısına motosiklet kitaplığı blogda şu adreste:
http://mymotorcycleexperience.blogspot.com/2010/09/motosiklet-kitaplg.html


NOT2: Robert Maynard Pirsig'i 24 Nisan 2017 günü kaybettik, tüm edebiyat, felsefe ve motosikletseverlerin başı sağ olsun!

(Bu yazıdaki fotoğraflar  internet ortamından alınmıştır... )


10 Nisan 2017 Pazartesi

Skutır'a (maxi scooter)* yeşil ışık yaktım galiba.



 
   Son motosikletim Geronimo ile (Bajaj Pulsar NS150) tam bir yılı devirmek üzereyim, 8000 küsur km yaptık bile. Bu bir yıl da çok işimi gördü, halen de görmeye devam ediyor ve önümüzdeki bir yılı da onunla geçirme planındayım, en  azından gelmekte olan yazı ve hatta sonbaharı da onunla geçireceğim. Yani 2 yıllık bir birliktelik planlamaktayım, zaten alırken de 2 ya da 3 yıl geçirip mümkün olursa bir 250 cc alırım diyordum. Bu 250 cc planımı ise yine vitesli motosiklet üzerine hatta neredeyse direkt Suzuki Inazuma üzerine kuruyordum ama son bir kaç aydır kafamda bu plan değişmeye başladı. Kendime sorular sorup duruyorum. E tabii cevaplamaya da çalışıyorum bu soruları.

1 - Ben motosikleti en çok ne amaçla kullanıyorum?

El cevap: Tabii ki evimi işimden daha da uzağa taşıdığım için, en çok işe gidip gelmek için kullanıyorum ve çok da işimi görüyor. Geçtiğimiz yılın tam 9 ayını işe hep motosikletle giderek geçirdim, bu 9 ayda sadece bir kaç gün toplu taşıma kullanarak işe gittim, otomobille zaten gitmiyorum tam bir delilik o trafikte, otomobille işe gitmeyi, işi eve daha yakın olan eşime bıraktım.

2 - Motosiklette işe gidip gelirken ve hatta gezerken bile en çok neyden yakınıyorum?

El cevap: Tabii ki pratiklik anlamında beni zora sokan bagaj yetersizliği, aşırı giyim kuşam ve kilit, tamir kiti bilmem neyi yanımda taşıma arzusunda oluşumdan. Evden işe giderken bir şekilde evimin içinde giyinip hemen balkonumun altındaki motoruma ulaşıp binmem o kadar problem olmuyor, ancak işe vardığımda, sokağa bıraktığım motorumdan onca giyim kuşam, kask, sırt çantası v.s. ile hele hava da sıcaksa iş yerine girmek oldukça büyük bir zül haline geliyor, bazen bünyede sinir strese bile sebebiyet verebiliyor.

3 - Vitesli motosiklet kullanmak bana çok fazla bir avantaj sağlıyor mu?

El cevap: Benim kullanım amacımı düşününce açıkçası neredeyse hiç sağlamıyor, hatta yukarıda bahsettiğim anlamlarda bu dezavantaja bile dönüşebiliyor. Hatta ve hatta motosiklete bilhassa hava soğuk değilken ama hafif yağmurluyken binmeme sebeplerimden biri bile altımdaki iki tekerli aletin naked tipili bir vitesli motosiklet olmasından kaynaklanıyor, zira işe çamurlanarak, fena halde ıslanarak gitmek istemiyorum. Bu sebeple vitesli motosiklet bana şart midur? Yoo değildur. :)

4 - Ama vitesli motosiklet kullanmak çok daha fantastik ve sportif bir faaliyet midir?

El cevap: Evet vitesli motosiklet, skutıra göre bence çok daha fantastik, zevkli ve sportif bir faaliyettir. Açıkçası % 80 - 90 işe gidip gelmek amacıyla kullanmıyor olsaydım, skutıra binmek aklımın ucundan bile geçmezdi.



   Bu soruların ışığında, verdiğim cevapları da düşüne düşüne, son haftalarda ciddi ciddi kafamda deli fikirler ve sorular oluştu. Kullanım amacımı da düşündüğümde, asla almam demesem de genellikle almayacağıma hükmettiğim skutırlara sıcak bakmaya başladım. Nasıl zamanında manuel vitesli otomobillerim varken, otomatik vitesin rahatlığını bilmiyorken ön yargılıysam skutırlara da öyleydim. 1 yılı aşkındır otomatik vitesli otomobilimizden o kadar memnunuz ki, onun benzinli oluşunu bile çokça önemsemez olduk. Bir daha  - en azından İstanbul'da yaşadığımız sürece - manuel araba alacağımızı sanmıyoruz. Şimdilerde motosikletteki otomatik vitesi size yaşatan skutırlara da aynı sıcaklıkla bakmaya başladım, sanırım bunda, otomatik vitesli arabanın rahatını yaşamanın da etkisi var.



   Tüm bu beyin fırtınasından mürekkep bir sonraki iki tekerli taşıtımı bir skutır olarak alabilir miyim acaba diye düşünmekteyim. Hatta bunu xmax tarzı, bu konuda oldukça olumlu sonuçlar veren bir aletten yana kullanabilir miyim'in planındayım. Zira her ne kadar çoğunlukla işe gidip gelsem de ara ara şehir içi ve dışı sürüş kaçamaklarında da 250cc bir skutır işimi görecektir diyorum.

   Daha epeyce zaman var, en azından bir yıla yakın bir zaman, ama günler iyi gelirse bu yaz değil ama belki bir sonraki yaz iki tekerli yaşama bir skutır ile devam edebilir miyim'in muhasebesine ciddi ciddi başladım. Büyük cc vitesli bir enduro ile Türkiye ve hatta Alpler turunu ise İstanbuıl'u terk edeceğim emeklilik dönemine saklamayı düşünüyorum, sağlığım ve ömrüm vefa ederse.

   Şimdilik hala keyifle sürdüğüm Geronimo ile yaşamaya devam, onunla yapacağımız en az bir 8 bin km daha var gibi görünüyor. :) Sonrası ise neden bir skutır olmasın?  :)

Yaz geliyor.
Keyifle ve dikkatle sürün.

Nice Yollara!

*Scooter'dan kastım daha ziyade 150 - 250 cc grubundaki maxi skutırlardır, benim kullanım amacıma hizmet edebilecek güç ve konfordaki aletler onlardır zira. Bagaj hacmi, beygir gücü, abs freni v.s. yi kastediyorum. 50 ila 125 cc grubunda bu yukarıda saydıklarımı karşılayamayan minik skutırlarla ve 250cc üstü gerek satış fiyatları gerekse işletim masrafları olarak astarı yüzünden pahalıya gelebilecek aletler de aynı şekilde, maalesef benim için halen yeşil ışık yakamadığım gruptadır.










7 Mart 2017 Salı

BAJAJ PULSAR NS150 GÜNLÜĞÜ

NOT: 2 yıl ve 17.650 km'nin ardından Pulsar NS150'yi satmış bulunuyorum. Bu başlıktaki analizler 13 Nisan 2018 ile son buluyor. Kullanıcılarına, ikinci elini yeni alan ya da alacak olanlara hatta Bajaj markası hakkında uzun soluklu bilgi arayanlara faydası olur düşüncesi ile başlık burada duruyor olacak. (Bunca yazıyı okumak istemeyenler için aşağıda yalnızca 10.000km bakımı sonasını anlattığımız, görüntü ve ses kalitesi pek iyi olmayan amatör bir video da var)
  
*Uzun soluklu canlı analiz*


    Merhaba, blogu takip edenler biliyor, rodaj sonrası izlenimlerimi ilgili başlık altına ara ara yazdığım yorumlarla paylaşıyordum. Bunların tamamının bir yazıda toplanması ulaşmak açısından daha doğru olur düşüncesi ile derlemeye karar verdim. Aşağıda, bir "günlük" misali yaptığım o yorumları bulacaksınız. Ayrıca bu yazı, yaşayan bir yazı olacak ve Geronimo ile deneyimlerim arttıkça güncellenecektir. Yani bu yazı her an güncellenebilen canlı bir yazı olacaktır, meraklısına takipte kalmasını salık veririm. (Yazıyı daha önce okuyanlar ara sıra sonuna bakabilirler, Yeni tarihler ve yeni yorumlar görebilirler :)  )

O yorumları yazdığım rodaj yazısı ise şurada:
Bajaj Pulsar NS150 rodaj sonrası izlenimleri



Ve Geronimo'nun (PulsarNS150) Günlüğü:


Dün 2.depo benzini bitirdim, rodaj sonrası ara ara çok kısa da olsa 90 - 110 km gibi hızlara da çıktım ama genellikle 75 - 80 km üst limitle kullandım ve 389 km yol yaptı Pulsar. Aşağı yukarı 100 km'de 2.60lt gibi bi yakıt harcamış oldu. Gayet iyi. Benim genellikle gidip geleceğim ev iş arasında zaten maksimum çıkacağım hız 80 km filan oluyor, bu durumda yakıtı da iyi görünüyor. Sabahları hala tek marş, jiklesiz hafif hafif gaz veriyorum ve 10 - 20 sn gibi gazı bırakıyorum ve stabil olarak çalışıyor. Üst devirlerde 7 bin devir ve üstünde sağ ayak peginde titreşim kendini hissettirmeye başlıyor, ama motorda hala rahatsız edici bir titreşim yok, hatta rodaj bakımı sonrası daha da azalıp rahatladı diyebilirim.
Benim uzun boyuma göre gidonu bi miktar yükseltmek gerekecek sanıyorum, 3 - 3,5 cm'lik gidon yükseltme aparatı varmış bayiilerde yakında taktıracağım muhtemelen, zira yarım saat üzeri kullanımlarda biraz yoruyor beni açıkçası.

Motosikletim şu anda 1800 küsur km'lerde ve sıklıkla işe gidip gelmeye başladım artık. Şu aralar motorun ufak ufak açılmaya başladığını hissediyorum. Hızlanmaları daha kolay yapmaya başladı, bilhassa zaman zaman 90 km gibi hızlara ihtiyaç duyduğumda motor çok rahat çıkıyor bu hıza, devamında 3 haneli hızlara da düz ve çok aşırı rüzgar olmayan yol ortamlarında rahatlıkla çıkabiliyor. Şayet hava çok rüzgarlıysa o zaman cc' sine yenilip 90 km üstü hızlara daha yavaş çıkıyor; yalnız yine de bir commuter motora göre çok daha rahat gidebiliyor rüzgar altında bile belli hızlarda. Daha önceden cbf 150, ybr 125 gibi motorları kullanmış biri olarak NS 150'nin her ikisinden de aynı yollarda ve aynı şartlarda çok daha yüksek hızlarda ve daha rahat seyrettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Pek çok kullanıcının bahsettiği gibi Pulsar NS150 7000 dev/dk. üzerinde kendisinden beklenen performansı ciddi anlamda vermeye başlıyor, hele yol ve hava durumu da müsaitse 3 haneli rakamları kolaylıkla buldurabiliyorsunuz. 1800 küsur km boyunca henüz RPM LIMIT yazan lambayı yaktırmadığımı da söyleyeyim ona rağmen otoban hız limiti olan hızın hemen altındaki hızları çok kısa aralıklarla ve lamba yanmadan gördüğümü söyleyebilirim. Yani henüz red line, top speed ya da dip gaz görmüş değilim motorumda ve buna rağmen neredeyse otoban hız limitini (dip gazsız) görüyor alet. Haa benim için bu hızlar sadece gerçekten gerektiğinde görülecek hızlar, zira küçük cc'de bu hızları ancak bomboş yollarda görmek lazım ki durmak gerektiğinde böyle bir aleti yeterli mesafede durdurabilelim, trafik akıcı bile olsa yoğunsa orada hız denemek akıl işi olmayacaktır motoru durdurmak açısından. Bu sebeple benim motorumda konforlu hızlar 80 - 90 km hızlardır ve bu hızları aşmazsanız ekonomisi de daha iyi oluyor 80 km üstüne çıktıkça benzini içmeye başlıyor tabiri caizse. Ama şunu belirteyim Pılsar NS150 rahat rahat ve red line altında 90 km üzeri ve 3 haneli hızlarda stabil bir şekilde gidebilecek gibi duruyor. Ben bu saatten sonra 150cc aletle uzun yola gideceğimi sanmıyorum(uzun yoldan kastım 250 km ve üstü mesafeler), zaten buna vaktim de pek yok ama gitmek isteyenler için bu bir veri olabilir belki. Ki bu adam cbf150 ve ybr125'le uzun sayılabilecek yollara hem de bir gün içinde gitmiştir, blogda bu gezilerin raporları da var. Ama motosiklete dair kafamda değişenlerden biri de artık belli beygir ve cc altındaki aletlerle uzun yola gitmek istemeyişimdir. NS150 ile belki bir kez ve sırf denemek maksatlı bir kutsal sürüş yapabilirim hepsi bu. İleride belki bir NS200, Inazuma ya da MT25 tarzı bir motor alabilirsem o zaman uzun yollara da (tabii yine vakit bulabilirsem) giderim, yoksa şu an için uzun yol düşünmüyorum bu motorla. Açıkçası içimden de gelmiyor eskisi gibi, çocuğuma vakit ayırmak çok daha öncelikli mesela ya da başka şeylere.

Bir önceki yorumda gidon yükseltme aparatından bahsetmiştim, ama muhtemelen taktırmayacağım, zira motorun sürüşüne alıştıkça gidon yükseltmenin çok da elzem olmadığını düşünmeye başladım, doğru oturuş pozisyonuyla gidonun alçaklığı problemi de azalıyor çünkü. Belki onun yerine turing camı taktırmak daha akıllıca bir seçim olacak benim için, zira rüzgar zaman zaman problem oluyor.

Şimdilik bu kadar. Ara ara bu başlık altında kendi yazıma yorumlamalarla bilgi vermeye devam edeceğim.
Asıl önemli analizi de - daha önce de yazdığım gibi - 10 bin km'yi devirdikten sonra yapacağımı belirteyim, hatta belki o zaman bir yazı ve video da paylaşabilirim.

Aklıma geldikçe bu başlıkta motosikletle ilgili bilgiler ya da verileri yorumlarla paylaşıyorum, daha ciddi analizi 10 binli km'lere bıraktığım için buraya ilgilenenler olursa diye ekliyorum yeni bilgileri.

Bu aralar motorumu neredeyse sadece işe gidip gelirken kullandığım için giderken gündüz dönerken gece sürüş yapıyorum ve motosikletin far aydınlatmasının oldukça iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim, ben farlardan çok memnunum, kısa uzun farı olsun, selektörü olsun, oldukça başarılı. Daha önce de yazmıştım sanırım benzin depo kapağının bir çok commuterdeki gibi elde kalmaması ve menteşeli olması ayrı bir güzellik. Bu arada motorun neredeyse ortada olmayan, minicik egsozunu da hatırlatmak lazım, altta küçücük bir boru, aramasan bulamayacaksın neredeyse :)

Kişisel olarak ben motorun frenlemesinden de memnunum diyebilirim, doğru dozajlamayı becerebilirseniz gayet iyi tutuyor frenler. Ancak orjinalinde gelen nylongrip lastikleri için aynını söylemek mümkün değil, abartı hareketlere girmedikçe sorun yok, bir kez yağmur altında da kullandım ama yine de ani gaz açmalar, virajlarda biraz fazla yatışlar gibi durumlarda arka taraf kaymaya meylediyor, bu sebeple kışa girerken daha iyi hamurlu lastiklerle yenilenebilir diye düşünüyorum.

Motor 1500 km'yi geçtiğinden beridir ara ara gaz açıp 7 bin devir ve üstünü deniyorum, mesela bugün işe gelirken bir süre üst devirlerde sabit hızda seyrettim ve titreşimin rahatsızlık vermiyor oluşu gerçekten hoşuma gitti, zaten baştan beri yazıyorum titreşimi oldukça minimum diye ama gerçekten cüssesine göre belli devir ve hızlara çıkıldığında da güzel sürüşü var titreşim anlamında. Buradan bir kez daha yazayım titreşime takılıp da alınmayacak bir alet değil NS150.

Olumsuz olarak gördüğüm yanlarından biri motorun yerden yüksekliğinden dolayı rüzgarlı havalarda ve genel olarak yüksek hızlarda biraz güvensizlik hissiyatı yaşatması durumunu söyleyebilirim. Bu sebeple bu cc'de bir motordan (17 hp diye) gereksiz yere yüksek hızları yapsın diye beklentiye girip de normalden fazla risk almak akıl işi gelmiyor bana.

Bir başka olumsuzluk belki sürüş pozisyonu ve gidonun alçak oluşu olabilir, ben ilk fırsatta (yapmam diyordum ama) galiba bir gidon yükseltme aparatı takacağım, 3 cm aparat taktıran bazı sürücüler oldukça rahat ettiklerini söylemişler, benim gibi devamlı işe gitmeyecekseniz hiç gerekmeyebilir, ama benim 1.85 boyuma 3 cm bile olsa bir gidon yükseltme aparatı taktırmam gerekecek önünde sonunda sanırım. Oturuş pozisyonuyla şimdilik gidon sorununu hallediyorum ama uzun süreli kullanmayı düşündüğüm için biraz daha rahat oturuş pozisyonu için aparat gerekecek bana. Yoksa ne kadar oturuşunuzu uyarlasanız da biraz yorabiliyor alet. Bir Ybr, CBF ya da enduro tarzı rahatlık beklemeyin kısacası. (Neticede bu naked tarzı hatta biraz supersport tarzı bir alet. Amacınız sadece konforsa bu alette bulamayabilirsiniz, ama külliyen de konforsuz değil, şehir içi için hele hele kısa mesafeler için gayet atak çevik bir alet)

Öte yandan orjinal aynaları değiştiğimi söylemiştim, yerine 200ns kullanıcılarınca önerilen TVS Apache RTR aynalarına takmıştım ve bu aynalardan epeyce memnun kaldığımı söylemeliyim. Orjinal aynalardan ise ben şu ana kadar memnun kalana rastlamadım, belki o aynalara da yanlara doğru uzatmayı sağlayan aparatlardan takılırsa işe yarayabilir, ben onun yerine direkt aynaları değiştim, zira aldığım aynaların fiyatı uygundu.



YAKIT VERİSİ:

En son full depom ile yedek hariç 362km yol yaptım.
Bu depoda zaman zaman üç haneli rakamları ve üst devirleri de gördüm, sabit hızda da sürdüm. Genellikle 80 - 90 km gibi hızlarla kullandım denilebilir. Düşündüğüm kadar ekonomik benim için.

Bu arada forum ortamlarında 300km'yi bile bulduramamış sürücülerin çok yakıyor yakınmalarını okuyorum zaman zaman, muhtemelen acemilikten kaynaklı hatalı kullanımdan dolayı motor fazla tüketiyor. Zira ben rodaj dönemi de dahil yedeğe düşene kadar hep en az 350 km yol yapabildim Pulsar NS 150 ile.


İLK ÇALIŞTIRMA:

9 gün aradan sonra, sabah tek marşta, gaz bile vermeden çalıştı NS 150.

(Bu da bir başka veri olarak kayıtlara geçsin)

Motor şu an 2200 km'de, yani kılavuzda belirtilen rodaj dönemini de tamamıyla bitirmiş durumdayız, sıfır sorunla. Maksimum torkunu verdiği 7500 devirde ciddi anlamda coşuyor. Yalnız bu devirlerde sık kullanılınca yakıt ekonomisi de azalmaya başlıyor. ekonomiklik adına mantıklı vites değştirme devir aralığı 5500 - 6500 gibi görünüyor şimdilik.
2500 km'de bir ara yağ değişimi yapacağım, kendim yapmayı düşünüyorum, zira 5000 km'de zaten genel bakım var, sadece yağ değişimi için servise gitmeye gerek görmüyorum açıkçası, CBF ve YBR'de de ara yağ değişimlerini kendim yapıyordum.
.

Motor 3200 km'de yukarıda yazılanlar değişmedi, hala memnunum. Artık neredeyse tamamen iş görme aracına dönüştü, ki henüz hiç gezmek için kullanmadım bu 3200 km boyunca. Sadece ilk 500 km'de o da rodaj çabuk bitsin diye sık sık sahil yolunda turladım ona da gezmek denilemezdi. Tamamen titizliğim yüzünden rodajı bitirmeden işe gidip gelmeyeyim diye yapılan görev sürüşleriydi.

Motordan memnuniyetim devam ediyor, tavsiye eder miyim? Evet artık tavsiye ederim. Ama ben kuryelik yapsaydım yine de commuter tercih ederdim, bu alet sabahtan akşama kadar üzerinden inilmeden kullanılabilecek bir alet değil, en azından benim için değil. Gerçi hangi motosiklet olursa olsun ben 1 saatten fazla molasız sürmedim, sürmüyorum bu sebeple en rahat motosiklete de binsem 1 saat sonra mola vereceğim için neye bindiğimin bu anlamda önemi yok. Ama tekrar ediyorum ben bir kurye olsaydım ybr 125 ya da cbf 150 alırdım, başka kuryeler de çook haklı olatak Pulsarlara yöneliyor çünkü gerçekten güçlü aletler, çok rahat hızlanıp TEM benzeri yollarda yolun gerektirdiği hızlarda gidebiliyorlar hem NS150 hem NS200. 

Açıkçası NS150 benim en baştan düşündüğümü yani cc'sine göre bir nebze daha hız ve gücü bana verdi, bu sebeple gayet memnunum. Ama onu uzun yolda kullanmadım, uzun yolda bilhassa otobanlarda aşırı rüzgar aldığını söyleyebilirim zira motor oldukça yüksek, yerden yüksekliği pek çok aynı cc motordan fazla. Bu yükseklik kaldırım çıkmada, şehir içinde trafiği okumada çok işe yararken ne yazık ki rüzgarlı havalarda (lastiklerin de dandikliğine bağlı olarak) güvensizlik yaratabiliyor. Bir kaç kez lodosta sürmek durumunda kaldım bunu oradan söylüyorum, haa yine de hızınızı doğru ayarlarsanız sıkıntısızca gidiyorsunuz ama acemi sürücüler için böyle bir rüzgara ani yakalanmak kötü sonuçlara sebebiyet verebilir, bu sebeple acemiyseniz mutlaka gidip bir ileri sürüş eğitimi alınız. Ben Honda GS2 eğitimime çok şey borçluyum ve ilk fırsatta eğitimlere devam edeceğim.

YAKIT VERİSİ:
3200 km deki Pulsar NS 150 için 2500'de kendim yağ değişimi yaptım. Ve ondan sonraki ilk full depomda da yine aşağı yukarı 100 km'de 2.60 - 2.70 lt. arasında seyretti motor. Geçen hafta bitirdiğim son depomda da aşağı yukarı yedek depo hariç 350km civarı yol gittim, bu sürüşte gerektikçe 3 haneli rakamları da gördüm genelde 90 km üst limitle kullandım, gittiğim yol itibariyle de 70 km altında da pek kullanmadım açıkçası.

Kısacası Bajaj Pulsar NS 150 çok aşırı sıkıştırmazsanız yedek harici bir depo ile 300 - 370 km aralığında yol alabiliyor (Bunu aşırı sıkışık trafik harici söylüyorum). Şunu hatırlatayım sürekli 7 bin devir üstünde ve üç haneli hızlarda kullanılırsa ister istemez çok yakacaktır, bu çok yakma işi sürekli hatalı viteste, mesela düşük hızlarda üst viteslerde kullanımda da geçerlidir. Yani siz 5.viteste 50 ile giderseniz ya da farklı viteslerde motoru sürekli bayılta bayılta kullanırsanız o zaman da yakıt fazla tükenir, freni çok sık kullanmak, hatalı lastik hava basıncı, motoru aşırı yükleme, rüzgarda sürmek, gazı ani açıp kapatmak, rölantide gereğinden uzun bekletmek gibi pek çok şey yakıt verisini olumsuz yönde etkiler. Bu sebeple benim motorum niye daha çok yakıyor diyenlere tavsiyem tüm bunlara dikkat etmeleridir. Normal bir kullanımda bu motosikletin yedek hariç, bir deposu ile en az 300 km civarında yol yapabiliyor olmalısınız.

Yakıt verisi:
20 tl'lik 4.58 litre yakıtla yedeğe düşene dek 165 km yol yaptım. 100 km'de 2.77 litre yapar.
Ki bu kullanımımda yine aynı yol şartlarında ve zaman zaman gerektikçe üç haneli rakamları görerek, genelde ise 75 ila 90 km aralığında sürerek gerçekleşti.
NS150 için dün son fullediğim depomun verisini de yazarak yakıt verisini bir daha 10 bin km'den sonraki detaylı analiz yazımda yazacağım.
Benim için ilk alım amacıma uygun olarak hala ekonomik bir taşıttır NS 150.

TİTREŞİM VESAİRE:
Görüyorum ki bazı motosiklet ortamlarında hala titreşim ya da tank slapper mevzuları yapılıyor.
Titreşim var demiştik, ama binilmesini engelleyecek bir titreşim değildir. Ben 4.5 ay 3600 km'dir titreşimden muzdarip değilim. Bu titreşim hala insanı motordan soğutmayacak kadar sağ ayak peginde, devre bağlı olarak vızıltı şeklinde sele altında ve elciklerde oluşuyor. Benim gibi bu konuda hassas ve titiz birini bile soğutmuyorsa demek ki bu alet titreşim var diyerek karalanacak bir alet değil. Yine de kişiye bağlı olarak değişir.

Bu arada son günlerde kimi ilk motoru olan kullanıcılar, 100 km üzerinde motorun gidonunda aşırı titreşim ve tak slapper yapma eğilimi olduğu yazmışlar. Çok ilginçtir, bir kaç gündür ısrarla 100 km üzerinde deneyip tekrar tekrar bakıyorum rüzgar altında dahi benim Pulsar NS 150'im de böyle şeyler olmuyor. Bunu yazanlar ya tank slapper ne demek bilmiyorlar ya da ilk motorları olduğu için öyle sanıyorlar.

Bir kez daha ve büyük harflerle yazıp bu konuda bir daha uzun süre söz söylemeyeceğim.
MOTORDA "ÖNEMSENMEYECEK MİKTARDA" BİR TİTREŞİM VAR.
BU TİTREŞİM AYNALARDA YOK, ELCİKTE VE SELE ALTINDA DEVRE BAĞLI OLARAK ORTAYA ÇIKIYOR VE SADECE SAĞ AYAK PEGİNDE HİSSEDİLİR AMA UYUŞTURMAYACAK DERECEDE VAR.
BU ALET TİTREŞİM BAHANE EDİLEREK ALINMAYACAK BİR ALET DEĞİLDİR. PEK ÇOK TEK SİLİNDİRLİ BİLDİK BÜYÜK MARKAYA GÖRE ÇOK DAHA AZ TİTREŞİME SAHİPTİR.
Sürüş konforu adına belki bir gidon yükseltme aparatı ve ön cama ihtiyaç vardır. benim muhtemelen ileride ikisini de yaptırmam gerekecek. Öcelik derseniz benim önceliğim gidon yükseltme aparatından yana olurdu. Haa 4.5 aydır orjinal gidonuyla sürüyorum ve devasa bir sıkıntım yok onu da söyleyeyim, bir benze daha dik sürüş için düşünülebilir. ben sportif kullanımı seviyorum diyene hiiç gerek yok gidon aparatına.



Kendim yaptığım işlemler:
- Aynaları TVS Apache aynaları ile değiştim.
- Arka çanta demiri ve çanta taktım.
- Rölanti ayarını bir miktar düşürdüm.
- Pek çok sıfır motorda farkına varılmayan "arka frene basınca fren lambalarının yanmıyor oluşu"nu ben de geç fark ettim ve hemen arka fren pedalının yanındaki vidalı müşür kablosundaki plastik vidadan ve yaydan ayarladım. Kendi ellerimle kolayca arka fren lambasının yanmasını sağladım.


Genel olarak motordan gayet memnunum, şu ana kadar hiç bir sorun çıkartmadı.
CBF150 ya da YBR125 almadığıma 3600 km olmuşken en ufak bir pişmanlığım var mı? HAYIR HİÇ PİŞMAN DEĞİLİM.
Pulsarı 3 yıl kadar kullanıp ardından günler iyi gelirse Suzuki İnazumaGW250 tarzı bir alet düşünüyorum. Bu aletten sonra bir daha aynı paraları verip commuter tarzına döneceğimi pek sanmıyorum. Commuter alacaksam çok daha uyguna mondial, kanuni v.s. alırım açıkçası, Honda ve Yamaha o paraları hak etmiyorlar. YBR125 gerçekten hala beğendiğim bir alet ama o fiyata değecek kadar değil. Kaldı ki YBR125'de de uzun süre yüksek süratte el ayak uyuşturacak kadar titreşime maruz kalınabiliyor.
Şunu da belirtmeden geçmeyeyim, Pulsar NS150 edindiğim izlenime göre sık sık mola vermeden uzun yolda insanı yoracak ibi görünüyor. Sık sık uzun yol yapacaksanız bence NS200 daha iyi bir tercih olacaktır. Ben sadece şehir içi kullanımı için aldığımdan sıkıntı yok.

10 bin km genel analizine dek hoşça kalın. Okuyup da soru sormak isteyen olursa buradan yazabilir, memnuniyetle cevaplarım.




Görünüm ve kişisel tatmin:

Hani yukarıdaki son yorumda hiç pişman değilim yazdım ya. Her gün evden çıkıp yürüyerek bir yere gidip döndüğümde kapımın önünde duran Pulsar'a bakınca gördüğüm şey beni tatmin ediyor ve "evet ya işte bu görüntü arkadaş" dedirtiyor. Aynı yerde eski motorlarımı düşününce şu ana kadarki en düzgün görünümlü motorumun bu olduğunu düşünüyorum. özellikle motosikletle yeni tanışan insanlar için görünüm gerçekten tatmin edici olursa motosiklet sizi daha da çok çekiyor. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Bajaj Pulsar NS150 görsel yönden aynı cc'yi paylaşan rakiplerinin pek çoğundan daha güzel. Şayet motosiklet göze de hitap eden bir taşıtsa, Pulsarlar tam da o özelliğe sahip motosikletler.

Bir de bir motordan gelen zırıltı mevzusu almış yürümüş bazı forum ortamlarında, ilginçtir benim motorumda bahsi edilen zırıltı sesi de yok. Pulsar NS200 ve 150'nin motor karakteristiği olan hızlandıkça tizleşen bir ses var, zırıltıdan kasıt buysa bu motorların hepsinde var bildidğim. Ama zırıltı motor sesi haricinde bir şeyse benim motorumda öyle bir zırıltı yok, bazı küçük cc'lerde duyulan inceden alttan alta gelen bir tiz ses patır patır sesine eşlik ediyor ama ona da kulak verip kafaya takmak gerekiyor, yoksa ben zırıltı var diyebileceğim bir ses işitmiyorum.

Bir de şunu belirteyim, acemilikten kaynaklı yanlış rodaj dönemleri geçirmiş ya da aşırı derecede basmaktan motorun canı çıkmış Pulsarlarda hem zırıltı hem de başka anormal sesler duyulabilir, bu taz hatalı kullanımlarda özellikle küçük cc'lerde böyle şeyler duymak mümkündür. zamanında cbf150 varken, bir toplantıda kullanıcının biri benim motorumdan garip bir ses geliyor demişti, dinledik hakikaten motorudan sanki içinde bir şey kopmuşta geziniyor gibi bir metalik tıngırdama geliyordu, ama diğer hiç bir cbf150'de yoktu o ses. sonradan gözlemlediğimde bu arkadaşın hem ilk motoru hem de biraz fazla basan, teker yapmaktı, uçup kaçmaktı işlerine giren biri olduğunu görüp o sesin niye oluştuğunu anlamıştım.

Forum ortamlarında motoru ilk aldığım günler bir çok şeyi, hatta buraya yazdıklarımı da paylaştım, ama bir süre sonra hem okunmadığını hem de bazen gereksiz muhalefet edildiğini görünce vazgeçtim. Şimdilerde sadece ve çok seyrek olarak okuyorum. Birileri buraya giriyorsa zaten benim yazdıklarımı da görüyordur motor hakkında.
yeni kullanıcılara faydalı oluyordur umarım. Kimseden bir soru, yorum, mesaj gelmeyince işe yaıyor mu bilemiyorum, başlıkta tüm yorumlar bana ait mesela şu ana dek.
Evet az da olsa istatistiklerden bu başlığın ilgi gördüğünü gözlemliyorum. Bir kaç kişi sorusuna cevap bulsa ne ala.

GÜNCEL YAKIT VERİSİ:
MOTOR TOPLAM KİLOMETRESİ 4040 KM.
BENZİNİN LİTRE FİYATI: 4.44 TL
ALINAN LİTRE: 9.32 LT (YEDEK DEPO HARİÇ)
öDENEN TOPLAM FİYAT: 41.38 TL
YAPILAN TOPLAM KM: 356.6 KM (YEDEK DEPOYA GEÇENE DEK)

SONUÇ: 100 KM'DE 2.61 LT YAKIT TÜKETİLMİŞ.

Yukarıdaki veriler gerçekleşirken motosiklet genellikle şehir içi akıcı trafikte ve 90 - 100 km maksimum limitle kullanılmıştır.

Artık iyice anlaşılıyor ki Bajaj Pulsar NS 150 abartmadan kullanılınca genellikle 100km'de 3 litrenin altında yakıyor. Bundan sonra yakıt paylaşımı yapılmayacaktır.

GİDON YÜKSELTME APARATI TAKTIM SONUNDA.
10 binde yazacağım ama buraya da eklemeden edemiyorum. Bugün internetten sipariş ettiğim 3 cm'lik gidon yükseltme aparatını da taktım motora. Açıkçası aldığım yer de, daha önce takanlar da, kablolarla filan işlem yapmadan tam uyuyor demişti ama benim motorda debriyaj teli kısa kaldı, gidon tam sağa döndüğünde çekme yapar gibi oldu, onu da plastik motor havalandırma ızgarasının bir üst aralığından geçirerek halletim. Debriyaj ayarını yaptım, yarın ilk kez yükseltilmiş gidonla süreceğim, bakalım gerçekten sürüş kalitesi artacak mı? Tabii debriyajı da yarın anlayacağım adam gibi ayarlayabilmiş miyim. Sonucu yine paylaşırım. Bu arada orjinal gidonun alyan vidaları taş gibi sıkılmıştı, zor açabildim elle, WD40 sıkıp gevşetebildim ancak. Umarım debriyajı adam gibi ayarlayabilmişimdir, gerçi otoparkta kısa bir deneme yaptım sıkıntı yok gibiydi ama bakalım yarın uzun sürüşte anlayacağım. Bu arada kendime yeni bir de kask aldım, yarın hem kaskı hem gidonu deneyeceğim anlayacağınız. Bu motor denen meretin masrafı bitmiyor arkadaş, motorun bitse sizinki başlıyor. Motorumu en 3 yıl kullanacağım için o süre için daha kaliteli bir kask da alayım dedim, elim rahatlayınca, bugün oldu nihayet.

Dediğim gibi gidodundaki neticeyi paylaşırım yine.

GİDON YÜKSELTME SONUCU SÜRÜŞ:
Bugün işe gidon yükseltme aparatı taktığım motorumla geldim, yok yok yeni motorumla diyim. Gerçekten yeni bir motora biniyormuşum kadar fark etti açıkçası. Ben 3 cm'nin bu kadar fark yaratacağını tahmin etmezdim. Sürüş konforu adına sanki başka bir motora dönüştü NS150. Bu sebeple gidondan yakınanlara tavsiye ederim. Kimileri motor enduro motora dönüştü filan demişti, neredeyse haklılar diyeceğim. Motorda yaptığım iki tane değişiklik oldu aynalar ve gidon yükseltme ve ikisi de ciddi fark yarattılar. iyi ki yapmışım.
Debriyaja gelince sıkıntısız geçiyor vitesler sorun yok, yalnız biraz ileride kavrıyor yarın sabah onu da halledeceğim kontra vidalardan.




HADİ SON BİR YAKIT VERİSİ PAYLAŞIMI:
Yedeğe geçene dek full depo ile 367 km gitti bizim Pulsar.

(Genellikle akıcı trafikte ve aşırı sıkıştırmadan ama arada sırada üç haneli rakamları ve üst devirleri de görerek. Motosiklette sıkışık trafik diye bir şey pek kalmadığı için genellikle akıcı trafik oluyor zaten. :) )

İLK ÇALIŞTIRMA:

Yine tatil sebebiyle 10 günlük aradan sonra sabah tek marşta ve jikle açmadan çalıştı, ancak havanın biraz soğuk olması nedeniyle (İstanbul'da yaklaşık 19 derece bir ısı vardı sabah) kısa sürede stop etti. ikinci marşta tekrar çalıştı ve çook hafif gaz vererek devamlılığını sağladıktan sonra stop etmeden rölanti devrine doğru ısınmasını sürdürdü.

5000 KM İLK PERİYODİK BAKIM:
Bugün 5.5 ay sonra (arada kendim 2500 ara yağ değişimini yapmıştım) ilk periyodik bakıma götürdüm Geronimo'yu. Bakımı yaptırttım (Kadıköy Bay-moto'da yapıldı, ilgili ve fahiş fiyat çekmeyen bir bayii ve servis), kendi taktığım gidon yükseltme aparatından kaynaklı bir debriyaj telinin tam sağa kırdığımda çekme yapma durumu vardı, onu da hallettirdim. Ekim 2016 itibariyle 90 tl tuttu periyodik bakım. Yüzüm gülerek teşekkür ederek çıktım Bay-Moto'dan.
Yağ ve filtresi değişti, kontroller ve temizlemeler yapıldı.
Motorun sesi hemen değişip daha gür çıkmaya başlıyor bakım sonrası. Sürüşte de daha rahatladığını hissediyorsunuz. Dönüş yolunu sahilden yaptım fırsat buldukça artık 5bin küsur km'deki motoruma ciddi sıkıştırmalar yaptım, kısa aralıklarla vites geçişlerini 7.500 - 8000 devirlerde yaptım, 4.viteste kükreyerek 90'ı görüverdi, 5'te üç hanelileri rahat rahat yakaladı düz yol 110'u rahat görüyordu zaten, bakım sonrası bir kaç deneme yaptım. Bir anlamda test sürüşü gibi oldu. Debriyaj teli de rahatlamıştı. Bunun çözümü aslında benim de aklımdan geçmişti ama yapamamıştım. Telin içinden geçtiği kalınca metal bir halka var gidonda bir ucu çok az açık, oradan teli dışarı çıkartmışlar ve artık tam sağa dönüşlerde kasma yok. Ki tel çok uzun olmadığı için o halkadan çıktı diye bir yerlere takılma ihtimali de yok. Gidon yükseltme aparatını kendiniz takarsanız bunu yapmayı ihmal etmeyin.

Geronimo YBR125'den sonra sanırım en fazla parçasını v.s. sini kendim taktığım motorum olacak, işin güzel yanı kendiniz yapınca fiyat da daha uygun hale geliyor zira işçilik yok. :)

Nice 5000 km lere diyelim, Pulsar NS150 bu ilk 5 bini sıfır sorunla çıkarttı ve kendisinden hala gayet memnunum. ve artık almak isteyene gönül rahatlığığla tavsiye edebiliecek kadar da tecrübe ettim sayılır. Yine de siz test sürüşü yapmadan almayın derim, zira herkesin kendi beğenisi var, benim beğendiğimi siz beğenmeyebilirsiniz.

SON YAKIT VERİSİ:
Bu arada Pulsar NS150 bakımdan hemen önceki son full deposu ile 370 km yol yaptı yedeğe geçene dek.
Sürüş yine açık ama yoğun trafikli idi genelde ve kısa aralarla 3 haneli km'leri görerek. Çoğunlukla 90 km üst limitle kullanarak.




LASTİKLERİ DEĞİŞTİRDİM.
Dün itibariyle, kışın yaklaşmakta olmasını da dikkate alarak ve yaz kış (yola çıkmadan kar ve sağanak yağışı camdan görmedikçe) motosiklete binen biri olarak orjinal lastikleri değiştirdim. Michelin Pilot Street lastik taktırdım. motorun orjinal lastik ölçülerinin ön lastiğini bulmak neredeyse imkansız bu sebeple hemen herkesin yaptığı gibi ben de piyasada commuterlerin klasiği olan ön lastik ölçüsüne(esasında orjinal lastikten sadece yanak olarak 1 ölçü kısa) 80/90'lık lastiğe döndüm. Michelinleri MT'deki kullanıcı bir arkadaşın sayesinde İstanbul kadıköy Zenn Motor'da değiştirdim. Lastik takımı Ekim 2016 itibariyle bana Kredi kartı ile ödeyince 680TL'ye (sökme takma dahil) mal oldu. Evet maliyeti yüksek ama aynı lastikleri mesela buzmotor 740tl'ye takarım dedi. Bu sebeple hayatımızı taşıdığımız ve kışın güvenemeyeceğim naylon lastikleri değiştirdim.
Açıkçası daha ikinci günü henüz net bir şey söylenemeyecek gibi görünse de bugün işe gelirken lastiklerin rüzgardaki ve virajdaki stabilitesi hemen kendini belli etti. İşe gelirken devamlı geçtiğim virajı 15 - 20 km daha hızlı ve daha fazla yatarak döndüm. Psikolojik olarak da insanı rahatlatan bir şey kaliteli lastikle sürmek. Ama tabii bunu yaptık diye ikarus sendromu yaşayıp gazlamanın da anlamı yok.
Esasında continental almak üzereyken onda da orjinal ölçü istersem ancak 1 ay sonra geleceğini duyunca taban genişliği değişmeyeceği için bu lastik ebadını seçtim bundan sonra da sınırım önde hep bu ölçüyü kullanırım.
Orjinallerin ebatları:
ön: 80/100/17
arka: 110/80/17

Michelin Pilot Street
ön:80/90/17
arka:(aynı)

Motorla ilgili tek eksik olarak gördüğüm ön rüzgar camını da taktırdım mı, kışı daha rahat çıkartırım sanırım.
Lastik rodajı bitince (yani bir 150-500 km sonra) daha detaylı yazarım muhtemelen.

Açıkçası ben pek çokları gibi orjinal lastiklerden çokça rahatsız değildim ama ıslak zeminde ve rüzgarda hep tereddütlüydüm, kışın yağışsız havalarda da kullanan biri olduğum için değişmek istedim.

NOT: Bu arada telefonda da yüz yüze de ne kadar pazarlık etmek istesem de Zenn Motor lastik söküp takma ücreti de aldı. Zaten sizden lastik satın almış bir müşteriye lastik söküp takmak için ekstra ücret yansıtılmamalı bence. Neticede ben başka yerden lastik alıp size takın diye getirmiyorum ki, senden alıyorum ve senin de işin sadece satmak değil söküp takmayı da yapan bir firmasın, o halde 80 tl de bu işe ücret istemek niye? Zaten nakit değil kredi kartı ile aldığım için vade farkını yansıtıyorsun, ki bu kredi kartına vade farkını hiç anlamıyorum, taksit bile yapmadığım tek çekimle aldığım lastikleri normalde nakit ücretine vermendir doğrusu, ama sen kartla olunca vade farkı diyorsun, neticede bu para 2 gün bilemedin 3 gün içinde senin hesabına geçmiyor mu kardeşim, taksit de yapmadın, vade farkı nedir, kaybına olan bir şey yok ki? Tabii buzmotor aynısına 740 deyince seve seve 680 diyene bayıldık parayı ama şimdi motolastik.com'dan bakıyorum aynı lastikler yok ama aynı ölçüdeki continentaller daha ucuz, michelin pilot street'in 18 inçlik olanlarının fiyatı da daha ucuz. Biraz beklemeyi göze alıp internetten alarak lastik işi yapan bir yere de taktırmak mı daha doğrusuydu bilemedim. Bir sonraki lastik takımında bunu denemek lazım galiba. Ben beklememek için aldım, ama internetten de alınabilir miydi, evet alınıp takma parası verip daha ucuza mal edilebilirdi, üstelik internette taksit imkanı da var vade farksız. Lastik alırken bunu da dikkate alın derim.

İLK SORUN (MU?):

NS150'nin 5 bin km ilk periyodik bakımından beridir hatta bakım günü alıp sürmeye başladığımda fark ettiğim bir sıkıntısı oluştu. Motor 4. ve 5. viteslerde adeta torkunu veremeyip düşük hızlarda bayılır gibi hızlanamıyor. Özellikle yokuş bile sayılmayacak hafif yokuşlarda 5.viteste 90 km hız altında yani maksimum torkunu verdiği 7500 devir altında dip gaz bile yapsam motor hızlanmıyor, aynı sorunu MT sitesindeki NS150 başlığında başka bir kullanıcı daha hem de aynı km'lerdeki motorunda yaşadığını söyleyince, ben de en kısa zamanda servise gitme kararı aldım. Yarın işe gitmeden servise uğrayıp durumu anlatacağım bakalım nasıl bir çözüm getirilecek. Zira motorum 5 bin bakımına kadar hiç bir önemli sorun sergilemedi, hızlanması gayet düzenli idi, gazı açtıkça buna yokuşlar dahil hangi viteste olursa olsun cevap veriyordu. Yarın işe gideceğim için sadece sorunu belirtmek amaçlı bir uğrayacağım ayaküstü çözülecek bir şey midir bilmiyorum ama sanki 5 bin bakımında bir şey yapılmış da alet bu hale gelmiş gibi. Neticeyi yine buradan yazarım. Çokça büyük bir sorun değil sürüşte aşırı derecede etkilemese de yine de motorun eski performasını stabilitesini özleten bir durum ve mutlaka düzeltilmeli, göreceğiz bakalım. (Motor şu anda 5700km'lerde ve şu ana kadar sorun diyebileceğim ilk şey bu ve bakıma kadar bu da yoktu, ilginç, servisin cevabını merak ediyorum açıkçası, yazacağım buradan)



MAKSİMUM TORK VE ÜSTÜNDE PERFORMANS HALA MUHTEŞEM:

Bu arada dün gece işten dönerken otobana girdim ve bakım sonrası fırsat bulamadığım şeyi denedim 3.vitesten itibaren hızlanıp redline'a kadar gazladım ve 3. 4. ve 5. viteslerde RPM LIMIT lambasını yaktırmayı denedim, 3 ve 4 te yaktırdım tabii, ve şunu söyliyim, motor müthiş bir rahatlıkla 4. viteste 110km üstünü görerek yaktı lambayı, 5.inci viteste 120 km üstüne çıkmasına rağmen lamba yanmadı, ötesini de yapamadım yol bitti zaten, yani diyeceğim aletin hız anlamında performansı 7500 devir8yani maksimum tork) üstünde muhteşem resmen, ama bahsini ettiğimiz yokuşlarda 7500devir altındaki hızlanamama mevzunun çözülmesi şart, merakımı çekense neden 5000 bakımından sonra başladığı, bu duruma bakımda yapılan ya da değişen ne sebep oldu.




ÇOK ÖNEMLİ GÖRÜNMESE DE SIKÇA RASTLANAN VE GARANTİDEN ÇÖZÜLEN 2 KRONİK SORUN DİYEBİLİRİZ ARTIK:

5000km'den sonra bende de baş gösteren 7000 devir altında 4. ve 5. viteslerde çekiş problemi için nihayet bugün servise gidebildim, bilinen olay benim motor için de baş göstermiş anladığım ve garanti kapsamında "hava emme borusu burcu" denilen bir parça takılıp sorunu çözecekler. Bu daha önce başka arkadaşlarca konuşulmuştu, benim motor 5000 km bunu yapmadı, ama demek ki ne zaman yapacağı belli olmuyormuş, servisin kendi motorunda da 1700km sonra olmuş ve burcu takınca düzelmiş. Ben de garanti kağıdını ilettim ve parça gelince arayacaklar ve takılacak. Esasında benim motor için çokça sorun edilecek kadar bir durum yoktu, hatta işin garibi bugün servise giderken motor hiç çekiş sorunu yaşatmadı, dönüşte de öyle, hani dişi ağrıyan hastanın dişçiye gittiği anda ağrının kesilmesi gibi Ama zaman zaman yapabiliyor olduğunu öğrendim servisten de. Bir diğer küçük sorunumsa son bir kaç seferdir, motor ilk kontak açıldığında göstergedeki saatin ayarının bozulmuş olmasıydı, yani normal saati değil de hep saat 1'i göstermesi gibi bir durum oluyordu ara sıra ve ben baştan ayarlıyordum, bi gün sonra yine başa dönebiliyordu. Onun da akü ile alakalı olduğunu ve parça değişirken bir 5 saat kadar aküyü yeniden şarj edeceklerini bundan sonra yine olursa garantiden aküyü de değişeceklerini söylediler. Ama başka arkadaşların bahsettiği gibi hata filan vermiyor gösterge sadece saat ayarı bozuluyor ara sıra.
Bir de servise gitmişken jikleyi sordum, hani hava soğuk benim motor yine de tek marşta çalışıyor jiklesiz, ki rölantiyi düşürmüştüm orjinal ayarına ona rağmen. Yanımda soğuk olan kendi motorunu da gösterdi usta ve o da jikleyi istemedi ve normal tek marş çalıştı. Jikle ile ısıtmak istersen bir süre gazı açık tut jikle hemen devreye girmez dedi usta. Gerçi onun da dediği gibi henüz jikle istemiyor alet demek ki epeyce soğuması gerekiyor havanın, yani jikle çalışmıyor gibi bir durum yok, sadece jikleyi açınca bir süre gaz vermeniz gerekiyor jikle devreye girene dek, bu durumu biraz cbf150'ye benzettim, ama onda hatırladığım elinizi gazdan hiç çekemiyordunuz, pulsar da jikle devreye girince gazı bırakabiliyorsunuz sadece bu hemen olmuyor, hemen bırakınca stop ediyor. Zaten hava 10 derece de olsa tek marşta jiklesiz çalışıyor alet daha ne isteyelim.
Bugün nihayet motora takmayı düşündüğüm son aparat olan ön rüzgar camını da taktırdım servise gidince, kışında işe gidip geleceğim için bir süredir fena dayak yiyordum rüzgardan, boyun fıtığı olmadan camı taktırayım dedim. Dönüş yolunda sürüşte epeyce konfor farkı yarattı açıkçası.


Diyeceğim şu ki, sorun ettiğimiz bazı şeyler garanti kapsamında hemen halledilebiliyor, bu sebeple kafanıza takılanları kısa sürede servisinize gidip çözüme kavuşturun derim, boşu boşuna strese gerek yok. Ben halen motorumdan çok memnunum, ön camla daha da konforlu oldu. Burç takıldıktan sonra vakit bulursam yine yazarım.

NOT: Sanırım Pulsar NS150 için çok büyük bir sorun olmasa da garanti kapsamında çözülen ve genellikle de ortaya çıkan iki kronik sorun var denilebilir biri bu "hava emme borusu burcu" takılmamışsa tekleme ya da çekişte zaman zaman düşme meselesi, bir diğeri de akü kaynaklı göstergede küçük tefek problemler olması. Kullanıcı geri bildirimlerinden (kendim de aynılarını 5000 km sonra yaşamaya başlayınca) anladığım bu. Haa ama bu ikisi de öyle kafaya takılacak ve çözülemeyen şeyler değil, garanti kapsamında servisler hallediyor, bu sebeple motorunuzu teslim alırken garanti kağıdınızı da mutlaka kaşeletip alın yanınıza.
Motor hakkında eğrisi doğrusu neyse yazacağımı baştan beri söylüyorum bu sebeple bunları açıkça ve abartısız yazmak istedim. Bunlar beni motordan asla soğutacak şeyler değil onu da ekleyeyim.

YAKIT VERİSİ:
6200 km'deki Geronimo son deposu ile yedeğe düşene dek (hemen hemen tamamını TEM'de ve trafiğe takılmadan genellikle 90 km ve üstü hızlarda kullanılarak) 368 km yol yaptı. Litre bazında hesap ettiğimde 100 km'de 2,5 litre gibi bir tüketim sergilemiş, ki bu rakam harika. Demek ki uzun yol verisi de elde etmiş oluyoruz böylece bir anlamda, zira bu 368km'nin küçük bir kısmı şehir içinde geçti, genellikle TEM'de trafiksiz olarak ve 3 haneli hızları da sık sık görerek kullandım.

GARANTİDEN PLASTİK BURÇ VE YENİ AKÜ TAKILDI:
Garanti kapsamında yukarıda bahsini ettiğim 7000 devir altındaki çekiş sorunu ve göstergenin JF32 hatası verip saatin başa dönmesi konusu garanti kapsamında halledildi. Motor eskisi gibi çekişten düşmeden yokuş v.s. gidiyor. Göstergenin bilhassa havaların soğuması ile ilk çalıştırıken JF32 hatası vermesinin sebebi orjinal aküsünün yetersizliği idi, yerine Kuralkan garanti kapsamında jelli akü takıldı, o sorun da halloldu.
Burada İstanbul Kadıköy Baymoto çalışanlarına hem 15 dk. gibi kısa bir sürede işlemi gerçekleştirmeleri hem de motoru ilk teslim aldığım günden beridir düzeyli ve açıklayıcı yaklaşımları için teşekkür ediyorum. İstanbul'da anadolu yakasındaki Bajaj kullanıcılarına Bay-moto'yu çekinmeden tavsiye edebilirim. Aynı şekilde Bajaj pazarlama Müdürü Ekrem Ata'nın da işlemleri hızlandırmak anlamındaki ilgisi için bir kez de buraan teşekkürler.
Ben 6800km'ye gelmiş olan Pulsarımla hala mutluyum, umarım 1ynı mutluluğu 16binde de 26bin de de yaşamaya devam ederim.



Göstergede yine JF32 devamda. Sebep Akü değil de göstergenin kendisi olabilir(mi?)

Motorumu kış nedeniyle bir aya yakın sürmemiştim ve açıkçası en son garantiden akü değişimi ve plastik burç taktırmıştım. Açıkçası buz gibi havada bahçede branda altında bile olsa bekleyince motor bir kaç marş sonra çalışabildi ama ilginçtir yine jiklesi çalıştı, hatta jikleyi devreye sokmaya çalışsam da girmedi, sanki motorun jiklesi işe yaramıyor gibi, ama ilginçtir bu soğukta bile jikle açmadan elinizle gazı yarım açarak motoru çalıştırabiliyorsunuz.
gelelim göstergeye, gösterge ilk 10 dakika yoktu sonra yine jf32 hatası ile geri geldi ve çalışmaya başladı, saatin başa dönmesi dışında sayaçlarda bir değişiklik ya da sorun yoktu, hatta gösterge yokken sinyal lambaları ya da dörtlü ya da boş vites ışığı yanıyordu. Ben göstergedeki sıkıntının likit kristal ekrandan kaynaklı olduğunu düşünmeye başladım, bilhassa soğuk havalarda bir süre (motor bir miktar ısınana kadar) açılmıyor sonra sadece zamanı gösteren saati başa döndürmüş olarak geri geliyor. bazı kullanıcılar bunu yazın da yaptığını söylese de ben bunu bu yaz gözlemleyeceğim sanırım zira motoru aldığım geçen yaz bunu hiç yapmadı ilk yaptığı gün iş dönüşü soğuk bir gece vaktiydi ve kış boyu bunu ilk çalıştırmalarda hep yaptı.
açıkçası tüm sayaçları sıfırlama ya da çalışmama durumu olmadığı için zaman saatinizi yeniden ayarlayıp yolunuza devam edebiliyorsunuz bu sebeple devasa bir sorun sayılmaz ama yine de bir sorun mu evet sanırım kronik bir sorun denilebilir.

Bu arada takılan plastik burç gerçekten iş görüyor ve motorun o performans düşüklüğü gösterdiği vites ve devir aralıkları tamamen kayboldu ve en başa döndü gayet güzel gidiyor.

Gösterge için yaz aylarında tekrar gözlemleyip devam ederse servis e yeniden başvuracağım, şu aralar çokça motora binmediğim için net yorum da yapamıyorum bu konuda.

GÖSTERGEDEKİ JF32 HATASININ HAVA DURUMU İLE ALAKASI OLDUĞUNA KANİ OLDUM.

Bugün sabah sezonu açarak 3 ay sonra ilk kez işe geldim. Yaklaşık 3 gün önce motoru kullanmıştım ama yine kış mevsimi akü şarj olsun diye bir 50 km sürmüştüm. Ve bu sabah ilk çalıştırmada gaz bile vermeden motor çalıştı ve gösterge önce jf32 error verip hemen açıldı, hava 12 derece civarındaydı o esnada. Ben baştan beri düşündüğüm şeye iyice kani oldum sanırım, göstergedeki bu hata soğuk hava ile alakalı bence. (Her ne kadar bazı kullanıcılar yazın da yaşadık diyorsa da) Ben de ilk kez bir kış akşamı Kasım ayında motorla işten gece eve dönmek için çalıştırdığımda başlamıştı. Yukarıdaki yorumlarda da yazmıştım bu konunun çözümü için akü de değişti ama işe yaramadı hatta geçtiğimiz 3 ay içinde uzun aralıklarla motora binebildim ve her seferinde gösterge motoru çalıştırdıktan 10dk. sonra filan görüntü vermişti ve JF32 ile başlamıştı.
Bu sabah havanın iyi olması ve motorun da 3 gün önce çalışmış olmasının da etkisi ile ilk marşta ve gaz bile vermeden üstelik gösterge ile birlikte motor çalıştı. Tabii jf32 verdi ama 2 saniye kadar sürmedi bile ve gösterge geldi, yine saat başa dönmüştü, ornu ayarladım ve yola çıktım.
Şayet bu gösterge hatası yine bahar ve yaz ayları boyunca hata vermezse iyiden iyiye bunun havanın ısı derecesiyle alakalı olduğuna kani olacağım. Ve bir sonraki kış göstergeyi tamamen paket edip öyle kapatacağım kışın motorun brandasını. bu gibi havada 10 dk görüntü bile gelmeyen gösterge 12 dereceyi görünce 2 saniyede açıldı.

3 aydır işe gelmeye mola vermiştim, bu üç ay içinde de motora toplam 4 kez filan bindim, sırf aküsü bitmesin diye. Havalar bahara dönmeye beşledi, motosiklet fuarı başladı, motosikletin sezonu yok dense de bence var benim için kış ayları motosiklete binmeme sebebi, benim sezonum 3 mevsim diyebilirim, çünkü sadece kışın motorla işe gitmiyorum. Onu da yazmıştım, kışın da boş günlerimde ve iyi havalarda yine de biniyorum ama hava 10 - 12 dereceden daha soğuksa işe gitmiyorum. İyi ki de öyle yapmışım, bugün hem motorumla daha özleyerek ve zevkli bir sürüş yaptım hem de motosiklete bindiğim için hiç hasta olmadım bugüne dek.
Ayrıca kışın bilhassa yağışlı ya da aşırı soğuk havalarda kaza riski de artıyor, ticari amaçla binmediğime göre ille de motora binecem diye kahramanlık yapmanın anlamı yok, çünkü soğukta ve yağışta motora binmek eziyete dönüşüyor.

Bakalım bir sonraki yorumum bu jf 32'nin sıcaklıkla alakalı olduğunu iyice anladığımı yazacağım bir yorum olur muhtemelen.


Motosiklete binmek gerçekten zevkli bir olay, bugün yine 1 saat 40 dakikalık yolu sadece 40 dakika da geldim 1 saat cebime kaldı, işte İstanbul'da neden motosiklete binilmesi gerektiğinin bu en güzel göstergesi bence.

Sezon başladı herkese güvenli, kazasız sürüşler.

7 Mart 2017 
EVET Göstergedeki hatanın iklimle alakası var(mış)
Kendi yorumumu doğrular bir cevap yazayım. Dün hem sabah çalıştırırken, hem akşam çalıştırırken gösterge hata vermeden açılıverdi, üstelik saat de bir gün önce ayarladığım gibi duruyordu. Hava durumu gayet iyiydi, sıcaklık fena değildi. Gösterge panelinin bu JF32 hatasını soğuk havalarda verdiği ve hava ne kadar soğuksa açılmasının o kadar geciktiği tezim doğrulandı gibi. Zira geçtiğimiz yaz hiç JF32 hatası almadım ve ilk bu hatayı aldığımda soğuk bir Kasım gecesiydi. Şimdi Mart ayının 6'sında motora bindim ve hava iyidi, göstergede sıfır hata. Ben gösterge panelinin soğuk havalardan etkilendiğini, bu durumun akü ile alakası olmadığını düşünüyordum, benim için artık bu tez doğrulanmıştır. Ha, bu bir hata mıdır, evet bence bu bir üretim hatasıdır, hatta belki de garantiden gösterge yenilenmelidir, bunu 10 bin bakımına gittiğimde servise belirteceğim, ama muhtemelen buna yanaşılmayacaktır diye düşünüyorum. Buna rağmen bu hatanın sadece günlük saati sıfırlamak dışında km saatine bir etkisi olmadığı için bence çokça önemi yok (Ama böyle şeyleri kafaya takan biriyseniz gösterge değişimi talep edilebilir, gerçi bu bir üretim hatasıysa ki hemen her motorda yaptığı için öyle görünüyor, yeni gösterge de aynını yapacaktır, ben bu sebeple orjinali bozmamak adına böyle kullanacağım galiba). Yine de daha önce de dediğim gibi giderilmesi gereken bir sorun mudur evet öyledir. Ben bu son motorumu neredeyse sadece işe gidiş geliş için kullandığım için işimi görmesi benim için yeterlidir. Zaten çoğunlukla 3 mevsim motor kullandığım için bu durumu kısa bir süre yaşatacaksa ve saati sıfırlamak dışında da bir etkisi yoksa ben çok önemsemem bu durumu. Ama yine de 10 bin bakımında servise bunu anlatacağım. Ayrıca motor şu anda 7300 km'ye ulaşmış durumda bugün bir ara yağ değişimi daha yapacağım.
10 bin bakımı sonrası ise blogda yazılara verdiğim arayı bu 10bin km genel analizi ile yeniden kapatacağım sanırım.
Böylece bu başlık ve yorumları nı da oraya ekleyerek Bajaj Pulsar NS150 ile yapılmış en uzun solukla test yazısını yazmış olacağım sanırım. Zaten bloğu takip edenler bu yorumları da okuyorsa motor hakkında epeyce detaylı bilgi edinmişlerdir. Motoru elimden çıkarana kadar tahminin 30 bine yakın km yapmış olurum, o zamana kadar da ara ara yazmaya devam edeceğim.
Sonrası için şimdiden çok net konuşamasam da imkanım olursa bu kez ve belki ilk kez 250cc bir maxiskuter'la şehir mobilitesine devam edebilirim, bu günlerde bu skuter alma düşüncesi epeyce ciddi düşündürmeye başladı beni, zira işe gidiş gelişin en efektif yolu bir skuter olacak galiba benim için. Bu başlık yeri değil, umarım 2 yaz sonra da onu yazıyor olurum, şimdilik TEM oto yolunda düşündüğümden de iyi performanslar sergileyen sevgili Geronimo ile devam.



DİKKAT! AŞAĞIDA YAZILANLAR KESİNLİKLE TAVSİYE DEĞİLDİR!, SADECE TEST AMAÇLI DENEYİMLENMİŞ VERİLERDİR.

HIZ MEVZUSU:

Bajaj Pulsar NS150 için forum ortamlarında türlü hız polemikleri yaşanmaya devam ederken ben kendi izlenimimi yazayım istedim. Baştan söyleyeyim, motosikletle hız yapan, sürekli dip gaz giden ya da buna bayılan biri değilim, aksine yollarda beni sıkıştıran araçlar olmasa çoğunlukla düşük hızda seyreden bir sürücüyümdür. Buna rağmen işe gidip gelirken İstanbul'da TEM otoyolunu kullandığım için orada belli bir hızın altında sürüş yapmak mümkün değil, hatta doğru da değil. Bu sebeple 90 km alt hızla gitmek durumunda kalıyorum genellikle.
Şimdi gelelim Pulsar NS150'nin hız durumlarına.

DÜZ YOL VERİSİDİR (rüzgar ortlama):

90 - 100 km gibi hızları güle oynaya gidiyor Pulsar.
100 - 120 arası hızlarda da gayet stabil ve sıkıntısızca gidiyor, hatta motor iyi ısınmışsa 120 otoban limitini çok ama çok rahat görebiliyor ve stabil şekilde gidiyor(Yani uzun yolda bu durum iş görebilir). Son hız olaraksa 120'nin üstüne 10 - 12 km gibi daha koyabilirsiniz en azından benim izlenimim bu. Ancak tabi bu hızları yaparken (yani 120km üstünü) motorun redline hattının içine girmiş olduğunu belirtmeliyim. Fakat hız limit lambası henüz yanmamış oluyor. Yine de buna güvenip 150cc bir motosikletle "uzun yolda ben hep 120 km üstünde gidecem" demek, motoru yormak ve ileride ciddi sorunlarla karşılaşmak anlamına gelebilir.
Ama otoban hız limiti olan 120 km hızı kolaylıkla görüp - hava koşulları da çok kötü değilse - bu hızda stabil gidebildiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim. Üstüne bir 5 km daha koyduğunuzda onu da rahat görüyor, ama 10 km daha çıkacam deyince biraz beklemeniz gerekiyor. Ben yine söyleyeyim bu hızları 7000 km'ye gelmiş bir Pulsarla ve sadece çok kısa aralıklarla, test etmek amaçlı, yolun neredeyse tamamen boş olduğu yerlerde denedim. Normal şartlarda otoyol makul hızlarında sürdüğümü hatta işe gederken 90 ila 100 km civarında sürdüğümü belirtmeliyim.

Pulsar'daki 17hp güç ve 13Nm tork'un iyi yanı size üç haneli rakamları yorulmadan gören ve gerektiğinde bir kamyonu ya da otobüsü kolay sollamanızı sağlayan bir güç vermesidir. Yani benim bu motoru seçerken tam da beklediğim, istediğim şeyi bana veriyor gerekli hallerde Pulsar.

Sonsöz olarak hız mevzusunda şunu söyleyeyim:
Motosikletiniz üç haneli rakamları rahat görüyor olsa bile mühim olan o hızlardan durma aşamasına ne kadar zamanda inebileceğidir, bu sebeple YÜKSEK HIZ ACİL DURUMLAR DIŞINDA (sizi zora sokan bir kamyonu geçmek v.s. gibi) KESİNLİKLE TEHLİKELİDİR, hele hele 150 cc bir motosiklette, en ufak bir hatada hem sizin hem motorun geri dönüşü olmayacak durumlara girmesine sebebiyet verebilir.

- MOTOSİKLETTE SIRF ADRENALİN UĞRUNA AŞIRI HIZ YAPMAK ÇOK TEHLİKELİDİR!!!

- 250CC ALTINDA BİR MOTOSİKLETTE YÜKSEK HIZ İSE HEM SİZİN, HEM MOTORUNUZUN ÖMRÜNÜ KISALTIR!!!

- LÜTFEN AŞIRI HIZLI KULLANMAYINIZ! 

- HIZ YAPMAK İÇİN PİSTLERİ KULLANINIZ! BUNA İMKANINIZ YOKSA, İRADENİZE SAHİP ÇIKAMIYORSANIZ MOTOSİKLETTEN UZAK DURUNUZ!!!




8 Mart 2017

Ilıman iklimde gösterge hiç sorunsuz gibi. JF32 gerçekten soğuk havaya bağlı.
İklimle, havanın sıcaklığıyla göstergenin hata veriyor oluşu iyiden iyiye kanıtlandı gibi, az önce motorun kontağını açtığımda gösterge gayet normal açıldı, saat normal olarak çalışıyor güncel saati gösteriyordu.
Bu konuya şayet bahar ve yaz boyunca anormal bir durum olmazsa son veriyorum. Göstergedeki JF32 hatası soğuk havalarda ortaya çıkan bir durumdur ve havaların ısınmasıyla normale dönmektedir. Ben bu sorun yüzünden garantiden aküyü de değiştirdim ama sorun kış boyu geçmedi, ama mart ayıyla havaların ısınmasıyla birlikte düzeldi. Muhtemelen kışa yeniden yapacak. Bu durum gösterge panelinde soğuk iklime uymayan bir malzeme kullanıldığını gösteriyor bir anlamda, malum Hindistan bize göre, avrupaya göre oldukça sıcak bir yer. Bu sebeple bu sorunun bence üretim aşamasında çözülmesi gerekir, zira Bajaj Pulsar'lar muhtemelen Hindsitanda bu sorunu hiç vermiyorlar.


9 Mart 2017

Son kez gösterge hakkında:
Dün akşam iş çıkışı hava yine soğuktu ve gösterge yine biraz geç açıldı tabii ki JF32 hatası ile.
Artık net olarak anladım ki bu hatanın tamamen havanın ısısı ile alakası var, soğuk havalarda gösterge hata veriyor ve geç açılıyor, sonra da saati sıfırlıyor, kontağı kapatıp saati ayarlıyorsunuz ve yola devam. Normal hava koşulları ve sıcakta hiç bir hata vermiyor.


31 Mart 2017

Son Yakıt Verisi:
9.55lt benzinle Mart ayına rağmen 320 km yol yaptı Geronimo.
Bu hesapla 100km'de 2.98 litre yakmış, ki hemen hemen tamamını TEm'de 90 km ve üstü hızlarda yaptık bu deponun.


7 Haziran 2017

10 bin periyodik bakımı yapıldı.
İki gün önce motorun 10 bin km periyodik bakımını da yaptırdım. Bu km'ye varınca detaylı bir video ile analiz yapacağım diye yazmıştım daha önce. Fırsat bulursam ayrı bir başlıkta bunu yapacağım. Şimdilik söyleyebileceğim bakım ve sonrası hakkında. 10 bin bakımında motorun yağı, yağ filtresi, hava filtresi değişti. Tabii bunlarla birlikte performansta canavara bağladı yeniden. Son dönemde hem yakıt sarfiyatı biraz artmış, hem de performans (sanırım baharın polenli hava koşulları yüzünden hava filtresinin dolması sebebiyle) biraz kötülemişti. Bakım sonrası motor artık 10 bin km'yi tamamlamış olmanın da etkisi ile adeta şahlandı. İki gündür çok akıcı ve yüksek hızlara çok daha kolay çıkar durumda yol yapıyor, tabii bu durumda benim hoşuma gidiyor. Bakımla ilgili tek şikayetim yüksek işçilik ücreti alınması oldu. Üstelik devamlı gittiğim servis. 80 lira sarf malzemeleri 100 lira ise işçilik tuttu 180 lira bu marka, bu cc ve 10 bin bakımı için bana biraz fazla geldi doğrusu. Önceden işçilik pazarlığı yapsaymışım keşke demedim değil hani. Tabii yine de bu bakım bir xmax 250 ya da MT25'e yapılsaydı ya da İnazuma'ya (ki üçü de aklımdaki motorlardır) muhtemelen çok daha fazla tutacaktı. Sırf bundan sebep xmax alma zamanımı erteleme düşüncesine girdim, başlangıçtaki kararımdan dönmeden Geronimo'yu 3 yılı tamamlamadan satmama kararı aldım. Bu durumda bu yaz ve gelecek yaz da Geronimo ile olacak gibiyim. Şayet iyi yönde bir maddi gelişme olmazsa bu şekilde 2 sezon daha devam edecek gibiyim.

   Zamanında bu konuda çektiğim videoyu nihayet yotube'a koyabildim meraklısına(çok amatörce de olsa paylaşalım.  (Bu amatör video sadece 10.000 km sonrasını anlatır, daha detaylı bilgi için yazıyı okumak şarttır):


5 Temmuz 2017

Servis Anahtarını Silmek
Bir kaç gün önce yani 10 bin bakımı sonrasında yaklaşık 10.500 km'ler civarında durup dururken gösterge ekranında servis anahtarı çıktı. Önce acaba bir sorun mu oldu dedim. Motoru en kısa zamanda durdurup sağını solunu yağını suyunu kontrol ettim. Bir sorun yok. Sonra bunun İstanbul'daki son 106 yılın en sıcak gününde motorun güneş altında park etmiş ve çok fazla sıcağa maruz kalmış olmasına bağlı olduğunu düşündüm. İnternetteki videolarda ya da kullanım kılavuzunda yazdığı şekilde denememe rağmen servis anahtarını ekrandan silmeyi başaramadım. 2 gün sonra yetkili servisin yolunu tuttum. 30 saniyede halletti servis. 

Nasıl mı yapılıyor?
Motor tamamen kapalı iken tuşuna basılı tutarak, motorun kontağını açıyoruz ama motoru çalıştırmıyoruz. Bir süre sonra ekrandaki servis anahtarı yanıp sönmeye başlıyor ve tuşunu bırakıp, bu kez tuşuna anahtar kaybolana kadar basıyoruz. Ekranda bir sonraki bakım periyodu olan 14.450 km görünüyor ve servis anahtarı ekrandan siliniyor. Bu kadar.

Ama ben bunu bilmediğim ve maalesef kullanım kılavuzunda da internettede anlatılanlar işe yaramadığı için epeyce bir debelendim o anahtarı silmek için. Tahmin ediyorum kılavuzda da internetteki videolarda da anlatılan Pulsar NS 200 için olan yöntem ve belli ki NS 150'de bu işe yaramıyor.


7 Temmuz 2017

En az 10 bin yapmadan motosikletinizi satmayın derim.
10 bin bakımı sonrası izlenimlerimden biraz aktarayım. Motor bakım sonrası iyiden iyiye açıldığını hissettirmeye başladı. Ara hızlanmalara da son hıza da, hem daha rahat hem de daha artarak çıkmaya başladı Geronimo. Bu vesileyle şunu belirtmeden geçemeyeceğim, genellikle küçük cc'de yeni alınıp da daha ilk 10 bin km bile beklenmeden satılan motosikletlerde o motorun tam performansı çoğu zaman anlaşılamadan satılıyor ve sıfır da alınmışsa zarara da girilmiş oluyor. Motosiklet işinde benim vardığım nokta alınan bir motosiklet eğer sıfır olarak alınmışsa ilk 10 bin km'si görülmeden satılmamalıdır diye düşünüyorum. Zaten motosikleti sık kullanan biriyseniz bu 10 bini muhtemelen ilk yıl ya da benim gibi 1,5 yılda yapıyorsunuz. Ve işin garibi (en azından bende öyle oluyor) motoru sürdükçe de o motora bağlılığınız da aldığınız keyif de artıyor. Bu ybr'de de böyle olmuştu. cbf ve gv250'yi biraz erken sattığımı düşünmüşümdür hep, özellikle cbf150'yi rahatlıkla bir 20 30 bin km kullanabilirdim. 
Bu yüzden eğer ilk motorunuzsa ve sıfır almışsanız bence motosikletinizi en az 10 bin km kullanmadan satmayın diyorum, çünkü hem motosikletiniz hakkında fikirleriniz daha netleşiyor hem de o motosikletten daha fazla randıman alabiliyorsunuz.


5 Ağustos 2017

Aha motor yolda kaldı. (Benzin filtresinin hortumu çıkmış)
Dün gece. İşten çıktım saat 22.00. Motosikletin başına geldim, her zamanki gibi kontağı açmadan önce inerken kapattığım benzin musluğunu açtım, o da ne şakır şakır benzin akıyor motordan aşağıya. Hemen musluğu kapattım. El yordamıyla karanlık sokakta benzin borusu mu çıktı ne oldu diye yokladım ama sorunu bulamadım. Ayrıca ve maalesef Pulsar'da bu tip borulara ulaşmanın çok zor olduğunu anlamış oldum.
Motosikleti iş yerimin kapalı otoparkına çekip eve servisle dönmek zorunda kaldım. Ertesi gün merakla işe gittim ve elimde el feneri ve otoparkın loş ışık ortamında sol yan kapağı açınca gördüm ki, benzin filtresinin yan hortumu yerinden çıkmış ve ne yazık ki el ile zoraki tutulabilse bile yerine takmak mümkün değil. Ancak depo üstündeki kabuk ve depo çıkartılarak takılabildiğini servisimden öğrendim. Ne yapılacak? Bir nakil aracı ayarlanıp iş yerime en yakın Bajaj servisine gidilecek. Bunu da ancak bugün yapabildim.
Servis 2 saat sonra beni aradı ve hallettiklerini söyledi. İşin komiği sadece 20 tl tutan işlem için ben 100 tl nakliye ve 13 tl de taksi parası bayıldım. yani bu iş bana 133 tl'ye patladı. Evimin orada olsaydı bu olay belki de depoyu kendim söküp yapabilirdim ama işte olunca alet edevat yok ortam uygun değil filan mecburen motoru çektirdim. 
Bu olay niye olmuş olabilir diye düşününce servis belki bakımda kelepçesi sıkılmamış olabilir dedi, ben de bir kaç kez sağlam çukurlara dalınca yerinden çıkmış olabilirmiş. Her neyse. Anladım ki Büyük şehirde benim gibi motosikleti sadece ulaşım amaçlı kullanıyorsanız o motosiklet çok pratik bir alet olmalıdır. Bu iş bir cross ya da ybr125 tarzı bir alette başıma gelseydi muhtemelen sorunu kendim hallederdim. Bu vesile ile aklıma iyiden iyiye takılan Honda cbr250 Rally'yi test etme ve belki de sonraki motor olarak onu düşünme fikri geldi.
Bir musibet bin nasihatten iyidir hesabı, pek çok şeyi deposunun altında kalan ve deposunun üstünde ekstradan kabukları, kapakları karenajları olan motorların gündelik kullanımda olmayanlara göre pratiklik kaybı yaşattığını anlamış oldum.
Haa buna rağmen motosikletimden soğumuş değilim dediğim gibi en azından borç harç bitene dek 1 ila 1.5 sene daha onunla olacağım.



2 Kasım 2017

15 bin km'yi de devirdik aynen devaam...
 Geronimo ile 15 bin km'yi devirdik, bi ara galeyana gelip ciddi ciddi motosikletimi satışa koyup Honda CRF 250 Rally alsam mı diye moda girmiştim ama sonra bunun çılgınca bir iş olacağını düşünüp, vazgeçtim. Ve Apaçi Reisi Geronimo'ya daha büyük bir topcase alıp onunla da en az bir 2 sezon daha beraber sürme kararını verdim sonunda. Memlekette bazı sular durulmadan 250 cc motosiklet işine girmeyeceğim. 3 ya da 4 yıl kredi ödeyerek 250 cc almak şu an için bana doğru gelmedi, ekonomik olarak da zorlayacaktı. Evdeki bulgur bakkaldaki pirinçten evladır deyip reisle devam kararı aldım. Zaten kendisinden de hala memnunum. Hani dedik abs'li az daha güçlü az daha iyi bi marka alsak mı? Ama akıl karı gelmedi şu dönemde, bazı yakınlarımın da uyarılarına kulak vererek bu işten vazgeçtim, en azından içim daha rahat şu anda. Oh beee.



6 Aralık  2017
17 bin'e doğru...
Apaçi Reisi Geronimo ile 16.500 km'yi de devirdik ve 17 bine doğru ilerliyoruz. Kış geldiği için klasik olarak soğuk havalarda ilk çalıştırırken göstergenin geç açılması ve saatin sıfırlanması dışında en ufak bir sorun yok. Kış aylarında da kullanabiliyorum artık, zira hem kurye tipi rüzgarlıklar aldım hem de botla pantolon arasını da kapatan tozluklar aldım. soğuktan epeyce yırttık yani. Üstüne bir de işyerinde kapalı otoparka motosiklet park yeri yapılınca harika oldu benim için.  Bir ara 250 cc uğruna Geronimo'yu satarım derken şimdi yeni ve büyük, 45 litre bir kargo çanta ile bir de telefon tutucu aldım ve en az 1 yıl daha kullanma kararı aldım. Otomobilimin kredi borcu yaklaşık 1 yıl sonra bitecek o zaman belki daha küçük bir borç yaparak bir NS200 ya da uyarsa ve hala piyasada duruyor olursa bir CRF250 rally alabilirim duruma göre. Nedense şu ara kafam NS200'e daha yakın, zira hem kullanışlılık anlamında daha pratik hem alışık olduğum Geronimo ile aynı kasa hem de abs, crf ile hemen hemen aynı beygir gücü, daha uygun sıfır fiyatı ve tanıdığım servisinin olması, üstüne üstelik mevcut tüm aksesuarları da NS 150 den söküp NS 200'e takma imkanım olacağı için şu ara 1 yıl sonrası için Geronimo'nun yerine abisi NS200'ü düşünmekteyim. CRF250 rally'e çok diş biledim bu yaz sonuna doğru ama malum hem fiyatı neredeyse NS200'ün iki katı hem de bazı mevzularda beni düşündürdü, (mesela şambriyelli lastik, mesela rahatsız sele gibi şeyler) hala sıcak baksam da NS200'ü de aklımda tutacağım. Hatta belki de alacağım bayii kabul ederse Geronimoyu peşinat yerine verip üstüne ödeme yaparak bir NS200 bile alınabilir, bu imkanların tümü beni NS200'e daha yakınlaştırıyor. 
Ama şimdilik 17 bine yaklaşan ve halen gayet mutlu mesut bindiğim NS150 ile 1 yıl daha devireceğim kesin gibi görünüyor. Muhtemelen 2019 baharında günler iyi gelir ve sağlığımızda elverirse yeni bir motosiklet alacağım umuyorum. Böylece NS150'yi de ilk planımdaki gibi 3 yıl kullanmış olacağım. İlk kararlar genelde hep isabetli kararlardır.
Şimdilerde iyi ki Geronimo satılmadı ve iyi ki crf 250 konusunda acele edip büyük borca girmedim diyorum açıkçası.
Geronimo ile yola devam.


6 Aralık  2017
Kış geldi, ara ara binerek devam... Kafada bin düşünce...
Geronimo ile kışın soğuğu nedeniye daha az hasbıhal eder olsam da hala sürmeye devamdayım iyi ve aşırı soğuk olmayan günlerde. Blogla ilgili sanırım bir süre yazı yazmama kararı vermiş gibiyim, ama belli olmaz elli kere bu karar verip, elli kere de vazgeçmiş bi kararsız olarak sadece ara vereceğim diyelim. Motosiklete binmeye devam, ona sağlığım ve bütçem elverdikçe ara verme niyetim yok. Geronimo ile 2019 demiştim ama bilemiyorum, duruma göre önümüzdeki yaz biterken Geronimo'yu satıp, kışa doğru yeni bir motosiklete yine gönlüm düşer mi, düşebilir de... Dedim ya kararsızım vesselam, özellikle de bu konuda. Kafamda Honda alıp çoook uzun bir süre bir daha motosiklet değişmemek de var, yeniden bir Bajaj alıp yine 3 - 5 yıl binip satmak da.Günlerin ne getireceğini şimdiden bilemediğim için bu konuda çok net konuşamıyorum, ama CRF250 rally aşkı hala bir kenarımda duruyor. Bakalım 2018 neler gösterecek bu konuda. Motosiklet alma işini ancak kredi ile yapabilecek biri olarak kredi faizlerinin bir hayli yüksek oluşu da beni biraz engellemiyor değil. Zira ancak 3 ya da 4 yıl ödeme ile alabileceğim yeni bir motosikleti, düşününce insana akıl karı gelmiyor bu, ama yine de bu işten kopamıyoruz, gerçekten aşk gibi, hani aşkın gözü kör olur her tür mantıksızlığı yaptırır ya size, tam da öyle bir durum bu motosiklet işi de.
Bakalım bilemiyorum, neler olacak, neler hayata geçecek, neler geçmeyecek. İmkanlar kısıtlı olunca öyle ha deyince her istediğini yapamıyor insan, bir de üstüne evli ve çocuklu olmanın getirdiği sorumluluklar var, yalnız kendiniz için yaşamıyorsunuz benim durumumda olduğunuzda, bu yüzden bir şey yaparken kırk kere düşünüp, kırk kere karar değiştirebiliyorsunuz. 
Velhasılı kelam, şimdilik ve hala Geronimo ile yol arkadaşlığı etmeye devamdayım ve hala sorunsuzca yürüyoruz aynı yollarda, işe git, eve dön, kırk yılda bir de yakın bir yere bi turla gel... Hepsi bu.

Haa bu başlığın asıl amacına uygun söyleyebileceğim şey Pulsar NS150 ile hala mutlu mesut sürüyorum, abartmadan söyleyeyim hala işimi gayet güzel ve sorunsuzca görüyor. Hiç bir keşkem yok onu aldığım için, bunu net söyleyebilirim.



13 Nisan 2018
Ve Hoşça kal Geronimo!
   13 Nisan itibariyle, 2 yıl ve 17.650 km civarında birlikte olduğum Geronimo yani Bajaj Pulsar NS150 motosikletimle yollarımızı ayırdık. Epeyce zamandır kafamda sorular, düşünceler, motosikletimi büyütüp bir daha emekli olana dek yani 5 yıl civarında kullanmak için son bir motosiklet alsam mı v.s. derken Geronimo'yu satma kararı aldım. Satışa koyduktan 10 gün sonra satıldı. Şunu anladım ki satılamayacak motosiklet yoktur, doğru fiyatlandırma vardır. 10.gün fiyatı biraz daha makul seviyeye çektim ve aynı gün motosikletim satıldı.
    15 Nisan 2016'da trafiğe çıkmıştı NS150 ve 2 yılın dolmasına 2 gün kala onunla ayrılmış olduk. 
Daha uzun süre beraber olamaz mıydık, gayet güzel olurduk, çünkü bu 2 yıl zarfında beni çok fazla üzecek bir şey olmadı, zaten olan biten hemen her şey yukarıdaki günlükte mevcut.
Bu not da bu günlüğe yazdığım son not olacak ama bu günlük burada kalacak, ki hem bu motosikleti ikinci el alanlar ya da yerine gelen NS160'ı alanlar ve hatta Bajaj marka motosiklet almayı düşünenler fikir edinmeye devam edebilsinler.
   Ben 17.650 km boyunca motosikletimden gayet memnun olarak kullandım, satarken de çok düşündüm, baştaki hesabım en az 3 yıl kullanmaktı çünkü. Beni yeni ve daha üst cc motosiklet almaya yönelten en önemli şey motosikleti %90 ev - iş arası ve TEM otoyolunda kullandığım için, daha güvenli (ABS'li, disk frenli v.s.) ve aynı süratleri, belki biraz üstünü daha rahat yapabilen bir motosiklet gerekliliği oldu. Şayet Geronimo ile çoğunlukla şehir içi sürüşü yapıyor olsaydım muhtemelen en az 1 belki 2 yıl daha kullanırdım. Ama hem memleketteki her türden malın çokça zamlanması, hem de benim daha güvenli ve biraz daha güçlü bir motosiklet arayışım, ekonominin durumunu da düşünüp bir an evvel yeni bir motosiklet alıp İstanbul'da bu motosiklet defterinin son motoruna kavuşmaya yöneltti. 
   Onun yerine ne mi alacağım, belki bu satırları okuyan pek çok takipçi şaşırabilir ama ben yeniden Bajaj alıyorum, Dominar 400 alıyorum. Dün kaporasını ödedim ve muhtemelen önümüzdeki hafta onunla buluşmuş olacağım. 

Neden yeniden Bajaj alıyorum?
   Esasen başta amacım 250 cc bir Japon motosiklet almaktı, ama malum ekonomik durumlar, 250cc altına gelen ek %20 gümrük vergisi v.s. derken 250cc Japonların hepsi 23 bin tl sınırını aştılar. İlk vazgeçme sebebim bu oldu. Onların oldukça altına Dominar 400 almak bana çok daha akıl karı geldi. Çünkü Bajaj markasından ve servisinden gayet memnundum. İlk başta NS200 abs versiyonunu almayı düşünüyordum, epeyce de kafamda oturtmuştum, ama Dominar 400 hakkında birinci elden kullanıcı verileri dinlemem ve üstüne de (bloga da yazdım) deneme sürüşü yapmam, 150'den sonra 200'e binmekten vazgeçirdi beni. Madem sıfır alacaktım ve o kadar para verecektim o zaman neden daha nitelikli ve bir gömlek daha üst seviye bir alete binmeyeyim, üstelik ve muhtemelen bu alet benim İstanbul'daki son motosikletim olacakken.
   Uzatmayayım, burası NS150 günlüğü. Neticede NS200'den vazgeçip Dominar'da karar kıldım. Umarım bu kararım da tıpkı NS150 gibi beni yanıltmaz. Zira NS150'yi almadan önce neredeyse yeniden Honda cbf150 alıyordum, şans eseri Ns150 nin varlığını fark edip, üstüne de deneme sürüşü yapınca cbf150'yi direkt eledim kafamda ve Geronimo ile 2 yıl boyunca asla keşke cbf150 alsaydım demedim, hatta iyi ki bunu almışım dedirtti bana TEM'deki işe gidişlerim esnasında. 
   Bajaj markasını bana sevdiren 3 faktör sayabilirim, birincisi tabii ki NS150'nin kendisi, sürüşü, gidişi, fiyatına göre kalitesi, ikincisi Bajaj Satış ve Pazarlama Müdürü Ekrem ATA'nın inanılmaz müşteri odaklı yaklaşımı ve iyi niyeti, üçüncü faktörse neredeyse her isteğimi düzgün şekilde karşılayan Kadıköy Baymoto'nun kaliteli servis hizmetidir. 
   Dominar'ı liste fiyatından epeyce uygun bir fiyata alıyorum bu arada, 2017 modelini sıfır olarak alacağım, zaten bayiilerde henüz 2018 yok ve kısa sürede onlar epeyce bir zamlı olarak gelecek diye haber aldım. Daha fazla zam ve hayal kırıklığı yaşamamak adına elimi çabuk tutmuş oldum. Umarım 2. Bajaj motosikletim de beni üzmez ve bu kez Geronimo'nun en az 2 katı süre onunla yol alırım, çünkü tüm özellikleri benim için fazlasıyla yeterli.
   Lafı çok uzattım, Geronimo ile yollarımız ayrıldı ve bu günlüğün de son güncellemesi bu mesajdır. Aslında Bajaj düşünen ya da kullananlar için bu günlük güzel sonlandı galiba, neticede bu günlüğü tutan adam yeniden bir Bajaj motosikleti alıyor. 

Herkese çok ama çok daha güzelleri nasip olsun.

Her zaman dikkatli, özenli ve güvenli sürün.

Nice Yollara!


NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!
Fotoya tıkla yazıyı oku!

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)
Fotoya tıkla yazıyı oku!

Kaza Şiiri... :)

Kaza Şiiri... :)
Fotoya tıkla yazıyı oku!