Merhaba.
Bu blog benim kişisel motosiklet hikayemi, motosikletle ilgili deneyim ve düşüncelerimi anlatmaktadır.
Profesyonel bir motosiklet sürücüsü değilim, amatörce, kendi bilgim dahilinde kendime bir kişisel motosiklet arşivi hazırlamak amacıyla yola çıktım, sonrasında iş biraz dallanıp budaklandı. Ben deneyim kazandıkça blogda paylaşım ve yazılar çoğaldı.
Motosiklet insana büyük zevk veren bir taşıt, üstelik büyük şehirlerin trafik kaosuna da bireysel anlamda harika bir çözüm sunuyor. Ama aynı zamanda oldukça riskli de bir taşıt. Motosiklete her sürücü kendi kişisel risklerini ve sorumluluklarını alarak binmek durumunda. Bu sebeple benim burada anlattıklarım tamamen benim kişisel deneyimlerim olup tavsiye ve teşvik niteliği taşımamaktadır. Okurlarının bloğu bu bilinçle okuduğu ön kabulüyle yazıp çiziyorum ve sizin motosikletle yapacaklarınız sizi bağlıyor, tıpkı benimkilerin de beni bağladığı gibi. Blog sizin yapacaklarınızla ilgili sorumluluk kabul etmez, zira burası bir motosiklete başlangıç ya da eğitim mecrası değildir.
Motosiklete başlamak isteyenler için sanılandan çok eğitim merkezi var memlekette, eğitimsiz sürmeyin derim. Çok şey fark ediyor çünkü.

Yolunuz hep açık olsun.
Nice yollara.

Ç.Ö.


20 Aralık 2019 Cuma

YAMAHA XMAX 250 KEYLESS, KUMANDA KULLANIMI, AÇMA - KAPAMA / BUZZER & ANSWERBACK ON - OFF

Yamaha Xmax 250 (2019)'nin anahtarsız çalıştırma mevzusu birazcık muammalı. Bu sebepten ben de internette Türkçe bir kaynak bulamayınca, bu video ile anlatmak istedim. - Uzaktan Kumanda açma/kapama - Otoparkta uzaktan motorun yerini bulma (answer back) özelliğinin aktif ya da pasif hale getirilmesi. - Keyless go genel kullanımı hakkında öğrendiklerimi, benim gibi yeterli bilgilendirilmemiş kullanıcılar için paylaşmak istedim.

Buyrun videoya:

10 Aralık 2019 Salı

Xmax 250'nin rodaj bakımını yaptırdım.

 
 









 


   Robo'yu aldıktan aşağı yukarı 1 ay sonra, bugün servise gittim, 957 km yol yapmışım, ilk 1000 km rodaj bakımı için girdik padok'a.
   Neler yapıldı?
   Motorun motor yağı ve şanzıman yağı değiştirildi, yağ filtresi değiştirildi. Tapa conta dedikleri yağ contaları değişti. Lastik havalarına bakıldı. Benim isteğim üzre, gidon en ileri kademeye alındı ve dolayısıyla biraz da yükselmiş oldu.
   Ne ödedim?
   İşçilik v.s ile birlikte 2019 Aralık ayı itibariyle 260 tl ödedim.
   Neler oldu?
   Dönüş yolundaki hissiyatım motorun rahatlamış olduğuydu, daha bir akıcı gider oldu doğal olarak, zira rodaj yağı yerine artık normal motor yağı (yarı sentetik Yamalube) konulmuştu. Orjinal haliyle gidon bana biraz yakın ve aşağıda geliyordu, malum boyum ve kollar biraz uzun. Kitapçığında ileriye ve az daha yukarı kademeye gelebildiğini okumuştum, bunu yaptırttım ve sürüşte kollarımın daha rahat ettiğini gözlemledim. Sanırım sırtımın ağrıması da bu sebeptenmiş ki, dönüş yolunda sırtımda hiç ağrı hissetmedim. Gidon biraz da cruiser bir hal almış oldu sanki.
   Şimdilik daha uzun uzadıya bir şey yazmayayım, bir de video hazırlıyorum, ilk fırsatta onu da MotoHayat aracılığıyla buraya eklerim.

Herkese bir kez daha çok daha iyilerini alabilmesini dilerim.

Selam ve sevgilerimle.

                                               












                                           Çok kaliteli bi çekim olmasa da video da yayında:



3 Aralık 2019 Salı

TRAFİKTEKİ AYMAZLAR / Sis farı, Zenon far, Abartı egsoz ve bilumum magandalık.


Dominar'ın tepesinde çektiğim son bir kaç videodan biri daha.
Trafikteki magandaları, aymazları, arsızları, bencil, egoist, psikopat, ruh hastası, empati nedir bilmeyenleri, gereksiz sis farı kullananları, orjinal olmayan zenon farlarla gözleri kör edenleri, abartı egsozla kafa ütüleyenleri, kendinden başkasına saygısı olmayanları, insanlıktan nasibini alamamışları gömdüm. Buyrun cenaze namazına. :)



Buna benzer videolar ve daha fazlası için müdüriyet😏: MotoHayat






11 Kasım 2019 Pazartesi

Başlangıç Motosikleti ve Motosiklete Başlamak (Videolu yazı)

   Merhaba.
   Midnight'ı sattık ama bir kaç zamandır biriken videoları da MotoHayat'da paylaşmaya devam edeceğiz illa ki. Sonrası da Robo ile devam olacak.
   Geçmiş haftalarda motosiklete başlangıç mevzusu üzerine ben de bir kaç kelam eylemiştim, ama bir türlü yayınlamaya fırsat bulamadım, şimdi bugün itibariyle Dominar üzerindeki son videolardan birini yayına koydum.
   Başlangıç motosikleti ve motosiklete başlamak mevzusunda benim düşüncelerim. Buyrun efenim :


Bu arada motosiklet işine yeni başlayacak ya da başlamışlara da zamanında naçiz blogumuzda yazı kaleme almıştık, meraklısına link şuradaydı:

Not: Yakında Dominarla son, Robo ile ilk sürüşün bir arada olduğu bir videonun da müjdesini vereyim buradan meraklısına. Artık kim merak edecekse😊

9 Kasım 2019 Cumartesi

HOŞ GELDİN ROBO

   - Baba bu robota benziyor, ismini buldum "Robotiki" ama sen ona kısaca "Robo" diyebilirsin. 


Şu tepedekinin aynısı bizim Robo.

   Eveeet, yine çok hızlı oldu ama, benim gibi - kimi zaman - epeyce tez canlı olan adama da bu yakışır. Şakası bir yana, Dominar 400'ümü (Midnight) satışa koyduktan 6 gün sonra sattım. Ve 1 gün sonra da gidip bir Yamaha xmax250 aldım. Çok mu hızlı oldu? Valla biraz öyle oldu, ama motoru neredeyse sadece işe gidiş geliş, ulaşım amaçlı kullandığım için mobilize olmamaya fazla dayanamazdım zaten, gerek iş yerimin uzaklığı, gerekse benim iki tekere çok alışmış olîmam ve tabii daha da önemlisi alacağım aletin fiyatının her geçen gün uçup gidiyor oluşu gibi faktörler beni daha fazla beklemeden satın almaya yöneltti. (Zaten bir kaç senedir bekleyip hüsrana uğramış, ötv indirimini filan kaçırıp ağlanmıştım.😭 ) Fiyatını ise hiç sormayın, ben de bu parayı verdiğime biraz üzgünüm, ama hani psikolojik sınır altına aldım diyebilirim, mevcut liste fiyatının altına kampanyalı fiyattan aldım. Pek çok bayii ile pazarlık etmeme rağmen Yamaha Türkiye satış politikası yüzünden hiç biri inemeyeceğini söyledi, ama dediğim gibi yine de liste fiyatının altında bi fiyat. (Lütfen daha fazla kurcalamayalım, canım sıkkın zaten bu konuda, geçen yıl ötv indirimi olmuş biz yan basmışız.😤 ) Bu kadar para bir 250cc motora verilir miydi? Verilmezdi belki, ama şimdi almazsam muhtemelen asla alamayacaktım, çünkü Domi'nin satış fiyatının üstüne benim için karşılayabileceğim kadar bir miktar eklediğim için çok zor olmadı ödemek. Açıkçası Dominar'ı da istediğim bir rakama satabildiğim için, üstüne koyduğum rakam biraz daha bütçeme uygun oldu. Zaten elimde o para olmasa toptan tüm fiyatı karşılamam imkansıza yakındı.
   Neden Xmax 250 sorusunun cevabını aslında az çok geçmiş yazılarda verdim sayılır, burada uzun uzadıya anlatmayayım. Tamamıyla kullanım amacım ve küçük tefek fiziki rahatsızlıklar baş sebep, ikinci sebep de eşimin ve annemin gerekirse biz destekleriz, gidip otomatik vites yağmur çamurda daha rahat edeceğin bir şey al baskıları oldu. Eh madem birileri maddi manevi destekliyor o zaman ben de tabii ki bir Japon ürününe niye sahip olmayayım dedim. Normalde şu ara motosikletimi değişme gibi en ufak bir düşüncem yokken, eşimin gazı ve desteğiyle değişiverdim.
Bu arada yeni kasa xmax'lerin Fransa üretimi olduğunu ve eskisiyle, yani Endonezya üretimi olanla görüntü harici epeyce bir farklı olduğunu, pek çok yerden okuyup izlemiştim, oldukça iyi yönde geliştirmişler aleti diye öğrenince daha da bir güvenle aldım açıkçası.
 
   İlk izlenimim, 13 yıl sadece vitesli motosiklet kullanmış, çok kısa skutır deneyimi olan ve Dominar 400 gibi biraz hantal bi motordan sonra, xmax bana kuş gibi geldi, orjinal orta sehpaya motoru almanın bu kadar kolay oluşu bile o saat konforlu bir şey satın aldığımı gösterdi bana. Ama şunu da söyleyeyim sürüş dinamikleri açısından motosiklet başka bir şey, maxi skutır başka bir şey, adeta iki tekerli otomatik otomobil gibi. Motosikletteki o dinamizm ve sportiflik skutırda yok gibi.
Detaylı inceleme videosu çekeceğim için daha fazla girmeyeyim bu konuya.

   Şaşkınım çünkü Dominar çok çabuk satıldı, şaşkınım çünkü birisi, "2019 bitmeden Yamaha Xmax alacaksın" dese, gülüp geçerdim. Hayat acayip bir şey ve sürprizlere gebe. Tabii ki maddi imkanlar elvermezse zor iş, ama açıkçası biraz madden zorlanarak da olsa, gün bugündür demedikçe de bir şeye sahip olunamıyor bizim memlekette. Hele benim gibi, geçmişte bir bisiklete bile sahip olabilmenin ne kadar zor olduğunu yaşamış bir insansanız, şimdi bunları yaşıyor olmak oldukça şaşırtıcı olabiliyor. Dedim ya hayat işte, hiç bir zaman umutsuz olmamak, çalışıp çabalamaya devam etmek ve vazgeçmemek gerekiyor.

   Her neyse duygusala bağlamayalım, bu konularla ilgili detaylı muhabbeti zaten MotoHayat'da çok yakında yaparım. O sebeple iyice uzatmayayım, zaten okuyan az. 😏

   Bu arada yeni motorumun ismini de 6 yaşındaki kızım koydu, "Baba bu robota benziyor" dedi, "ismini buldum, Robotiki ama sen ona kısaca Robo" diyebilirsin.😃
(Hakikaten xmax'ın bana izlenim olarak yaşattığı robot gibi olduğu, 13 yıl vitesli motosiklet sürüp sonra böyle bir alete binince "Robot gibi lan bu, neredeyse kendi kendine gidiyor" demedim değil hani. 😊 )

   Eh bana da hoş geldin Robo demek düştü, biraz geç geldin ama olsun...


  Herkese çok daha iyilerini alabilmesini dilerim.
  Ve yine eklemeden geçmeyeyim, içinde bulunduğunuz zaman diliminde satın alabildiğiniz motor en iyi motordur, onun keyfini sürün... Sonrası... Hayat işte, sürprizlere açık.

Nice yollara.

Ç.Ö.

NOT: Konuyla ilgili detaylı bir de video çekmiştim, meraklısı mevzuyu oradan da izleyebilir.

NOT 2: 2017 XMAX 250 yazım :

https://mymotorcycleexperience.blogspot.com/2017/04/?m=0

6 Kasım 2019 Çarşamba

HOŞÇA KAL MIDNIGHT!

Merhaba!
11.760 kilometre ve 1.5 yıl sonra maalesef uzun yıllar için aldığım Midnight'la ayrıldık, bugün satışını yaptım. Evet, takip edenler şaşıracaktır, çünkü ben bile şaşkınım, satışa koyduktan 1 hafta sonra, neredeyse aldığım fiyata sattım diyebilirim. Midnight gerçekten çok temizdi, en ufak bir kaza v.s. yaşamadım. Bu süre zarfında tek yakındığım yanı ilk 5000 km orjinal dişli ile vibrasyon problemiydi, onu da 42T arka dişli ile çözünce epeyce iyi anlaşmaya başlamıştık, bir sürü aksesuar v.s. derken... Bir kaç küçük rahatsızlık yaşadım sağlığımla ilgili, eşim zaten Midnight'ı (Dominar400) alırken bana hep "maxi skutır al rahat et, sadece işe gidip geliyorsun" diyordu, ama ben bu iki teker sevdasına vitesli motosiklet kullanacam diye başladığım için yiğitliğe ot sürdürmüyordum. Üstelik ben Dominar'ı alırken 250cc skutırların fiyatları da çok yüksekti, hala da yüksek. Ama bu zaman zarfında bir kaç sürüş denemesi, bir kaç inceleme, benim motosiklete ve motorlu hayata bakış açımın epeyce bir değişmesi v.s. derken kafamda ufak ufak maxi skutır'a yeşil ışık yanmaya başladı.
Kullanım amacımı düşününce (ki %90 işe gidiş geliş ve şehir içi işlerimi halletmek) ben esasen tam da skutır profiline uyuyordum. İşe gidip gelirken bir yığın giyim kuşam takıp takıştıran biri olarak da, bagaj ihtiyacım fazla oluyordu. Ayrıca yakın zamanda iş yerimin evimden biraz daha uzaklaşacağını da bildiğim için artık (hiç sevmesem de) yağmurda ya da kışın soğukta da binmem gerekebileceği için, bir an evvel bir maxi skutır alsam mı demeye başlamıştım, ama kimselere de söylemiyordum. Taa ki, 1 hafta önce eşim "hazır borç harç yokken alsana bir skutır" diyene kadar. Önce şaşırdım "sahi mi yahu, tamam diyorsun yani motoru değişmeme" dedim. "Sadece maxis kutır alacaksan, tamam diyorum" dedi. Kadınların bir kısmında (buna annem ve eşim de dahil) nedense skutırın daha güvenli olduğuna dair bir kanı var, oysa risk aynı, sadece skutırlar daha rahatlar, orası kesin.
   Her neyse, o gazla hazır motorumda hala temizken ben de bu vitesli motosiklet sevdasına ileride dönmek üzere bir ara verme kararı aldım (tam 13 yıl sonra) ve Midnight'ı satışa koyduğumun haftasında satıldı. Görmeye gelen arkadaş görür görmez notere gidelim dedi. 😂
   Ve bugün biraz hüzünle de olsa, bunca yıl sonra vitesli motosikletlerimin sonuncusu olan Midnigt'ı satmış bulunuyorum.
   Ne mi alacağım?
   Muhtemelen yeni kasa bir Yamaha xmax 250 ile yola devam edeceğim. Bloğu okuyanlar bilir geçen yıllarda kısa bir test sürüşü yapmış ve oldukça beğenmiştim, ki Dominar'dan önce ciddi ciddi almak isteğindeydim, ama kısmet bugüneymiş, iyi de oldu, okumalarım, izleyip araştırmalarım yeni kasasının hem Fransa üretimi  hem de eskisinden çok daha iyi olduğunu gösterdi bana, Domi'den önce alsam eski kasayı alacaktım, şimdi son versiyonu alacak gibiyim.
Bir kaç gün sonra belki bir hoş geldin yazısı da onun için yazabilirim.

   Ne diyeyim, Dominar 400'le düşündüğümden çok daha kısa beraber olduk, umarım alan arkadaş keyfini çıkartır. Ben de kim bilir belki yıllar sonra burada bir başka vitesli motosikleti aldığımı yazarım.

   Sözün özü dostlar, şimdi bir maxi skutır arası...😊

   Herkese sevdiği, alabildiği motorla güzel günler, alamayanlara da en kısa zamanda daha iyilerini dilerim.


NOT: Tabii ki blog ve MotoHayat'da ikiteker ve hayata dair deneyimleri paylaşmaya devam edeceğim.

NOT 2: Konuyla ilgili detaylı bir de video çekmiştim, meraklısı mevzuyu oradan da izleyebilir.

25 Ekim 2019 Cuma

YAĞMURDA MOTOSİKLET SÜR(ME)MEK (MOTOHAYAT VİDEO)

Yağmurda motosiklet sürmeyi sev(e)medim gitti, videoda bu konuyu ve kendi yöntemimi anlatmayı denedim. Kimseye aldırış etmeyin, ön yargılara kulak asmayın, siz de benim gibi düşünüyorsanız bu işin riskini azaltmak elinizde...



7 Ekim 2019 Pazartesi

SİNYAL NE YANA DÜŞER USTA? (video)

   Trafikte hepimizin yakındığı sinyal kolunu unutanlar, hiç kullanmayanlar, hatalı kullananlar hakkında youtube kanalımda ben de bir kaç kelam eyledim, üstelik çekim esnasında tesadüfen bir de trafik kuralını ihlal eden ticari araç sürücüsü görüntüledim.
Sinyal kolunun ne olduğunu bilmeyenler, bilip de kullanmayanlar izler umarım, izleyenler izlemeyenlere izletsin diyeyim. :))
Zor ama umarım bir gün bu memlekette herkes trafikte akıllı hareket edebilir.


30 Eylül 2019 Pazartesi

V Weekend Motoring 2019 Etkinliğine katıldık.

Pazar günü Intercity İstanbul Park'da V Weekend Motoring 2019 Etkinliğine katıldık. Çokça beğendiğimizi söyleyemem. Giriş ücretsizdi ama otopark 20 tl. İçeride yeme içme de fahiş fiyattan. Ayrıca otopark'a o parayı vermeyenler için yürüme mesafesi biraz fazla ama sonradan öğrendik ki, giriş kapılarında shuttle minibüsler işliyor, neyse ki dönüşte bindik de, çocukla filan iyice rezil olmadan aracımıza ulaştık.
Yine de bir günü değişik geçirmek için gitmek isteyene gitme diyemeyiz. Kısaca gezdik gördük, biz bi daha gider miyiz? Hayır gitmeyiz. Birazcık zengin işi festival kısacası. Gidemeyenler üzülmesin devasa bi kayıp değil. :)) Meraklısı için de bu video ile paylaşalım dedik, kaçırdım diye üzülmeyin sıkıştırılmış videomuzu izleyin😉
Beğenirseniz bi çıtır aboneliğinizi alalım, yok beğenmezseniz de canınız sağ olsun, bi abonelik sizden kıymetli değil.😊

17 Eylül 2019 Salı

MotoHayat

    Merhaba.
    Bu yıl bu bloğun 10.yılı, kutlama yazısını takip edenler okumuştur.
    Son yıllarda eskisi kadar faal olmadığımı, çokça yazmadığımı da eskiden takip edenler farkediyordur.
    Gerçekten de son zamanlarda neredeyse sanal aleme harcadığım zamanın (ki bu çok kısıtlı bir zaman hala) tamamını youtube kanalıma ayırarak geçiriyorum. Youtube kanalımın adı en başta bloğun adıyla aynıydı, sonra baktım ben sadece motosikletten bahsedersem sıkılacağım, motosiklet ve deneyimler yaptım, ama baktım ki hala orada kocaman motosiklet yazıyor, oysa ben hem motosikletten hem de hayatın her alanından aklıma estikçe paylaşımlarda bulunma hevesindeyim, bu sebeple son olarak (ve umarım kalıcı olarak) kanal ismini değiştirdim, artık youtube kanalımın adı:  MotoHayat
    MotoHayat dememin sebebi, hem motosikletten hem de hayattan bahsedecek olmamdır, o sebeple kanala Motosiklet Üstü Hikayeler diye bir dizi koydum, motosiklet selesinden ama motosiklet dışı hikayeler anlatmaya çabalayacağım çünkü. O sebeple Gezdik Gördük diye bir bölüm var mesela, motosikletsiz gezilerden ufak ufak paylaşımlar koymak için. Belki daha ileride, hani işi biraz daha amatörlükten çıkarabilirsem, oturup kamera karşısında bir şeyler de anlatabilirim ama sanırım daha o aşamaya gelene dek çoook ekmek yemem lazım. Hep dediğim gibi amatörce ve acemice denemelerle ilerliyorum, içeriği dolu tutmaya çalışacağım, saçma sapan boş muhabbet yapmamaya özen göstereceğim. Umarım beceririm.

    Bundan böyle bu blogdaki paylaşımlarımın da geneli kanaldakilerle koşut olacak gibi.
    Bu sebeple buradan da duyurmadan edemedim. Daha önce de değindiğim gibi youtube'da şimdilik sadece amatörce bir şeyler yapmayı deniyorum, takip eder beğenirseniz, kimbilir belki abone filan da olursanız, benim de heves ve azmim sürerse devam ederim, beğenmeyenin de canı sağ olsun.

    Gelsin bakalım MotoHayat, hayata ve motosiklete dair benim bakış açımdan paylaşımlarla yürüyelim...

Nice Yollara.


10 Eylül 2019 Salı

MIDNIGHT İLE 10.000 KM. (DOMİNAR 400 10 BİN BAKIMI)

   Merhaba.
   Dün itibariyle Dominar 400'umle de ilk 10.00km'yi devirdim, hem de tam servisin kapısından bakım için girdiğimde takometre tam 10.000 km gösteriyordu. 😃
    Açıkçası bakımın kendisinden çok fiyatı etkiledi beni. 2019 Eylül ayı itibariyle 390 tl'cik verdim periyodik bakıma. Eskiden otomobil bakımlarına bu paraları verirdik, şimdi motosiklete verir olduk ki otomobilde iki katı oldu bu rakamlar hatta markaya göre 3 katı filan da oluyor otomobilde.

Neyse bakımda klasik şeyler oldu,
- Yağ
- Yağ filtresi
- Yağ süzgeci
- Hava filtresi değişti (ki değişmedi henüz çünkü servislerde de fabrika da da filtre yokmuş, 1 aya gelecek ve değişecez)
- Zincir temizleme yağlama
- Zincir bolluğu kontrolü.

Klasik şeyler yani.


10.000 km sonra Dominar'la aram nasıl, bir sorun var mı?

   Midnight'ın en ufak bir sorunu yok, hala memnun olarak kullanıyorum. Açıkçası titreşimi dışında da olumsuz denebilecek bir yanı yok, ki titreşimi de artık beni çok etkilemiyor alıştık sanırım.

   Bir sonraki 10.000'e kadar (yani 20k'ya) sanırım artık teknik bir şeylerden filan bahsetmeyeceğim.
Dominar sıkıntısızca beni işe götürüp getirmeye devam ediyor.
   5000km'den bu tarafa ekstra olarak sadece orta sehpa taktım motora. Çok da iyi iş görüyor.

   Uzatmayayım, Dominarla hala mutlu mesut bir beraberlik yaşamaktayız.
   Darısı olmayanların başına...

Nice Yollara!

                                                 Meraklısına bir de videomuz var konu ile ilgili:

2 Eylül 2019 Pazartesi

BAJAJ DOMINAR 400'DE TİTREŞİM (VİBRASYON) AZALTMA / Benim yaptıklarım / VİDEO

DOMINAR 400'DE TİTREŞİM AZALTMA TAKTİKLERİ.
İŞE YARIYOR MU, YOKSA HİKAYE Mİ? Dominar 400'de malum titreşim (vibrasyon) var.
Ben kendi çapımda neler yaptım ve işe yaradı mı, youtube kanalımda onu anlatmaya çalıştım.

Buyrun:

24 Ağustos 2019 Cumartesi

YAKANLARA... / Konu Dışı (Ya da tam içi)

   Bir ülkenin dağlarını, ormanlarını yakanlar, o ülkenin çocuklarının geleceğini yakıyor demektir.
Arka arkaya ve çoğunluğu turistik bölgelerde olmak üzere ormanlar, dağlar yanıyor, bu yangınların bu bölgelerde çıkıyor oluşu manidar, akla hemen rantı, çıkarı, parayı, üç kağıdı getiriyor.
 Kazdağlarında ağaç katliamı yapanlara, İzmir Limontepe'yi yakanlara, Muğla'nın ormanlarını yakanlara, bilumum kundakçıya, sabotajcıya, halk düşmanı, doğa düşmanına lanet olsun. Orman yakmak, ağaç kesip katletmek de insan öldürmek kadar katilliktir, vatansever hiç kimse bunu yapmaz, yapıyorsa şerefsizdir, insanlıktan çıkmıştır. Bir gün paranın yenmeyeceğini anladığınızda her şey için  çok geç olacak, lanet olsun paranıza da, rantınıza da.

                                                  Objektif bizim yerimize söylesin biz susalım.

7 Ağustos 2019 Çarşamba

AZ OKUYANLAR ÜLKESİNDE 10 YILI DEVİRDİK.

 


   Tam 10 yıl önceydi, 2 Ağustos 2009 yılında, henüz YBR 125'imi yeni satmıştım ve o zaman motosiklete o kadar uzun ara vereceğimi bilmeden, motosikletsiz günlerimde hem kendi yaptıklarımı anlatıp arşivlemek, hem de kendime link kütüphanesi gibi bir mecra yaratmak amaçlı bu bloğu açmıştım.
   Şimdi 10 yıl sonra geriye dönüp baktığımda çokça popüler olmasa da bir çok kişiye faydası dokunduğunu düşündüğüm bir iş yaptığımı anlıyorum. Zira bazı geri dönüşler gerçekten de suya yazı yazmadığımı, bir kaç kişiye bile olsa faydası olduğunu düşündürtüyor bana bu bloğun.
   10 yıl içinde zaman zaman küsüp bir daha yazı yazmama kararları da verdim, ısrarla ama ısrarla ille de ayda bir kez de olsa bir şeyler yazmam gerektiğini de düşündüm. Öyle ya da böyle, aldığı az hit rakamlarına rağmen, kendim için arşiv oluşturayım diye başladığım ve yazarken de bir anlamda terapi olduğum bu mecrayı ayakta tutmayı başardım. Bu zaman zarfında blog, motosiklete verdiğim uzunca arada, beni motosiklete de yakın tuttu, bazı gerçekleri motosikletten ayrıyken daha net görmemi de sağladı. Her şeyden önce çok sevdiğim yazma işinde pratiğe devam etmemi sağladı. 
    10 yıl önce 3.motosikletim olan Yamaha ybr 125'e binerken, henüz 7 yıllık evli bir adamdım, şimdi 17 yıllık evli ve gelecek ay ilkokula başlayacak bir de çocuğu olan bir babayım. Hayat acı tatlı pek çok sürpriz de yaptı bu süreçte ama işin muhasebesinde rahatlıkla tatlı yanların bu bilançoda daha ağır bastığını en azından son 10 yıl için söyleyebilirim. Tabii ki bu süreçte memlekette de pek çok acı ve tatlı şeyler oldu, belki memleketin bilançosu benim kişisel bilançom kadar da iyi değildi bu 10 yılda ama, yine de ben de memleket gibi ayakta kalabildim ve tabii blog da.
   Bu 10 yılda öyle ya da böyle buraya gelip benimle yazdıklarımı paylaşan, okuyan yorum yapan yapmayan, beğenen beğenmeyen her ziyaretçiye de tek tek teşekkür ederim, bir şekilde ben burada paylaştıklarımla onların hayatlarından geçmiş oldum, küçücük bir zaman diliminde de olsa, yüz yüze olmasa da etkileşimde bulunmuş olduk, bir teşekkürü hak ediyor bu bloğu okumak zahmetine giren herkes.

   10 yılı devirdik pekiyi de bundan sonra ne olacak? Açıkçası son 6 aydır çok ama çok amatörce de olsa blog adına bir youtube kanalı açtım, ama bu kısa zaman zarfında o kanalın da tıpkı bu blog gibi dallanıp budaklanacağını hissedeyazmış durumdayım. Bu sebeple ismini bile değiştirip Motosiklet ve Deneyimler yaptım, çünkü orada tamamen motosiklete odaklanmak yerine içinden motosikletin de geçtiği bir ortam oluşturma gayreti içindeyim. Fırsat bulduğumda artık o kanala daha fazla zaman ayırıyorum açıkçası, ama bu asla bloğun sona ereceği ya da kapanacağı anlamı taşımıyor, bilakis blogda da oradaki videoların bir kısmını en azından motosikletle ilgili olanlarını ara ara paylaşmaya başladım bile. Zaman ve 10 yılda ancak 150 bin kadar hit alabilmiş olmak bana yazılı olan yerine görsel olanın en azından çoğunluk tarafından daha fazla tercih edildiğini gösterdi, keşke tam tersi olsaydı, benim gibi okumayı, kitapları seven biri için çok daha güzel olurdu bu, ama maalesef memleketimin gerçeği bu. Okuma oranımız düşük, üstelik bence sadece kitap okuma oranı da değil genel anlamda herhangi bir şeyi okuma oranımız da düşük memleket insanı olarak. Oysa insani kalkınmışlığın önemli göstergelerinden biri, ülkelerin okuma, kitap okuma oranlarıdır. Maalesef biz memleket olarak bu düşük okuma oranlarının sonuçlarını da acı şekilde yaşıyoruz. Ama sosyolojik gerçek de bu. Bu amaçla ben de ufak ufak paylaşma azmimi ve heyecanımı youtube'a (çok geç de olsa) taşıdım, şimdilerde blogdan ziyade orada amatörce de olsa at oynatmayı deniyorum.
   Bu blog benim ilk göz ağrım, motosiklet işini hem anlatma hem anlama yerim, o sebeple ara ara da olsa ilk günlerdeki hız ve heyecanla olmasa da anlatmaya devam edeceğim, taa ki bir gün google blogger'ı imha etmeye karar verene dek.

    Az okuyanlar ülkesinde çokça okuyup, uzun uzun da yazan biri olarak, bir deniz yıldızını daha kıyıdan denize atmaya devam etme çabasını sürdüreceğimi, bundan vazgeçmeyeceğimi belirterek sözlerime son vereyim.
   Buraya kadar sıkılmadan okumuşsanız zaten siz de benim gibi okumaktan korkmayan birisiniz demektir, saygıyla eğiliyorum önünüzde.

Herkese selam, saygı ve sevgilerimle. 
Yeni 10. yıllarda görüşmek dileği ve azmiyle..

Nice yollara!

Çağrı Ö.


19 Temmuz 2019 Cuma

MOTOSİKLET ÜSTÜ HİKAYELER

"Motosiklet üstü hikayeler" ya da "Motosiklet ötesi hikayeler" diye bir seriye başladık youtube kanalımızda. Motosiklet tepesinden ama motosiklet dışı hikayeler bunlar hatta sadece hikayeler değil, ahval, şerait ve de dert yanmalar da dahil. Sizler de yorumlarınızla düşüncelerinizi paylaşabilir, katkıda bulunabilirsiniz. Amatör bir ruhla çekip paylaşıyoruz, beğenirseniz bi aboneliğinizi bi like'ınızı alırız efenim. Beğenmeyenin de canı sağ olsun!
İlk 3 hikaye aşağıda.







11 Temmuz 2019 Perşembe

İZLEDİĞİM EN İYİ 5 MOTOSİKLET FİLMİ (video)

 
    Youtube kanalımızda ufak ufak denemelere devam ediyoruz. Son olarak aşağıya da eklediğimiz izlediğimiz ve en çok beğendiğimiz 5 motosiklet filmine dair bir video yayınladık efenim.
    Amatörce, kısıtlı imkanlarla denemelere devamdayız... Beğenmeniz umuduyla... Beğenmeyenin de canı sağ olsun! 😃😄


2 Temmuz 2019 Salı

DOMİNAR 400, GÖSTERGEDEKİ SERVİS ANAHTARINI KALDIRMAK.


Bu işi M (mode) ve S (set) tuşları ile yapıyoruz.
Öncelikle kontağı açıyoruz ama motosikleti çalıştırmıyoruz.
Mode tuşu ile TRIP2’ye geliyoruz. İşlemi TRIP2’de iken yapıyoruz.
Ancak burada önemli bir püf noktası var, o da şu: 
Motorun kontak anahtarını çevirdiğiniz anda TRIP2 tuşuna basılı tutmaya başlayacaksınız, bunun için de motosikleti önceden açıp TRIP2’ye alın ve kontağı kapatıp tekrar açarken hemen daha o devir sayacı yükselirken M tuşuna basılı tutmaya başlayın ve 10 ila 15 sn kadar bekleyin. Ekrandaki servis anahtarının yanıp söndüğünü görünce elinizi M’den çekip bu kez S tuşuna basılı tutmaya başlayın, yine bir 10 – 15 sn. sonra anahtar silinecek ve ekranda bir sonraki bakım km’si görünecek. 
İşlem tamamdır, motoru çalıştırıp gidebilirsiniz ya da kapatıp eve dönün J

Videolu anlatım yakında....


Bu arada ben bunu niye mi anlattım?
Bugün işe gelirken motosikletimin göstergesinde servis anahtarı belirdi, oysa henüz 8450 km'de idi, yani periyodik bakıma 1000 km daha vardı. Yağı suyu kontrol ettim hepsi yerinde, ikaz ışıkları da yanmıyor, muhtemelen yazılımsal bir durum bilemiyorum. İnternette biraz araştırınca aynı km'lerde başka Dominarlarda da anahtarın belirdiğini yazanlar olduğunu gördüm. Bu sebeple henüz motosikletini yeni alanların başına gelirse ve o anahtarı benim gibi kitapçığı okuduğunda kaldırmayı beceremezlerse diye yazayım istedim. Zira ben birden fazla kez kitapçıkta tarif edilen şeyleri yapsam da anahtarı kaldıramadım, meğerse  yukarıda anlattığımı yapmam gerekiyormuş, onu da yotube'de Hint kardeşlerimizin paylaşımları sayesinde öğrenmiş oldum.

BAŞLANGIÇ / Vlog'a başladık efenim...


    Blogumuzun youtube kanalını da kurmuştuk ve ara ara paylaştığımız videoları burada da duyuru mahiyetinde konu ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde yine amatörce moto-sohbet mahiyetinde bir de vlog'a başladık efendim, beğenilir, beğenilmez bilemiyorum ama azimle ara ara "videolu günlük" niyetine çekmeye devam edeceğiz, motovlog demek istemiyorum çünkü motosiklet selesinde olsa da farklı konulardan da dem vurmayı deneyeceğim, bu sebeple sadece vlog dedim.
    Bu ilk çekimimiz oldukça amatörce ve ses kalitesi de pek iyi sayılmaz ama yine de bir ilk video olarak paylaşalım dedik. İzlemek için aşağıdaki videoya tıklamanız yeterli, destek olmak içinse abone olmak ve yandaki zile tıklamak zor bir şey değil tabii, olmazsanız da canınız sağ olsun. devasa beklentiler içinde değiliz, keyfe keder amatör ruhla deniyoruz. :)


ORDU TEXAS BELGESELİ (MUTLAKA İZLEYİN!)

    Motosiklet kullanan herkesin mutlaka izlemesi gereken bir motosiklet belgeseli, daha önce blog'da fragmanını yayınladığımız ama belgeseli biraz gecikmeli yayınlanan Ordu - Texas nihayet yayında.
Ordulu Osman Gürsoy'un hikayesi adeta yerli "efsane adam" hikayesi. 19 kez vespa skutır ile Londra İstanbul arasını geçmek, o da yetmezmiş gibi Amerika turuna çıkmak, inanılmayacak ama gerçekleşmiş bir iş. Ve bunu bizden birinin yapmış olması ayrıca gurur verici bir şey.
Belgesel'in yapım ve yönetimi de bir motosiklet sevdalısı olan Tolga Başol'a ait, tanıyanlar onu Ride Must Go On sitesi ve kanalından hatırlayacaktır.

Belgeseli aşağıdaki Tolga Başol linkinden izlemenizi öneririm, onca emek için kendi linkini seçin izlemek için bence:

25 Haziran 2019 Salı

EMNİYET ŞERİDİNDE SÜRMEK SERBEST Mİ? (Video)

   Kimimizin çok iyi bildiği, kimimizin bihaber olduğu ya da net bilmediği konu, " Motosikletliler emniyet şeridinde sürebilir mi? " konusu hakkında bir kaç kelam eyledik. Tabii ki yasal olarak tıpkı diğer tüm taşıtlar gibi sadece zorunlu hallerde emniyet şeridi kullanabiliriz, bunun dışında sürekli emniyet şeridinden sürmek motosiklete de yasak, pekiyi de neden ben de dahil emniyet şeridini kullanıyoruz, amatör bir ruhla açtığımız bloğumuzun video kanalında anlatmaya çalıştık.
   Buyrun:


30 Nisan 2019 Salı

Biz gariban motorcuyuz 125cc ile de doyarız.

(Eskilerden, taa 2009'dan bir yazı...)

     
Parktayım, çay içiyorum. Motosikletim de tam karşımda. Simit de var, oh mis. Çok da tazeymiş simit. Zaten cebimde de simitle çay dışında yemeğe verecek para yok. Neyse ki motorumda hala benzin var. Hava hafif rüzgarlı, güneş de var, oh ne ala, daha ne ister insan. Parkın ağaçlarında asılı eski püskü hoparlörlerden müzik yayını da var. Aman aman, her şey tam keyiflik. Eh fukara keyfi de bu kadar oluyor işte, olsun çayın demli olması bile mutluluk sebebi bu ahval ve şerait içinde. 

     Az sonra tam benim motorumun yanına başka bir 125cc geliyor. Üstünden inen kara kuru, kavruk genç beni ne aralık görmüş bilmiyorum ama sanki bana doğru seyirtiyor. Evet yanılmamışım bana doğru geliyor. Üstümden başımdan anlamış olmalı diyorum içimden. İyice yaklaşınca: 

- Abi motor senin mi? diyor
- Benim kardeş, hayırdır?
- Abi ben de bundan almak istiyorum da, bir kaç şey soracaktım.
- Yav sende zaten 125cc var, işte bu da aynı, napacan bundan alıp?
- Öyle deme abi bizimkisi Çin işi, artık dökülmeye başladı, deyip devamla saydırıyor bir sürü soruyu. Kaça aldın, memnun musun, hızı nedir, sorun çıkartıyor mu v.s. v.s.
Aradığı tüm cevapları alınca rahatlıyor. 

- Kesin kararlıyım abi, yaz çıkmadan şu külüstürü bi satarsam alacam.
- Valla al ama 125cc'den inip 125cc'ye bineceksin ona göre, çok şey bekleme, diyorum.
Yüzünde hüzünlü bir tebessümle,
- Biz gariban motorcuyuz abi, 125cc'den fazlası bize gelmez zaten, diyor.
Bir tuhaf oluyorum,
- Haklısın diyorum, inşallah bir gün daha güzellerini de alırsın!
- Sağol abicim, çok teşekkür ederim ilgilendiğin için, rahatsız ettim, kusura bakma, diyor.
- Estağfurullah, ne rahatsızlığı, otur bi çay ısmarlayayım.
Yine hafiften tebessümle,
- Çok sağol abi, gideyim, iş güç var, diyor.
- Peki, diyorum. 

     Selam veriyor ve yavaş yavaş parktan çıkıyor. O giderken kulak kabarttığım parkın eskimiş hoparlörlerinden "Gönlüme bir ateş düştü, yanar ha yanar, yanar / Ümit gönlümün ekmeği umar ha umar, umar!" diyen Cem baba'nın sesi yükseliyor. Sanki onu yolcu ediyor arkasından. İstesem bu şarkı çıkmazdı, diyorum kendi kendime. Yüzümde az önce onunkinden devraldığım hüzünlü tebessümle çayımdan son yudumu alıyorum. Rüzgar ağaçlardan düşen yaprakları havaya kaldırıyor, güneş dallar arasından ışıklarını üstüme nişanlıyor. Bir çay daha içmek istiyorum, "bu da onun yerine olsun" diyorum. Hayatta hep onların yerine başkaları yaşamıyor mu zaten...

Çağrı  Ö.
18 Mayıs 2009 




29 Mart 2019 Cuma

Motosiklet Hakkında Yeni ve Terso Düşünceler 2 (ya da Motosiklet ve Motorculuk Üzerine Değinmeler 2)

Motosiklete binmek bize her şeyi yapabilme hakkı vermez. İğneyi kendimize batırmayı da bilmek lazım. 
    İzlediğim bir video beni bu yazıyı yazmaya itti açıkçası. Aşağıya kendimden de ders niteliğinde bir hikayeyle bir kez daha motosiklet ve motorculuk üzerine değinmeler yazayım dedim.
    Bilhassa trafikte olmak üzere, zaman zaman dikkat ediyorum, sosyal hayatta da bazı motosiklet kullanan insanlar, sanırım motosiklete binmenin kendilerine her şeyi yapabilme hakkı verdiğini sanıyor. Bir kere motosiklete biniyoruz diye sürekli mağdur ya da masum olan biz değiliz bunu unutmayalım. Motosiklete binmek ne bize trafikte ekstra ve pozitif ayrımcı haklar tanır, ne de başkalarına karşı istediğimiz gibi davranma, kafamıza göre takılma hakkı verir.

    Özellikle youtube'daki video bloglarında kimi zaman akla hayale gelmeyecek şeyler yapıp sonrada bunları haklı çıkartmak istercesine anlatan ya da sergileyenleri izledikçe şaşırıyor insan. O yüzden son zamanlarda kendimi "motorcu" olarak nitelemekten vazgeçtim, sadece motosiklet sürücüsüyüm, motosiklet kullanıcısıyım diyorum. "Motorcu" etiketini kendimize yapıştırdığımızda sanki kamu görevlisi ya da daha da ileri giderek bir süper kahraman olmuyoruz. Bizler de sadece birer taşıt sürücüsüyüz yasal olarak, hepsi bu. Ne motorumuzu kafamıza göre istediğimiz yere park etme hakkımız var, ne de trafikte istediğimiz gibi gitmeye iznimiz. Tamam kabul ediyorum özellikle de İstanbul gibi büyük şehirlerde - ben de dahil - pek çoğumuz emniyet şeridinden, duran ya da çok yavaş ilerleyen trafikte aralardan sürüyoruz ve açıkçası polis memurları da muhtemelen trafik kaosunun farkında olarak buna göz yumuyorlar. Eyvallah, bu zaten motosiklet için kaçınılmaz bir durum, bunu yapamayınca zaten otomobile binmekten - en azından sıkışık trafikte - bir farkı kalmıyor motosikletin. Ancak bu yapabildiğimiz ve göz yumulan şey bile normalde yasal değilken, bizler bir de sanki sırf motora biniyoruz diye özel ayrıcalığımız varmış gibi davranırsak, o zaman motosiklete binmeyenlere haksızlık etmiş olmaz mıyız?


    Her birimiz tıpkı diğer insanlar gibi yasal zorunluluklar dahilinde yaşamak durumundayız. Mesela apartmanda yaşıyorsak motosikletimizi nereye park edeceğimizi apartmanın diğer sakinlerini de düşünerek planlamalı, gerekirse (ve varsa) apartman yöneticimizden izin alarak park etmeliyiz. Yoksa "benim motosikletimi çalarlar, ben ille de şuraya koyacağım" ya da "motosikletime çadır otopark alıp binanın bahçesine koyacağım" deme şansımız yok, buna yasal hakkımız da yok zaten. Aynı şekilde binamızdaki diğer ikamet edenlerin de yok.
    Veya motosikletlerimizi pek çoğumuz kaldırımlara çıkartıp, bir direğe ya da başka bir yere bağlayabiliyoruz, bunu zaman zaman ben de yaptım, yapıyorum, ama unutmayalım aslında bunu da yapmaya hakkımız yok, zira o kaldırım herkesin ortak kullanım alanı. (Ki aynı şekilde kaldırımda motosiklet sürmemiz de yasal değil zaten.)
 
    Geçmişte yaşadığım ve haksız olmama rağmen boş yere çok öfkelendiğim bir olayı anlatayım.
Ybr125'im varken şimdiki gibi otoparkı olan bir binada yaşamıyordum ve haliyle motosikletimi sokağa, daha doğrusu kaldırıma park ediyordum. Tabii güvenli olabilmesi için de binamın altındaki deponun demirden kepenklerine zincirliyordum motosikletimi, tabii bunu yaparken depo sahibinden izin almıştım. Ama günlerden bir gün depo sahibi, zaman zaman mal indirip çıkarırken motosikletimin onlara engel olduğundan şikayet etti, motoru başka bir yere koymamı rica etti. Bunu duyduğumda içinde bulunduğum çaresizliğinde etkisiyle çok sinirlenmiştim. Tabii ki komşuma yansıtmadım ama motoru koyacak bir yer ararken habire küfür ediyordum. Oysa eşim benim aklımı başıma getirdi: "Neden kızıp küfrediyorsun ki, normalde zaten oraya koyma hakkın mı vardı, depo sahibi sana en başta hayır koyma deseydi, ne yapacaktın?" dedi. Çok da haklıydı. Üstelik ben aşağıda motorun tepesinde kaldırımda yer bakınırken bu söylenmelerimi depo sahibinin karşı binada oturan oğlu duymuştu ve yanıma geldi, hani o anda bir kavga çıkması işten bile değildi. Ama komşumun oğlu da adeta bana bir insanlık dersi verip mahçup etti: "Abi ne diye kızıyosun ki, biz sana bunca zaman depomuzun önüne hatta kepenklerine motorunu zincirlemene izin vermişiz, şimdi bize sıkıntı verdiği için koyma diyoruz, getir karşı binaya benim evin önüne koy, normalde zaten şikayete hakkın yok ki" dedi. İyiden iyiye utanmış "hık, mık" deyip, o esnada bir de çocuktan özür dilemek zorunda kalmıştım. Sonrasında motorumu bu kez karşı kaldırımda giriş kat dairesinden izin alarak onun pencere demirlerine zincirlemeye başlamıştım, üstelik orada yaşayan teyze de motoruma gün içinde benden çok bakar olmuştu. Yani öfke değil sağduyu kazanmıştı aslında ve ben mahçup olmuş, kendimi de haksızca öfkem için çok ayıplamıştım.
    O zaman tabii daha gençtim, motosiklet işinde de yeniydim ve öfkeme çok daha kolay teslim oluyordum, ama haksızdım, sırf motosiklet sahibiyim diye kafama göre takılmak arzusundaydım, bu güzel dersle aklım başıma gelmişti.

    Yani dostlar, sevgili motosiklet kullanıcıları, hiç birimizin motosiklete biniyoruz diye trafikte ve sosyal hayatta ayrıcalığımız yoktur, kimseye öfkelenmeye, kendimize ekstradan avantaj istemeye hakkımız yoktur. Bunu bilerek motosiklet sürer ve motosikletli bir hayat sürersek belki de sıkıntılarımızı ve başkalarına yaşattığımız sıkıntıları da azaltabiliriz, ne dersiniz.

    Çok uzattım yine, ama iğneyi kendimize batırmadan hemen başkalarını, diğer araç sürücülerini ya da motosikletle alakası olmayan diğer insanları suçlamayalım, kızmayalım. Haklıysak hakkımızı sonuna kadar arayalım, ama motosiklet sürüyoruz diye de kendimizi hep ve her zaman haklı sanmayalım.

Nice Yollara!

26 Mart 2019 Salı

12 YAŞINDAKİ YERLİ MALI MOTOBOTLARIMIN SON DURUMU.

"Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı" demek için değil ama, hani yerli yapım bir motosiklet botunun 12 yıl sonraki durumunu anlatmak için bir video çekmiştim, buradan da paylaşmak istedim. İlk çıktığı zamanlarda aldığım Motobot marka Türk Malı botlarımın bunca yıl sonraki durumu, arz ederim😄:  


24 Mart 2019 Pazar

MOTOSİKLET SÜRERKEN NE GİYİYORUM…


   Motosiklete ilk binmeye başladığımdan bu yana yani aşağı yukarı 12 yıldır, her zaman koruyucu kıyafetlerimi giyerek binmişimdir ama ilk zamanlara kıyasla artık çok daha koruyucu giyiniyorum galiba. Yıllar önce henüz motosikletim bile yokken ve almak için yanıp tutuşurken, kafama sadece bir kask takmanın yeterli olduğunu sanıyordum. Hatta onu da yarım ya da çeneden açılır almak en mantıklısı sanıyordum. Neyse ki henüz motosiklet almadan Reşat Arbaş’ın Motosiklet Teorisi kitabını alıp okuyup bazı gerçekleri öğrenmeye başladım, aynı şekilde adını anmaktan çekinmeyeceğim motosiklet.net sitesini de tanımış ve oradan bu giyim kuşam hatta ilk motosikletin nasıl bir model olması konusunda pek çok bilgi edindim. Zamanla bolca kitap okumalar, motosiklet sitelerinde gezinmeler derken bu motosiklet işinde koruyucu kıyafetsiz motosiklete binmemenin önemini daha motosiklet almadan anlamış oldum. Ve gerçekten de motosikletten önce kaskımdan montuma, dizliğime ve eldivenime hemen her şeyi edinmiştim.

KASK
   Buna rağmen yine de mesela ilk kaskımı çeneden açılır almıştım. Nedense full face kasklar bana çok kullanışsız gelmişti o günkü mantığımla. Oysa ne kuryelik yapacaktım ne de motosiklet sürerken zırt pırt kask çıkartacak bir durumum olacaktı. Ya gezmek amaçlı ya da işe gidip gelmek amaçlı sürecektim motosikleti, her ikisinde de yolda kaskımı sık sık çıkartmam gerekmeyecekti. Buna rağmen full face bir kaskın çene açılır bir kasktan çok daha güvenli olduğunu biraz daha sonra anlayacaktım.
Ama her şeye rağmen çene açılır da olsa ilk kaskım en azından yarım kask değildi. Alınmış alınmıştır deyip bu kaskı 2,5 yıl kadar da kullandım. Ama sonraki kaskım ve bugüne kadar aldıklarım da hatta eşime aldığım kasklar da hep full face yani tamamen kapalı kasklar oldular. Bu kaska alışınca zaten bir daha çene açılır kask almak aklınıza bile gelmiyor. Son iki yıldır 2 adet kask kullanıyorum biri güneş vizörsüz kışlık full face, diğeri içinde entegre güneş vizörü olan yazlık full face.(Markaları bilinen orta seviye kasklar diyebilirim.) Ve kask konusunda da aldığım her kask bir öncekinden daha kaliteliydi diyebilirim.

MONT
   İlk kaskımı aldıktan sonra mont arayışına girmiştim, düşüncem (bütçemi de önemsediğim için) dört mevsim bir mont alıp bu işi tek montla halletmekti. Nitekim ilk montumu göğüs ve kollarında yazın açılıp yazlık hale getirilsin diye fermuarları olan omuz dirsek ve sırtta korumaları olan bir modelden seçmiştim. O mont sayesinde esasında dört mevsim mont diye bir şey olmadığını, olsa olsa böyle bir montun yaz hariç diğer üç mevsimde kullanılabileceğini anladım. Evet açılabilir pencereye dönüşen göğüs ve kolun üst kısmında fermuarları vardı ama yazın montla terleyip bir de bu fermuarları açınca ciğerleri üşütmemek işten bile değildi. Bir yaz kullandıktan sonra bu montumu (çok sevmeme ve iyi bir Alman markası olmasına rağmen) elden çıkarttım. Ve kışa girerken yine bir Alman markası kışlık full korumalı bir uzun turing mont ve yaza girerken de belli kısımları çift kat örme file omuz dirsek ve sırt kısmı ise kevlar ve full korumalı olan aynı markanın yazlık montunu aldım. Hatta bu yazlık montumun sırtında racerlarınki gibi bir hörgüç de konulmuştu. Bu iki montumun yanı sıra Avrupa’da yaşayan abimin getirdiği bir deri bir de yazlık iki adet daha montum oluverdi birden. Böylece kendi aldığım montları en azından yaz için dolaba kaldırıp sakladım ve öncelikle bu hediye montları kullandım ki onlar da oldukça kaliteliydi. Zamanla daha çok kendi full korumalı montlarımı kullanır olduğum için hediye montları da ihtiyacı olanlara verdim. Şimdilerde bir kışlık ve bir yazlık olmak üzere iki adet montum var ve her ikisi de full korumalı.

PANTOLON
   İlk motosikletimi kullanırken kış gelince kışlık montun ardından bir de kışlık aynı markanın full korumalı pantolonunu aldım, pantolon o kadar rahat ve kaliteli çıktı ki halen bu pantolonu kullanıyorum.(tabii başka bir pantolonum daha var). Kışlık motosiklet pantolonu beni o kadar rahat ettirmişti ki, keşke yazın da böyle bir pantolon giyebilsem, dizlikle uğraşmasam diyordum ama ne yazık ki en azından sık sık işe git gelde böyle bir pantolonu kullanmak çok sıkıntılıydı, çünkü bir kere iş yerimde giyinip soyunabileceğim kendime ait bir odam yoktu, ancak tuvalet kabininde ya da motosikletimi park ettiğim yerde bunu yapabilirdim ve bu da günlük kullanımda çokça zahmet, hele hele yazın terlemek anlamına geliyordu. Bu sebeple işe gitmek için kışın motosiklet pantolonumu kullanabilsem de yazın içindeki kışlık içliğini söksem bile kot pantolonun üstüne ekstra pantolon giymek sırılsıklam terlemek anlamına geliyordu. O yüzden dizlik tercih etmeye başladım hatta üç mafsallı neredeyse diz üstünden bileğe kadar inen bir dizlik aldım. Motorsuz günlerimde sattığım için o kadar pişmanım ki bu dizliği. Şimdilerde ise işe git gel için en azından yılın 3 mevsimi yanlardan fermuar ve cırtla açılıp kapatılabilen pratik bir pantolon aldım. Normal pantolonumun üzerine onu giyiyor ve işe vardığımda otoparkta bile hemen yanlarından cırtını, fermuarını açıp, çıkartıp çantama koyabiliyorum. Tatil günlerimde ise yine 3 mevsim 12 yıllık hala sapasağlam olan ilk pantolonumu giyiyorum. Zaten bu 12 yıllık dediğim pantolon ve montlarım da 6 yıl kadar motosiklete ara verdiğim ve bu arada sadece birkaç kez test motosikleti sürmek için kullanıldıklarından oldukça iyi durumdalar hala. Tabii yağmurda çokça kullanmamış olmanın da etkisi var bunda. Ayrıca belirteyim, bu ürünler hep Alman malı, bu konuda Almanların oldukça kaliteli iş çıkarttıklarına bizzat şahit oldum diyebilirim. Elden çıkarttığım diğer 3 montum da Alman markası idi ve hepsi çok kaliteli idi. Diğer markalar kötüdür anlamı çıkmasın, benim Alman markalarındaki memnuniyetimi belirtmek istedim, şüphesiz bir çok başka milletin de sağlam markaları var, hatta yerli malı motobot'umu da yazdım aşağıya.

BOT
   Pantolonla hemen hemen aynı zamanlarda bir de kışlık motosiklet botu (hatta çizmesi denebilir) aldım. Yerli malı ama oldukça iyi iş gören, korumaları olan, altı kaymaz bir bottu bu. Markasını da vereyim, o zaman henüz ilk kez Türk Malı olarak üretilen bir motosiklet botu olan Motobot. Bugün 2, hatta 3 adet botum daha var ama motobotlarımı da gündelik kısa sürüşlerde hala kullanırım, eskidiler ama koruyucu kısımları, fermuarı v.s. hala sapasağlam duruyor, altları hala kaydırmıyor. Hatta bu botlarla ilgili bir video da çekmeyi düşünüyorum bunca sene sonundaki durumlarını anlatmak için. Hani pek çok aşırı pahalı yabancı ürünlerle kıyas yapılabilsin diye düşünüyorum bu videoyu. En kısa zamanda çekip bloğa da koyacağım. İstediğinde bizim insanımızın da nasıl kaliteli iş yapabildiğinin güzel bir örneği bana göre Motobot. (Bir zamanlar Sümerbank vardı, ben yaştakiler ve bilhassa memur çocukları ile orta ve alt gelir seviyesindekiler iyi bilir, orada görüntüsü muhteşem olmasa bile acayip sağlam botlar olurdu, Motobot bu anlamda Sümerbank üretimi gibi diyebilirim.)
   Motosiklete bir süre ara verdikten sonra yeniden başladığımda yazları çokça terleten eski motosiklet botlarımı işe git gelde kullanamayacağımı gördüm. Açık söyleyeyim kimi zaman tedbiri elden bırakıp Temmuz, Ağustos gibi aylarda sadece spor ayakkabı ya da yazlık trekking botu ile de işe gittim. Evet doğru değildi ama maddi imkanlarım da bot almamı engelliyordu o ara. Sonra en azından havalar soğuduğunda giymek için oldukça kaliteli ve kalınca bir asker postalı satın aldım, hani askere gidenler bilir, subay botu dediklerinden. Bu postallar o kadar iyi imal edilmişti ki ne su geçiriyorlar ne de altları kayıyordu.(Tam Sümerbank üretimi gibi yine) 2 kış onları kulandım hatta pantolonun üstüne bir de tozluk takınca soğuk ayaklarımdan giremiyordu. Yerli malı bu postallarımın da markasını gönül rahatlığıyla söylebilirim, Yeşil Kundura'dan almıştım. Mağazasında işçi postalı olarak geçiyordu. Halen gayet yeni ve sağlam duruyorlar. (Fotoda sol tarafta duran botlar) Motosiklet botu alamadığım dönemlerde güzel iş gördüler açıkçası.
    Geçenlerde bir motosiklet firmasının yüzde elli indirimini görünce hemen kendime bir yazlık, bir de kışlık motosiklet botu daha aldım. Uzun zaman sonra yeniden gerçek birer motosiklet botu almış oldum böylece.
    Bu arada yukarıda Sümerbank örneğini yazdım, yine yazacağım, bizim memleketimizde de istenirse kaliteli ve sağlam ürünler yapılabildiğinin güzel örneği aslında Motobot ve Yeşil Kundura. Ama ikincisi sanırım Sümerbank gibi kapandı, umarım Motobot üretimini devam ettirebilir.

ELDİVEN
   Eldiveni ilk motosikletimden bu yana yaz kış kullanıyorum ve eldivensiz motosiklete nasıl binilir aklım pek almıyor. Kışın yeterince iyi bir eldiven takmazsam ellerim çatlıyor mesela, çıplak elle nasıl binilir, hem soğuk hem de rüzgarda o eller ne olur, düşünmek istemem. Yazlık, kışlık ve 3 mevsim sayılabilecek 4 adet de eldivenim var. Bu aralar yazlıkları ve deri olanları yenilemem lazım.




DİĞER VÜCUT KORUMALARI(M)
   Tıpkı dizlikler gibi ilk motosikletimle birlikte kışa girmeden bir de sert koruyuculu ve dört parçalı bir bellik almıştım. O gün bugündür belliksiz hiç motora binmedim, yaz kış montun altına mutlaka takarım. Hatta bir tane eskittim yenisini aldım. Belliği unutursam kendimi çıplak gibi hissediyorum motosiklet üstünde. Dizlik de öyle, yanılmıyorsam 3 ya da dört farklı marka ve model dizlik kullandım şimdiye dek.
   Dizlik esasen daha ziyade yavaş sürüşlerde iş görebilen bir şey, uzun yolda, belli bir hız üstünde dizliğe çokça güvenmemek gerek, çünkü ilk darbeden sonra bacağınızdan kopup gitmesi kuvvetle muhtemel. Ama mesela sıkışık trafikte, aralardan geçerken dizinizin bir araca ya da bariyere değmesi gibi durumlarda güzel iş görüyor, bir iki kez bizzat deneyerek öğrendim bunu. Bu yüzden pantolon ya da dizlik, illa ki dizlerimi koruyan bir şey olmadan motosiklete binmemeye çalışıyorum.
Bugünü dek genellikle yazları ve işe git gelde kullanmak için birkaç kez dizlik aldım, halen bir yazlık sert dizliğim, bir de nispeten serin bahar ayları için soft uzun dizliğim var.
   Son günlerde aldığım bir başka koruyucum ise zırh. Ama o ceket gibi olanlardan değil de montalarımın içine giyebilmek amaçlı endurocuların kullandığı göğüs ve sırt koruyucu olan (çelik yelek gibi giyilen) zırhlardan aldım bir tane. Henüz çok yeni ama kışlık montumla kullandım ve rahatsızlık vermedi. Bu zırhı yazın özellikle Temmuz ve Ağustos’ta muhtemelen takamayacağım gibi ama en azından sonbahar, kış, belki ilkbahar’da da kullanabilirim gibi görünüyor. Zira her iki montumun içine de oluyor, üstelik altına bellik de takılabiliyor. Montuda giyince 3 mevsim full vücut korumalı sürmüş oluyorum bu sayede.
Ayrıca gece sürüşlerinde kullandığım iki adet reflektif sarı yeleğim ve iki adette reflektif kemerim olduğunu belirteyim, bunları da geceleri mutlaka giyiyorum montumun üstüne.(Bu ürünleri yapı malzemeleri mağazalarından oldukça uyguna aldığım da belirteyim.)
Kulak tıkaçsız zaten hiç kask takmadığım için yazmasam da olur sanırım.

GARDROBUMUN ÖZETİ
- 1 Full face kış için, 1 full face yaz için kask
- 1 kışlık, 1 yazlık full korumalı mont
- 1 yazlık, 1 kışlık motosiklet botu + 1 adet kalın asker postalı
- 2 adet üç mevsimlik motosiklet pantolonu
- Yazlık + Kışlık 2’şer adet eldiven
- Sert ve soft 2 adet dizlik
- Bellik
- Göğüs ve sırt zırhı (enduro tarzı)
- Full korumalı şort (Bu şortu bir kaç kez dışında kullanmadım, daha ziyade korumasız normal pantolon içine giymek için almıştım, ama iş yerinde giyip çıkaracak bir yerim olmadığı için çok az kullanabildim. İş dışında da zaten genellikle koruyuculu pantolon giydiğim için maalesef çokça efektif olmadı benim için bu şort.)
- Reflektif yelek + reflektif kemer (gece sürüşlerinde motosiklet montu üstüne)
- Kulak tıkaçları. (Kask içinde konforu artırıp, kulak sağlığını korumak üzere)

   Kullandığım ekipmanlar bunlardır. Bunların bazılarını ihmal ettiğim durumlar olmuyor mu? Özellikle bazen işe giderken oluyor ama genellikle hemen hepsini mevsimine göre kullanıyorum. Kullandığıma da çok memnunum, oldukça rahat ve güvende hissettiriyorlar. Bu ekipmanlar sayesinde bugüne dek motosiklet yüzünden hiç hasta olmadım. Neyse ki büyük bir kaza da yapmadım, hiç bir zaman yapıp denemek zorunda da kalmam umarım.

GERÇEK EKİPMAN BEYNİMİZ, EĞİTİM VE TECRÜBEMİZDİR.
   Tüm bunları kullanmadan motosiklet sürmemeye çalışıyorum, ama en başta söylemem gerekeni en sonda söyleyeyim, ben daha ilk motosikletimi almadan, başta Motosiklet Teorisi kitabı olmak üzere pek çok teorik eğitim aldım ve okumalar yaptım. Sonrasında Honda Motosiklet Eğitimi başta olmak üzere sürüş eğitimleri aldım. Halen de mevcuttaki motosiklet kitaplarının hemen hepsini edinip okuyor, fırsat buldukça kapalı alanlarda pratik ediyorum. Defansif sürüş denilen tarzda kullanmaya çalışıyorum. Yolun izin verdiği kadar risk alıp, gereksiz hiçbir riske girmiyorum.
Kısaca motosiklet sürüşünün önemli bir kısmının mental düzeyde olduğunu kavramaya çalışarak sürüş yapmayı deniyorum. Ve bugüne kadar da bunun pek çok yararını gördüm, görüyorum.
Kendime çok iyi bir sürücü diyemem, ben de hala öğreniyor, kendimi geliştiriyorum, ama en azından hem full ekipmanla sürmeye çalışıyorum, hem de kendimin ve motosikletimin limitlerini bilerek sürmeyi deniyorum. Üstelik bunları yapmadan motosiklete binmenin de çok tatsız, keyifsiz olduğunu düşünüyorum. Ve bir kez daha hatırlatayım eğitim sürücünün kaskosudur. İmkanlarınız dahilinde eğitim almaya çalışın. Ve yaz ya da kış ekipmanlarınızı giymeden motosikletin selesine oturmayın.

   Velhasılı kelam, motosiklete ekipmanlarımız olmadan binmeyelim ama gerçek ekipmanın beynimiz, eğitimimiz ve tecrübelerimiz olduğunu da unutmayalım. Eğitimimizi, bilgi ve deneyimimizi artırmadan gereksiz riskleri üstlenmeyelim ki, hayatta kalıp, hep motosiklete binebilelim...

Herkese keyifli ve sağlıklı sürüşler.

Nice yollara!


NOT: Konu ile ilgili şu başlıkları da okumayanlara tavsiye edeyim:
https://mymotorcycleexperience.blogspot.com/2016/05/motosiklete-yeni-baslayanlara.html

NOT 2: Belirtmeden edemedim, neticede motosiklet giyim ve ekipmanlarını edinmek de tıpkı motosikletin marka ve modeline göre oldukça maddi külfeti olan bir şey. Açıkçası ben imkanlarım dahilindeki en iyi ekipmanları almaya çalışıyorum, tıpkı motosiklet seçimimde de yaptığım gibi. Ama imkanlarımın çokça kısıtlı olduğu dönemlerde de en azından bana en iyi korumayı ve sağlıklı sürüşü yaptıracak şeyleri giymeye çalışıyorum, mesela bot alacak bütçem yokken gidip üst kalite bir subay postalı almak gibi ya da çelik uçlu, altı kaymaz taban bir kauçuk çizmeyi yağmurda kullanmak gibi. Yoksa tabii ki bu ekipmanları edinmek için maddi imkanlar gerektiğinin farkındayım, zaten ve maalesef memleketimizde ortalama bir motosiklete binebilmek belli bir maddi imkanın üzerinde olmanızı gerektiriyor. Ki bu hobi amaçlı bisiklet kullanımı için bile geçerli. Ama dediğim gibi ekipman olsun, eğitim olsun, her zaman belli bir ölçüye kadar size fayda sağlayacak ekonomik imkanlar yaratabilirsiniz. Açıkçası ben de ekonomik olarak orta - alt düzey kullanıcılardan sayılabilirim, öyle devasa imkanlarım yok, zaten bloğu takip edenler az çok bunu anlamış olmalılar.


2 Ocak 2019 Çarşamba

42 T ARKA DİŞLİ İZLENİMİ VİDEO. (YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN!)

   Herkesin yeni yılı kutlu olsun. Umarız, yeni yıl size aradığınızı buldurur, umarız memleketimiz ve halkımız çok daha iyi bir yıl geçirir.
   Eski yılın son gününde İstanbul'da motosiklet sürüşüne gayet elverişli bir hava vardı, biz de neredeyse 3 haftadır ayrı kaldığımız motosikletimize atladık ve yola vurduk. Bu esnada verdiğimiz bir molada da Midnight'a taktırdığımız 42T arka dişli hakkında biraz kelam eyledik, meraklısına bir de video olsun blog'da.

                                                         31 Ocak 2018 tarihli videomuz, buyrun:

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!
Fotoya tıkla yazıyı oku!

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)
Fotoya tıkla yazıyı oku!

Kaza Şiiri... :)

Kaza Şiiri... :)
Fotoya tıkla yazıyı oku!