Merhaba.
Bu blog benim kişisel motosiklet hikayemi, motosikletle ilgili deneyim ve düşüncelerimi anlatmaktadır.
Profesyonel bir motosiklet sürücüsü değilim, amatörce, kendi bilgim dahilinde kendime bir kişisel motosiklet arşivi hazırlamak amacıyla yola çıktım, sonrasında iş biraz dallanıp budaklandı. Ben deneyim kazandıkça blogda paylaşım ve yazılar çoğaldı.
Motosiklet insana büyük zevk veren bir taşıt, üstelik büyük şehirlerin trafik kaosuna da bireysel anlamda harika bir çözüm sunuyor. Ama aynı zamanda oldukça riskli de bir taşıt. Motosiklete her sürücü kendi kişisel risklerini ve sorumluluklarını alarak binmek durumunda. Bu sebeple benim burada anlattıklarım tamamen benim kişisel deneyimlerim olup tavsiye ve teşvik niteliği taşımamaktadır. Okurlarının bloğu bu bilinçle okuduğu ön kabulüyle yazıp çiziyorum ve sizin motosikletle yapacaklarınız sizi bağlıyor, tıpkı benimkilerin de beni bağladığı gibi. Blog sizin yapacaklarınızla ilgili sorumluluk kabul etmez, zira burası bir motosiklete başlangıç ya da eğitim mecrası değildir.
Motosiklete başlamak isteyenler için sanılandan çok eğitim merkezi var memlekette, eğitimsiz sürmeyin derim. Çok şey fark ediyor çünkü.

Yolunuz hep açık olsun.
Nice yollara.

Ç.Ö.


1 Eylül 2016 Perşembe

Bazı sorularım var be abi, bi el atsana köşesi (2)...


   Bazı konuları daha önceki Bazı Sorularım var başlıklı ilk yazıda yazmıştık. O yazı şurada idi: Bazı sorularım var be abi, bi el atsana köşesi (1)...

   
  Şimdi yeni sorular olduğunu okudum forum ortamlarında kendi deneyimim ve bilgim dahilinde onları da yazayım, yeni başlayan ve PulsarNS150'yi yeni alanlara belki bir faydası dokunur.


Motor 3000 devir civarında takılı kalıyor devir aşağı düşmüyor ne yapayım?
- Genellikle PulsarNS150'ler servisten 2000devir civarı bir rölanti ayarı ile çıkıyorlar, motosikletinizin sol altında jiklenin az berisinde kalem gibi siyah bir rölanti ayar vidası göreceksiniz motor sıcakken rölantisini 1500 devir civarına düşürünüz (ki kitapçıktaki aralık da 1400 - 1500dev/dk.dır), bir daha böyle bir takılmayı yüksek ihtimal yaşamazsınız, ben yaptım oradan biliyorum.


7000 - 7500 devir civarında giderken motor öksürür gibi, gaz keser gibi oluyor?
   Benim motorumda bahsi geçen olay çok nadiren olduğu için bunu sorun etmiyorum. Ama sizde sürekli oluyorsa karbüratör ya da hava ayarınızla alakalı bir sorun olabilir, şayet motorunuzu yeni almışsanız ilk fırsatta servisinize giderek bunu anlatıp sorunu hallettirin derim. Garanti kapsamında "hava emme borusu burcu" denilen bir parça takılıp sorunun giderildiği söyleniyor, sorunu yaşayanlarca. Servisinize giderek durumu anlatınız

EDİT: (Güncel Aralık 2016) Bu sorun tam olarak tekleme olarak olmasa da bende de oldu ve aynen o plastik burç garanti kapsamında takılınca düzeldi ve bu parçanın takılması 15 dk. sürdü. garanti kapsamında Kuralkan motosikletin arkasında durdu anlayacağınız.)


Frene bastığımda cızırtı gibi bir ses geliyor?
-  Fren balatalarınızdan gelmesi muhtemel bu sesin ana sebebi tozlanmış balatalardır, bir fren balata temizleyici spreyle temizlediğinizde ses azalacak ya da kesilecektir. Kesilmemişse balatalarınız bitme noktasına gelmiş de olabilir. Yalnız fren balataları öyle 700 – 1000 km gibi kilometrelerde bitmez. Kimi motosiklet servisleri balata kalitesinden kaynaklı olduğunu, sert balata kullanıldığını filan söyleyip balatalarınızı değiştirmenizi tavsiye edebilir, bence motorunuz henüz çok az km yapmışsa buna yanaşmayın. Öncelikle bir balata spreyi kullanın. Aynı şekilde arka tambur içinden de zaman zaman arka frene basıldığında ses duyulabilir nemlenme ya da tozlanma gibi sebepler orası için de geçerlidir.


Arka frene bastığımda fren lambasının yanmadığını fark ettim ne yapam?
- Pek çok sıfır NS150'de farkına varılmayan "arka frene basınca fren lambalarının yanmıyor oluşu"nu ben de geç fark ettim ve hemen arka fren pedalının yanındaki vidalı müşür kablosundaki plastik vidadan ve yaydan ayarladım. Kendi ellerimle kolayca arka fren lambasının yanmasını sağladım. Yani bozuk ya da arızalı değil, servislerin (muhtemelen aceleden bunu kontrol etmemesi ya da düzgün monte etmemesinden.) Bahsini ettiğim bölgede plastikten kontra vidalı bir ayar kablosu ( müşür ) göreceksiniz, onunla oynayınca gerilip gevşiyor, ayar yaptıkça pedala basıp arka lambanın yanıp yanmadığını kontrol edin.


Motorumdan zırıltı sesi geliyor?
-  Zırıltı sesi ne hikmetse benim motorumda 4100km’dir yok.
Zırıltıdan kasıt normal motor sesi haricinde motordan gelen bir ses ise servisinize danışınız, ancak kişisel gözlemim Pulsar Ns 200 de dahil motorların genel karakteristiğinde özellikle hızlanınca tiz bir ses çıkartma özelliği var gibi geliyor bana. Ama durduğu yerde çalışırken ya da düşük hızlarda benim motorumda öyle bir ses yok. Küçük cc motorların bazılarında genellikle patırtı sesine eşlik eden inceden bir ses duyulabiliyor duyduğunuz sesin bir anomali sonucu olmaması muhtemeldir. Motor dışında başka bir aksamdan geliyorsa bunu da tam olarak nereden geldiğini tespit ederek çözebilirsiniz ya da servis çözebilir diye umuyorum. Kimi kullanıcılar bu sesin öndeki minik rüzgarlıktan geldiğini fark edip o kısmı yalıtıp sesi çözdüğünü belirtiyor.


Hızlanınca, 100 km üstünde gidon aşırı titriyor bi de tankslapper mı yapıyor nedir?
- Vallahi benim motorumda her nedense bu da yok, 100 km üzeri hıza çıktı diye hiçbir motorda tankslapper durup dururken olmaz, hele hele motorun genel karakteristiğinin böyle olması imkansız gibi bir şey, bu durumda motor hatalı üretim demektir. Ancak rüzgara, zemine de bağlı olarak gidonunuzun stabil durmadığını hissetmeniz mümkündür, bunun sebeplerinden biri gidonu aşırı sıkı tutmaktır, bunun çözümü kendinizi kasmamak ve dizlerinizle depoyu sıkıp kollarınızı rahat bırakmanızdır, zaten gidonu sıkmayı bıraktığınızda motorun daha stabil gittiğini kendinizin de daha rahat sürdüğünüzü göreceksiniz.
Muhtemelen ilk motoru olan arkadaşların kullanımlarına da bağlı olarak böyle şeyler yaşadıklarını düşünüyorum. Şahsen kullandığım hiçbir motorda 100 km’ye çıktım diye tank slapper benzeri bir durum yaşamadım. Titreşime gelince benim motorumda 100 km gibi bir hızda aşırı derecede artan bir titreşim yok sadece o hız ve üstünde giderek belirginleşen bir titreşim var, daha önce de yazmıştım sele altında vızıltı şeklinde, sağ ayak peginde hissedilir derecede ve gidonda da aşırı rahatsız etmeyecek derecede. 125 - 150 cc motorlarım oldu hepsinde 100km üstüne çıktığımda titreşim belirgin şekilde artıyordu hele de uzun süre o hızlarda sürersem. Normal şartlarda 3 haneli hızlar için çok da elverişli olmayan bu cc'ler için devir ve hız yükseldikçe titreşimin artmasını ben normal karşılıyorum. Ancak hiç birinde sürüşe ve aynalardan arkayı görüşe engel bir titreşim olmadı, Pulsar'da da yok.(En azından benimkinde yok)
EDİT: Çok ilginçtir, bir kaç gündür ısrarla 100km üzerinde deneyip tekrar tekrar bakıyorum, rüzgar altında dahi benim Pulsar NS 150'im de böyle şeyler olmuyor.



Vites geçişlerim çok fena, bir türlü boşu bulduramıyorum, yağı değişsem mi?
-  Genellikle servisler bizim NS150’lere castrol 15w50 yağ koyuyorlar. Ben 2500km  ara yağ değişiminde de fiyatı oldukça uygun olduğu için kendim castrolün aynı yağını alıp koydum ve boşu buldurmak gibi devasa sorunlarım yok, ara sıra olmuyor mu oluyor ama hiç bulamadığım olmuyor, bir iki denemede buluyorum. Motul yağı tavsiye edenler var, bu motorda henüz denemedim 5000 bakımında deneyeceğim bakalım gerçekten devasa fark yaratacak mı? Benim motorumda castrol yağ ile de vites geçişleri sorunlu değil açıkçası. Yine de Motul daha rahat vites geçişleri sağlayabilir, denemedim ama deneyenler öyle olduğunu söylüyor. Motosikletlerde zaman zaman boş vitesi bulduramamak durumu yaşanabiliyor, bunu kullandığım tüm motorlarda zaman zaman yaşadığım oldu. Bence çok önemsenmeyecek bir konudur. Bilhassa yeni kullanıcılar zaman içinde vites olayına alışınca bu durumu da hallediyorlar.


Yeniyim, yokuşlarda motoru kaldırmakta zorlanıyorum?
 -  Öncelikle yokuşlarda (yani yokuş yukarı iken) arka freni kullanmanız gerektiğini bildiğinizi umuyorum. Sonra ise diyelim ki yokuşta durdunuz ve yeniden kalkacaksınız, burada benim yöntemim (ki eğitimlerde de önerilen yöntemdir) durduğumda sağ ayağım arka frende, sol ayağım yerde ve hafif hafif gaz vererek bekliyorum (tabii ki sol elimde debriyajda, hatta ara ara kavrama noktasını yokluyor), böylece yol açılıp kalkmam gerektiğinde motor stop etmeden kalkıyor, kalktıktan sonra da yokuşun eğimine göre gaza yüklenmeye başlıyorum ki stop etmesin, 1.viteste motor bağırsa bile stop etmemesi asıl mesele bunu unutmayın, zaten yol açıksa az sonra üst viteslere çıkacaksınız. Kimi zaman yokuşta çok yavaş akan bir trafikte bile bu hafif hafif gaz vererek ve yarım debriyaj desteği de kullanarak ilerleme yöntemi, frene gerek kalmadan, ayağımı yere koymadan ilerlememi sağlıyor. Tabii buna alışmak için zaman ve sürüş deneyiminin artması da gerekiyor. (Önceden Sürüş Eğitimi aldığımı da belirteyim, size de tavsiye ederim, bunların hepsini öğretiyor, anlatıyorlar. Ben Honda’dan eğitim almıştım)



Jikle açık mı kapalı mı bilemiyorum, motor stop ediyor o yüzden?
-  Şimdi, motorunuzu teslim alırken aklı başında bir bayii size jikle açık, bin git demez, jikle ile motoru ısıtır ve nereden açıp kapatacağınızı da gösterip öyle teslim eder. Haa diyelim ki siz ikinci el ve ilk moturunuzu aldınız ya da bayii bu dediğimi size göstermedi. O halde açık jiklenin ilk belirtisi motorun rölantide iken normalden çok daha fazla sesle gaz veriyormuşsunuz gibi ses çıkartmasıdır ki zaten jikle bir anlamda otomatik olarak motora gaz veren bir sistemdir, zengin yakıt karışımı ile daha kolay ve stabil şekilde motor ısınsın diye. (zaten rölantinizin de yükselmiş olduğunu görürsünüz sayacınızda oradan da anlarsınız) Açık mı kapalı mı durumu ise motorunuzun sol alt kısmındaki kelebekle yapılır. Motorun sol altında eğilip bakınca görülebilen metal bir kol ya da küçük bir tabela gibi görünen bir kelebek vardır. Kendinize çekerseniz jikle açılır, motora doğru iterseniz jikle kapanır. Ben motoru Nisan ayında aldım ve hiç jikleye ihtiyacım olmadı, hep tek marşla, hava biraz soğuksa da hafif hafif gaz vererek çalıştırdım. Yaz sıcaklarında zaten gaz bile vermeden çalışıyor. Kışın da ilk çalıştırmada jikleyi açıp marşa basılıp bir süre motoru ısıtıp rölanti ve motordan gelen ses bi nebze stabil bir hal almaya başladığında jikle kapatılıp yola çıkılabilir. Zaten motor yeterince ısınmamışsa jikle kapanınca stop edecektir. Bu durumda ısıtmaya devam. Kimisi jikle açıkken hemen yola çıkar, yolda ısınır diye, ben bunu hiç uygulamadım, hele hele NS150'de durmadan, sürüş esnasında o jikle kolunu kapatmak oldukça güç.


Bu aletin lastik ölçüleri bi acayip bulamadık lastik napacaz?
 - Şu anda Continental markasında birebir ölçüler var (www.motolastik.com'da gördüm). Ayrıca "Michelin Street taktım gayet memnunum" diyenler var, sanırım orada ön lastik ölçüsü biraz farklı, arka aynısı var. Michelin de yanlış görmediysem yanak yüksekliği farklı. Birebir ölçüleri farklı markalarda bulanlar varsa, burayı da okuyorsa, lütfen yorumla yazsınlar ki herkese faydası olsun.

Orjinal ölçüler aşağıda(motosikletin üstünden de kontrol edilmiştir):

Ön lastik: 80/100 17"
Arka lastik: 110/80 17"

EDİT: Lastik konusunda bir düzeltme yapalım. motolastik.com'da da ön lastikte birebir ölçüler yok ancak 1 ay sonrasına getirtiyorlar. Bu arada ben Michelin Pilot Street Lastik taktım. Ön lastiğin yanak genişliğini 1 ölçü düşük aldım yani 80/100 değil, 80/90 aldım. Bu ölçü ile motorun yere basan alanı değişmemiş oldu sadece lastik yanak yüksekliği yarım cm kadar azaldı hepsi o. Zaten normalde commuterlerde genelde ön lastik ölçüsü bu, bu alet commuter sınıfı sayılmasa da 150cc alet ve michelindeki bu ön lastik ölçüsü ile de gayet iyi kullanılıyor, arka ölçüsü zaten var. Bu arada yeni lastikleri henüz 2 gün kullandım ama epeyce sürüş farkı oldu, çok daha güven veriyor Michelinler.



   Bilgimiz dahilinde naçizane yazmaya çalıştık, yeni başlayan arkadaşlara faydası olursa ne mutlu bize.


Sağlıklı sürüşler!

8 Haziran 2016 Çarşamba

Motosiklet hakkında yeni ve terso düşünceler (1)

   

   Yaklaşık bir buçuk ay önce yeni bir motosiklet aldım. Ve takip edip okuyanlar bilir ki bu motosikleti uzunca bir aradan sonra aldım. Bu konuda daha önce yazdığım yazılarda da belirtmiştim ama motoru sürdükçe daha fazla kafamı kurcaladığı için ayrı bir yazı yazayım dedim. Ne konusu mu, gevezelikten sadede gelemiyorum huyum kurusun; motosiklet kullanımı ve genel anlamda motosikletle ilgili kafamda değişen düşünceler konusu tabii ki.
   Esasen eskiden de motosikletin amaç değil araç olarak kullanılmasından yanaydım, yani eyvallah tutku, hobi, çok seviyoruz filan bunlar işin romantik kısımları biraz, ama bir de çok net görünür gerçekleri var bu işin, en azından benim için öyle. Bu konu ile ilgili aşağıya yazacaklarımda eskiden yazdıklarımla çelişme ihtimalim de çok yüksek olabilir, lütfen şaşırmayınız, zira ben insanoğlunun çelişkiler yumağı bir canlı olduğunu düşünen ve bunun da çok garipsenmemesi gereken bir şey olduğuna kanaat getirmiş biriyimdir. Yani çelişkilerimizle varız ve çoğun bu çelişkiler bizi biz yapmaya da yarar.

   Başlayalım bakalım, belki taşlanabiliriz de bu yazıyla motosiklet severler tarafından ama kralın da çıplak olduğunu söyleyecek biri oluyor illa ki, burada o ben olayım bakalım.


  
  Yahu bu iş o kadar da pratik değil mi ne?


   Şimdi, her şeyden önce şunu anlamaya başladım ki insan benim gibi motosiklete full korumalı binme peşindeyse, yani kask dışındaki diğer ekipmanları da giyiniyorsa, onun için motosikletle işe gidiş geliş, ulaşım amaçlı sıkça kullanmak v.s. gibi şeyler hava durumu ve trafik durumuna bağlı olarak işkenceye de dönüşebiliyor.

   30 dakika toplam seyahat sürem işe giderken, motosiklete binmeden önceki ve inmeden önceki hazırlıklarım da kafadan 10'ar dakika tutuyor açıkçası, eee bu durumda 30 dakikalık yol için 20 dakika da hazırlık gerekiyor bu açıdan bakınca süre oluyor sana 50 dakika hadi daha kısa sürede hazırlanırsam, 5'er dakikadan 40 dakika. Yine yolun üçte biri kadar süre hazırlığa gitti demektir. Nerde kaldı bu aletin pratikliği şimdi. (haa aynı yolu otomobille ya da toplu taşımayla yine de 1 saat 30 dakikada alıyorum, motorla gidip, kan ter içinde kalmaya değiyor mu dersen, valla değiyor, aha da sana ilk çelişki.)
   Ayrıca yaz sıcağında en uygun yazlık kıyafeti ve korumayı giyinsen bile, binerken ve inerken terliyorsun arkadaş. Hele binerken ter basarsa üstüne bir de yolda yediğin rüzgar (neyse ki beni hiç etmedi ama) insanı hasta da edebilir bi zaman sonra. (Denebilir ki doğru kıyafeti seçmiyorsun demek ki, yok arkadaş bu alette yazın da kışın da en doğru kıyafet bu diye bir şey yoka varıyor iş, ille de korumalı giyecem deyince, bilhassa yazın. Bu sebeple kışın binmek benim daha çok işime geliyor, en azından terlemek ve üstünde kuruması yok, sıkıca giyin biraz üşüsen de devam.)

   Bir başka mevzu motoru nereye bırakacam mevzusudur ki, o da en az bu giyim kuşam kadar dert bir konudur bana göre. Kaldırıma çıkarıp koyarım park sorunum kalmaz dersin, kaldırım öyle yüksek denk gelir ki çıkaramazsın, yol kenarına koyayım dersen aynı yere park edecek bir kafesçi arkadaş ya senin aleti oradan çekmeye yeltenir ya da park ederken dokundurup düşürebilir endişesi gelir aklına.(Başıma geldi, adamlar otomobilin iki tekerini kaldırıma koyacaz diye benim motoru yoldan alıp kendi aracı ile kaldırım arasına sıkıştırmıştı, çıkana kadar akla karayı seçip, bin türlü küfür saydırmıştım bu aklı evvel kafesçilere). Yani "paranoyalara gark eyledi bu iki teker sevdası bünyeyi kardaşım" da diyebiliriz buna.

   Sadece park sorunu mu, aynı park sorununun yanına güvenlik sorunu da eklenmiş halde dert olur kafanıza, ulan sadece disk kilidi ile durursa bi minibüsü yanaştırıp kaldırır iki kişi alır götürür paranoyasından, ulan şu direğe bağlasam belediyenin ya da elektrik şirketinin çalışma yapacağı tutar mı, bizim aletin üstüne direği indirirler mi endişesi kaplar titiz adamın yüreğini. Yine de o motor o direğe bağlanır ki, daha önce gözünle çekildiğini gördüğün yol kenarındaki motorların durumuna düşmesin motorun, çekici peşinde, otopark peşinde koşma, motorum nerde diye. Hatta çekildiğini anlamayıp önce, "aha çalındı benim motor paniklemeleri" v.s. v.s.

   Aldın bir naked motor, "ulan tipe bak tipe, çok tatlı be yav" dedin, ama benim gibi sadece hobi amaçlı değil de, bilhassa son iki motorumda olduğu gibi öncelikle ulaşım amaçlı aldıysan bu aleti, o tipi arkaya bir topcase takarak bozmazsan, o motoru efektif olarak kullanamazsın arkadaş. Sırtta çanta ile işe varıp motordan inince, o kask, dizlik, bellik, eldiven, yok kulak tıkacı, disk kilidi, kablo kilit, efenim küçük çaplı tornavida alyan, bok püsür, nereye girecek arkadaş, kıç cebine mi, yoksa backpackerlar gibi mi binecen devasa bi sırt çantasıyla motora. Haa "kask, mont eldiven bana yeter" dersen zaten hiç bi çantaya gerek kalmaz, ama ben diyemiyorum her binişimde en az 65 km otoyollarda sürüş yaptığım için. Eee nerde kaldı bu işin çekiciliği, pratikliği bilmem nesi?



  Motosiklet ekonomik bir taşıttır (öyle midir gerçekten?)



  Gelelim şu "motosiklet ekonomik bir taşıttır" söylencesine.
Yok arkadaş artık neredeyse küçük cc'ler de dahil motosiklet ekonomik bir taşıt olmaktan çıkmıştır.
1200cc'lik sıfır aldığım otomobilime 607 liraya trafik sigortası, 720 liraya da kasko yaptırdım.
Sıfır 150cc motosikletimin trafik sigortası ise 914 tl tuttu, nerde bunun ekonomisi, motorun altıda birine yakın bi parayı sadece sigortaya vermişim. (Haa küçük cc olduğu için tapa gaz bile sürsem yine de otomobilimin yarısı kadar yakıyor eyvallah burada ekonomi var kabul, aha bi çelişki daha sana) Hele hele sizin motorunuz 250cc üstü bir aletse, kaskosu, benzin yakışı, bakımları v.s. leri de otomobil kadar hatta bazı marka ve modellerde otomobilden de pahalıya gelecek, hani ekonomi kardaşım? Hala GS'e, ya da 1000RR'a binip videobloglarında motosiklet ekonomiktir diye sallayan adamlar var yahu, bırak arkadaşım, "benim param var ve bu haz aletine keyfi veriyorum parayı, zevkin ekonomisi olmaz" de, anlayalım derdini, en azından komik duruma düşmezsin, adam gerçekçi ve zengin deriz olur biter. :)
   Bunlara bir de zaman zaman yenilemek gereken aksesuarlar, giyim kuşam v.s. eklenecek, öyle azımsanacak paralara satılmıyor meretler. 3 sene giydiğim botu dolaptan çıkardım bi baktım epeyce paralanmış, yenisi şart gibi, fiyatlara baktım yerli malı en ucuz bot bile 2016 yılı itibariyle neredeyse 150tl . Bi de bunun kaliteli iyi markası var ki, 300tl'den başlıyor. Üstelik onlarında benim gibi günlük kullanıcı için kullanışlılığı yok, iş yerinde hela kabinlerinde bot değişip spor ayakkabı giymek, yok motosiklet pantolonunu çıkarıp kan ter içinde normal pantolonu giymek filan hele hele yazın sıcağında giderek bir deli işine dönüşüyor. Ya korumalardan feragat edip tişört, kot pantol yallah yapacan ya da o yaz sıcağında yapış yapış olup varacan işine, gücüne. Bi de içeride onları çıkartıp temizlerini giyerken ekstradan terleyecen.

   Bir de yeni alınan motosikletin (küçük cc'lerin hemen hepsinde) sıfır lastikleri genellikle dandik, hatta dandik ötesi oluyor ve kısa zamanda, bazen alır almaz değiştirilmesi gerekiyor, eh bu da hatırı sayılır bir masraf gerektiriyor. Al bi ekonomi katili daha sana.

   Motosikleti nerde yatıracam, evimde otopark yok, kapalı yer yok, bi balkon altı bilem yok, dertlerini zaten uzun uzadıya yazmayacam bile, sırf bunu bile düşünmek adamı motosiklet almaktan vazgeçirebilir zira. :)

  Velhasılı kelam, motosiklet sanıldığı kadar pratik ve de ekonomik bir taşıt olmayabilir duruma ve kullanıcısına göre dostlar.


   Her şeye rağmen motosiklete binilmeli midir? Kesinlikle binilmelidir.

  Tüm bunlara rağmen yine de bir otomobilden daha fazla keyifli, daha trafikten kurtarıcı, daha pratik ve (şayet küçük cc ise) ekonomik midir? Evet öyledir. Ve bendeniz yukarıdaki gerçekleri de görmeme rağmen ve onlara rağmen bu alete binecek miyim, evet ve umarım yıllarca bineceğim. Ama huyum kurusun gördüğüm gerçekleri de yazmadan, söylemeden edemeyen bir genetik mirastan geliyorum.

  Yazı gittikçe uzayacak, bu sebeple devam edeceğimi belirterek ve okuyucuyu da motosikletten yeterince soğutmaya çalıştığımı düşünerekten burada kesiyorum bu ilk kısmını yazının ama çelişkiler yumağı yazı dizimiz devam edecek.
   Son sözüm şimdilik şu olsun, motosiklet (skutırları ayrı tutarak söylüyorum) meşakkatli bir taşıttır arkadaş, şayet o meşakkatine rağmen kullanırım diyorsan tadından yenmez bir hal alabilir kullanımı, ama yok ben uğraşamam diyen bünyelere yaramayabilir bu iki tekerli şeytan icadı. :) Ama uğraşamayanlar da trafik kaosunda arabasının içine hapsolmuş beklerken, hayatlarını sorgulamakla, ömürlerini o kafesin içinde yiyip bitirmekle uğraşıyorlar, belki de onların durumu çok daha meşakkatli bir durum, hatta hastanelik bile denebilir. :)



NOT: Yukarıda yazdıklarım daha ziyade vitesli motosikletler baz alınarak yazılmıştır, açıkçası ve gözlemlediğim kadarıyla bilhassa şehir içinde kullanmak için sukutırlar çok daha pratik aletlerdir ve şu aralar ciddi ciddi bir sonraki motorumu - ilk kez - bir sukutır mı seçsem diye düşünmeye başlamadım değil hani. Bildiğim markaların sukutırlarının küçük cc'leri bile o kadar pahalı ki, insanın yanaşmaya cüret edesi gelmiyor. Ama bir kaç yıl sonra bu adam da şehrin ve vitesli motosikletin kahrına yenilip bir sukutır sahibi olur mu, valla olabilir. Henüz çok erken bunun için ama artık daha sıcak bakıyorum sukutırlara ve onları kullananlara. Şehir içi kullanımda gerçek pratiklik, gerek bagajları gerekse rüzgara, yağmur çamura karşı daha korunaklı oluşlarıyla sukutırlardadır diye düşünüyorum iyiden iyiye. (Ama vitesli motosikleti kullanmanın da tadı bir başka. Çelişkiye geeel...)

NOT2: Bi tane de notsuz bi yazı yaz be adam. Yazamıyorum, bünyede o kadar çok yazacak şey olunca yazıyı bitirip peşine boyna not ekliyorum o sebepten. Kusura kalma ey okur, buraya kadar okuduysan zaten sen de benim gibi okumayı seviyorsun demektir, yüreğine sağlık ve teşekkürler.

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Bajaj Pulsar NS150 ile rodaj sonrası izlenimler

   İki gün önce Bajaj Pulsar NS150 motosikletimin 500 km rodaj bakımını yaptırdım.
Yağ ve filtresi değişip, gerekli kontroller yapıldı, bu esnada motoruma bir de dörtlü flaşör butonu eklettim. Geçmiş motorlarımda zaman zaman sıkıntısını çektiğim bir özellikti, iyi oldu. Üstelik motor çalışmazken sadece kontak açıkken de kullanılabililiyor ve sinyallerle bağlantısı yok, bağımsız çalışıyor. Yetkili servisim Bay-moto'daki ustamın eline sağlık.

 photo P_20160513_161106_zpsb8nuwhdu.jpg
Artık flaşörlü hale gelen motorum


   Gelelim motorun 500lük izlenimlerine. Şu anda 600küsur km'yi devirdim.
Bakım sonrası motorda ciddi bir rahatlama oldu, yağ olarak Castrol 15w50 (bu oran kullanım kılavuzunda tavsiye edilen orandır) konuldu. Boş vitesi buldurmak biraz daha rahatladı. Motorun hemen her viteste çıktığı üst hız ve devir limiti biraz daha yükseldi ve rahatladı. Benim zaten aldığımdan beri motorla ilgili bir sıkıntım yoktu. Daha önce yazdığım gibi sadece aynaları değişmiştim. Genel olarak başkaca bir sıkıntı olmadı.
Şimdi normalde 500km bakımı yaptırdım ama tıpkı kitapçıkta dediği gibi 2000 km boyunca da motoru çokça yormadan ve rodaja biraz limit yükseltmiş olarak devam edeceğim. Bu sebeple çok kısa aralıklarla üst devirleri göstersem de motora, genellikle 80km üst limitle kullanacağım bu 2000km boyunca. Zaten gideceğim yolda da çoğunlukla 80km'yi bile görmüyorum.
Meraklısına hemen söyleyeyim, sadece bir kez ve çok kısa süre 110 km hıza çıktım, motor redline'a gelmeden bu hızı rahatlıkla görüyor düz yolda bunu söyleyebilirim. 

   Sürüş anlamında daha efektif kullanım için geçtiğimiz günlerde internetten çanta demiri ve çanta alıp arkaya kendim monte ettim.(üstelik ikisi komik bi fiyata 102tl'ye geldi, işçilik için de kendime bir neskafe yaptım evde :)  Ordan artan parayı serviste flaşöre verdim yine de markalı bir topcase'den daha ucuza geldi hepsi :)  ). Yakın zamanda, yine daha kullanışlı olması adına yaptırabileceğim belki tek değişiklik bir gidon yükseltme aparatı eklemek olacak. Zira sportif bir gidona sahip olduğu için, benim günlük ve uzun süreli (işe giderken yarım saat ve üzeri) kullanımlarımda daha rahat bir oturuş pozisyonu elde etmek istiyorum doğrusu. Acil ihtiyaç mı? Hayır değil, hele hele ben zevkine aktif, sportif kullanacam diyene hiç gerekli olmayabilir. Ama benim gibi daha ziyade ulaşım için kullanacaksanız gidonun yükseltilmesi konfor açısından iş görebilir. Zira ilk test yazısında dahi bahsetmiştim, bu motordan bir cbf, ybr ya da klasik bir commuter rahatlığı beklemeyin, çünkü gerçekten naked-supermoto tarzı bir şasiye sahip. Sizden birazcık sportif bir pozisyonda oturuş bekliyor anlayacağınız. Ha buna rağmen kuryeler kullanıyor mu? Evet hem de giderek artan sayıda NS150 ve NS200 (daha ziyade NS 200) kuryelerce tercih ediliyor, daha dün serviste NS200 alan bir gümrük kuryesi arkadaşla tanıştım, ki benim gibi o da eski bir cbf150 kullanıcısıydı. Niye bu dediğimde, abi ben TEM'den uzun km'lerle sağa sola gidiyorum, cbf 150 gitmiyordu abi dedi. Tabii daha aldığı gün öne turing cam taktırdı ve lastikleri de değiştirdi. Ticari kullanım için bunların yapılması mantıklı. Bu arada sanırım ben de ileride bir turing cam taktıracağım. Tabii böyle yazdım diye oturuş pozisyonu çokça rahatsız sanılmasın, kişiye göre değişebilmekle birlikte bence sadece bir commuter bike'a göre biraz daha rahatsız denilebilir.

   Lastiklerden bahsedecek olursam, bu lastiklerin yol tutuşu çok iyi değil, motosikletin ağırlık merkezinin biraz yukarıda oluşu, yerden sıradan bir commutere göre epeyce yüksek oluşu (17,5cm yerden yükseklik.) nedeniyle, biraz rüzgar da varsa, lastikler çokça güven vermiyor doğrusu. Ama ben bütçeyi sarsmamak adına lastikleri yaz boyu kullanmak niyetindeyim. Turing camı da duruma göre yaz sonuna bırakabilirim, zira kışın o sert rüzgarları göğse yemek iyi olmuyor. Bu sabah işe gelirken sabahın serin rüzgarının olduğu gibi göğse vurduğunu hissettim, ki bu daha soğuk havalarda hem yorar hem de hasta edebilir insanı.
Orjinal turing camı dün bahsettiğim kurye arkadaşın motorunda yakından gördüm, motorun şekline de yakışıyor, hele benim gibi arkaya topcase de takmışsanız motora hafiten bir enduro turing havası da veriyor.

   Benim yakın gelecekte daha efektif kullanım amacıyla yapacağım iki şey gidon yükseltme ve turing cam takmak olacaktır. Lastikleri saymazsak bunun haricinde de bir değişim yapacağımı sanmıyorum.

   Bazı arkadaşlar forumlarda yazmışlar, motor 7000 devirden sonra coşma eğiliminde, maksimum torkuna yaklışılıyor oluşunun etkisi olsa gerek. Ve belirteyim 7000 - 7500 devir aralığına çıkıldığında da stabil gidip çok da fazla vibrasyon hissetirmeyen bir gidişat sergiliyor Pulsar. Evet devir yükseldikçe inceden bir titreşim var, hissediliyor, ama öyle sert, kısa sürede yoracak bir titreşim değil ve daha ziyade ayak pegleri ve benzin deposunun yan taraflarında bu tatlı titreşim. Zaten en baba motorda bile saatte bir mola verilmesi gerektiği pek çok kaynakta yazar. Eh bu durumda uzun yollara da gidilebilir gibi görünüyor. Uzun yolu motor değil motorcu gider derler, insanlar 125 cc hatta moped ile dünyayı geziyorlar, motor her türlü gider gerisi size kalmış. Tabii ki bir küçük cc ile uzun yol daha zordur, daha yorucu olabilir, daha yavaş olur v.s. ama olmaz değildir.
 photo P_20160523_121357_zpsx4scbhug.jpg



Daha efektif kullanım için arkaya topcase şart.


Bazı İyi Özellikler:
   Daha önce yazarım deyip başlık altlarına yorumla eklemiştim ama bu başlıkta motorun bana göre iyi, bazı özelliklerini de yazayım. 
- Benim motorda beğendiğim en önemli kısımlardan biri göstergesi. Bu göstergede saat olması benim için önemliydi ve dijital göstergede saat var, mode ve set düğmelerinden ayarlayabiliyorsunuz. Yine göstergede iki farklı yolculuğu kaydedebileceğiniz trip1 ve trip2 iki diye bölüm var mode/set düğmelerinden bunlara ulaşıp sıfırlayabiliyorsunuz. Benzin göstergesi ortadaki analog devir saatinin hemen yanında ve bu benzin göstergesi azaldıkça çizgileri tükeniyor. son çizgi de tükenmeye yakın yandaki benzin pompası ikonu yanıp sönmeye başlıyor bu durumda 12 litre deponun 10 litresinin bitmek üzere olduğunu anlıyorsunuz ve benzin musluğunu yedek depoya çevirdiğinizde 2 litre daha benzininiz kalmış oluyor. 
- Motorda bir kill switch bulunmakta, yani acil durum stop düğmesi; bu da küçük cc lerin bazılarında olmayan önemli bir özellik benim için. 
- Yan ayaklıkta müşür var, yani motor viteste ve yan ayaklıkla park edilmiş ise çalışmıyor ve boşa alarak çalıştırıyorsunuz, aynı şekilde çalışırken de vitese takılı halde yan ayağı açarsanız yine stop ediyor. Aynı zamanda motor yan ayaktayken göstergede side stand diye bir uyarı görüyornsunuz. Bunlar güzel özellikler bence. 
- Yine pek çok küçük cc'de hatta büyük cc'lerin bazılarında bile sıkıntı yaratan bir durum olan benzin depo kapağının sabit olmaması durumu bu alette yok, depo kapağı menteşeli. Anahtarınızla depo kapağını açıyorsunuz ve kapak elinizde kalmıyor, bu da bilhassa benzin alırken iki elinizi de kullanabilmek adına oldukça önemli bir özellik.
- Jikle selenin altında ve gerçekten işe yarayan bir jikle, yani hem jikleyi aç hem gaz ver gibi bir absürtlük yapmanıza gerek yok.
- Motorda ayak marşı olduğunu zaten biliyorsunuzdur ama yine de söyleyeyim. 
 photo P_20160415_161356_zpsd9zfrodt.jpg

 photo P_20160415_161323_zpsicypvgrl.jpg

- Bir kaç kez gerçekten acil durumlarda frenaj yaptım ve frenler bana güven verdi ve hatta motor bir defasında arkayı kaydırmasına rağmen güzel topladı, üstelik orjinal nylongrip lastiklere rağmen. Ben frenlerinden memnunum Pulsar'ın.
- Motorun iyi yanlarından biri de farları, kısa farı bile gayet iyi aydınlatıyor, otobanda giderken kendi şeridimi geçtim yan şeridi bile aydınlatıyor neredeyse. Aynı şekilde uzunlar ve flaşör de gayet iyi iş görüyor. Görünürlük ve fark edilmek adına bu iyi. 
 photo P_20160415_140205_zpszdeihjgn.jpg

   Şimdilik bu kadar. bundan sonraki izlenimlerimi şayet bir aksilik olmazsa 10bin de bir yapmayı planlıyorum. Bu durumda seneye görüşürüz diyeyim. :)) Kalın sağlıcakla!

   Nice Yollara!


EDİT: Yazının altına yorumlarla, motorla km yaptıkça, analizler yazmaya devam ediyorum. Meraklısına duyurulur. Daha önce de belirttiğim gibi 10 bin km'yi devirince yeniden detaylıca bir analiz yazısı yazmayı düşünüyorum. 4.5 ayda motorum şu an 3600 km civarına geldi. Sanırım 1 yıl dolmadan 10 bini devirecek böyle giderse. Aşağıya yorumlarla yazdığım için ekstra Pulsar NS150 analizi yazmıyorum 10 bine kadar. Meraklısı aşağıdaki güncel yorumları da okusun derim. Pulsarla amacım 30 binleri görmek, zira en az 3 yıl gibi kullanım düşünüyorum. Umarım 30binli km'lerini de buradan yazarım NS150'nin. Böylece bu motoru almak isteyenlere, yeni almış olanlara uzun soluklu bir test yapılmış olur.

EDİT 2 : Geronimo için uzun soluklu analiz yazısı hazırladım ve bloğa koydum.Buradaki kendi yorumlarıma bununla son verip, artık o yazıda güncellemeyi deneyeceğim. Tabii ki okuyucular bu başlık altına da yorum yazabilirler, sadece ben blogger olarak artık bu başlık altına test ya da analiz yazısı yazmayıp aşağıya linkini vereceğim başlığa yazacağım.

ilgili link şu:

 photo P_20160425_135530_zps0mztlld6.jpg

8 Mayıs 2016 Pazar

Ordu - Texas, Vespa ile bir Türk ve 200 bin km yol. (Belgesel)

Ben bir süre kendi motorculuğum hakkında hiç bir şey yazmayacağım sanırım :)
İzleyin!

İki teker, altı beygir 200 bin kilometre...


                                          








Konuyla alakalı linkler:

http://www.nolm.us/ufacik-vespasiyla-1969da-ordudan-yola-cikti-200-bin-kilometre-yol-yapti/

http://www.sinemalar.com/film/223475/ordu-texas

http://www.hurriyet.com.tr/iki-teker-alti-beygir-180-bin-kilometre-25411054

https://eksisozluk.com/ordu-texas--4088500?p=1


NOT: Anladığım kadarıyla belgesel henüz tamamlanmış değil, umarım en kısa zamanda tamamlanır da biz de bu güzel insanın hayat hikayesini belgesel olarak da izleriz. Burt Munro'da ya da 2 ihtiyar delikanlı'da da yazdım, böyle insanları gördükçe motosiklete olan tutkum da hevesim de artıyor. Ayrıca bir Türk'ün böyle işler yaptığını görmek - hem de onlarca yıl önce - insana çok güzel şeyler yaşatıyor, aşılıyor. Belgeseli tamamlanır umarım.


5 Mayıs 2016 Perşembe

Motosiklete yeni başlayanlara (başlayacaklara) kısa bilgiler, uyarılar.

   Merhaba motosiklete gönül vermiş ve ilk motosikletini alacak ya da yeni almış kişioğlu. 
Aşağıda yazacaklarım tamamen benim kişisel görüşlerimdir, ama yaz aylarının gelmeye başlamasıyla vicdanen de bir uyarı niteliğindendir. Birilerine bir faydası olursa ne mutlu.



   Bu yazıyı bana yazdırtan şey aslında bir başka yazıdır, aşağıdaki linkteki üzücü yazı, lütfen okuyunuz:
240 km ile yaptığım ilk kaza (kaynak MT sitesi)

Benzer bir yazı daha var ve bu linkin 12.sayfasında ağabeyin mesajı var mutlaka okuyun:
Üzücü bir haber ve bir ağabeyin yazdıkları


Moralinizi bozmak istemezdim ama bunlar gerçekler.

Şimdi başlayabiliriz.

- İlk kez motosiklet almaya niyetlendiyseniz, lütfen en azından bir kaç ay motosiklet sitelerinden, bloglardan "yeni başlayacaklara tavsiyeler" konulu başlıkları, "başlangıç motoru" başlıklarını iyice bir okuyunuz.

- İlk kez motosiklet almaya karar verdiyseniz, o motoru almadan önce başta Reşat Arbaş'ın Motosiklet Teorisi kitabı olmak üzere, benzer nitelikteki kitapları alıp okuyun. (ben Motosiklet Teorisi'ni okuyunca başlangıç için bir cruiser almaktan vazgeçmiştim mesela). Blogun Motosiklet Kitaplığı sayfasını da ziyaret ediniz.(Şurada: motosiklet kitaplığı )

- Motorunuzu almadan önce mutlaka kask, eldiven, mont, başta olmak üzere full giyim kuşamınızı almanızı tavsiye ediyorum. Doğru kıyafet seçimi için yığınla link var internette, üşenmeyin aratın.

- Daha önce hiç motosiklete binmediyseniz, kenara bütçe ayırın ve bir kurumdan eğitim almaya çalışın. Motosikletinizi almadan motosiklet ehliyetinizi de almayı ihmal etmeyin.

- Şayet siz henüz ilk motosikletini almış biriyseniz, ilk 1000 km motorunuzu tanımaya çalışınız, full ekipmanınızla binip ilk bir kaç hafta mümkünse trafiğe kapalı bir alanda idman yapınız. Doğru kullanım tekniklerini öğrenip, bu idmanlarda deneyiniz, kontra tekniği nedir, kombine fren nedir, sizin motosikletiniz bunlara nasıl tepki veriyor, deneyiniz.


- Yaz sıcağında da mont mu giyilir, kask mı takılır demeyiniz, ilk düşüşünüz de iyi ki giymişim dedirteceklerdir size.

 - Kendinizin ve motosikletinizin sınırlarını ölçmeniz için ilk 1000 hatta 5000 km çok önemlidir, asla gereksiz hız yapmayınız, gereksiz risk almayınız. esasında bunları hiç bir zaman yapmayınız.

- Kişisel görüşüm ve pek çok motorcunun da tavsiyesi motosiklete 250 cc ve altı bir motosikletle başlamaktır. Hatta ben abartıyorum ve diyorum ki mümkünse 150cc ve altı bir alet alınız ve bu aletin tipi bilhassa racing tarzında olmasın, zira doğru sürüş yetileri için "bence" commuter, naked tarzı motosikletler daha uygun modellerdir. Bu sebeple ilk motorunuzun gücünün bir önemi yoktur, bilhassa fazla güçlü olmamalı ki, hatalarınızı kolay tolere edebilsin. İlk motorum cbf150 ile pek çok hata yaptım ve hiç düşmedim, çünkü gaz tepkisi, devirlenmesi v.s. özellikleri, hataları kolayca tolere edebilecek özellikteydi.

- İlk motosikletinizin tipini umursamayınız, gücünü umursamayınız, yukarıda da yazdığım gibi en rahat kullanacağınız ve en hakim olacağınız motosikletler başlangıç için uygundur, bunlarda küçük cc motosikletlerdir. Kimsenin dediğine bakmayınız, siz doğru başlangıç için kolay yolu seçiniz, o kolay yol da küçük cc motosikletten geçer.

- Eğitim almış bile olsanız, 5000 km sürüş bile yapsanız, kendinize fazla güvenmeyiniz, her zaman temkinli olunuz, ne çok korkak olun ne de çok korkusuz, gözünüzü dört açıp, (TTOKU) TARA, TANIMLA, ÖNGÖR, KARAR VER, UYGULA adımlarına göre sürüş yapınız. Bu yazdıklarımın anlatıldığı Motosiklet Teorisi başta pek çok kitap ve video mevcuttur. Blogun ana sayfasında sağ taraftaki videolar arasında linkini verdiğim Güvenli Sürüş 1 ve 2 videolarını izleyiniz. Orada TTOKU gayet güzel anlatılmaktadır, internette de pek çok yazı mevcuttur.

 - 600cc bir racing başlangıç motoru değildir, olamaz, olmamalıdır. Sebebi yukarıda verdiğim 240 km ile kaza yazısında var zaten, bu konuyu uzatmayacağım.

- Lütfen ama lütfen size büyük cc ile başlama diyen ve sizden daha tecrübeli olan motorculara kulak veriniz, emin olun boşa konuşmuyorlar. "Ben 1000RR'la başladım hiç bi şey olmadı ustaa" diyen kişiden uzak durunuz, hasbelkader hayatta kalmış olabilir, ayrıca herkesin yeteneği farklıdır, sizde de aynısı olacak demek değildir. Kötü örnek, örnek değildir.

 - İlk motosikletinizde kendinize zaman tanıyınız, yavaş yavaş sürüp hazmede ede bu işi tecrübe ediniz, ki ileride keyifle ve uzun yıllar sürmenizin temellerini atmanıza fırsat vermiş olunuz. Bu sebeple ilk motosikletinizle en az 10.000 (on bin) km yapmadan büyük cc'ye geçiş yapmayınız.

- Mümkünse cc yükseltme işini sıra ile yapınız, 125(veya 150cc), 250cc, 400(veya 500cc), 600cc ..... şeklinde bir sıralama izlemek ve her bir motorla en az 10 bin km yapmak doğru bir ilerleme kaydetmek adına oldukça iyi bir yol olacaktır.


- Küçük cc motosiklet sadece başlangıç için değildir, rahatlıkla yıllarca kullanılabilir ve büyük cc lerle yapılabilen hemen her şey yapılabilir, ybr125 ile neredeyse dizlerini değdirecek kadar virajda yatabilen insanlar olduğunu biliyorum. Üstelik küçük cc'ler sürüş yetisi kazanmak için daha ekonomik ve düştüğünde az masraf çıkaracak aletlerdir. (Benim 6. motosikletim de bir 250cc, ilk beşi 150 - 250, 125cc, 150cc, 400cc idi. gerek ekonomik olarak gerekse gelişim olarak uzun yıllar büyük cc alacağımı da sanmıyorum. Siz öyle yapın demiyorum ama benim gibi örnekler de var diyorum. Büyük cc kullanmadım mı, zaman zaman kullandım ve sevdim, ama büyük cc benim kullanım amacım için efektif değildi, gerek ekonomik olarak gerekse mantık olarak o kadar parayı verip uğraşmak istemedim, trafik sigortaları ve büyük cc motora mutlaka gerekli olan kasko fiyatlarını bir araştırırsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Yaşasın küçük cc diyorum bu yüzden, ki onda bile trafik sigortası feci durumda şu anda.)

- Motosikleti sürerken o an orada olunuz, kafanız doluyken, üzgünken, aşırı aceleniz varken motosiklete binmek faydadan çok zarar getirecektir.

- Motosikletinizle yolda iken aşırı yorulduysanız mutlaka mola veriniz. Temel kural şudur, sürüşten keyif almamaya başladıysanız sürmeyi bırakınız.

- Motosiklet otomobil gibi müzik dinlenerek sürülecek bir alet değildir, bunu yapacaksanız bile yeterli tecrübe edinmeden yapmayınız. Aynı şey telefon konuşmalarınız için de geçerlidir. O an orada olmak için kulağınıza kulak tıkacı takmanız en doğru yöntemdir, hem kulak sağlığınızı da korumuş olursunuz.


   Bunlar naçizane bazı tavsiyelerimdir, esasında tavsiyeden ziyade uyarıdır, bu uyarılar çoğaltılabilir bu sebeple yazının başlığına 1 dedim, 2.kısmı da ileride gelebilir. Normal şartlarda kimseye bilhassa böyle riski yüksek bir konuda tavsiye vermeyi sevmem ama son günlerde okuduğum, duyduğum bazı kaza haberleri gerçekten çok üzücü ve yine yaz geliyor pek çok hevesli aramıza katılacak, katılıyor, vicdanen yazmadan edemedim. Ve dediğim gibi bunları tavsiye değil, uyarı olarak alınız.

   Her zaman dikkatle ve gereksiz risk almadan sürünüz. Doğru mecralardan doğru bilgileri alınız. İyi bir okur değilseniz bile motosiklet konusunda mutlaka okuyunuz, okuyunuz, okuyunuz...

Sağlık ve keyifli sürüşler!


Güncelleme (Mart 2019): Yazıya minik bir güncelleme yazayım istedim.
   Şimdi bazı insanlar bu başlangıç cc'sinin küçük olması gerekliliğine karşı çıkıyor ve diyorlar ki, sizin yeterince bilinçli bir yapınız, olgun bir düşünce tarzınız ve eğitiminiz, hatta otomobille fazlasıyla trafik tecrubeniz de varsa gerekli eğitimi ve ekipmanı alarak istediğiniz motosikletle bu işe başlayabilirsiniz. Benim bu tip görüşlere çok net itirazım yok, ancak şöyle bir şey söyleyebilirim kendi fikrimce, ben başlangıç cc'sinin her şeye rağmen küçük cc olmasını düşünsem de, hani bir Honda Shadow ya da benzeri bir cruiser'la veya bir maxi skutırla başlamaya niyetli adam için -yukarıda yazdığımız bilinçli hal doğrultusunda - neden olmasın, diyebilirim ama aynını istediğiniz bilinçli hal olursa olsun hiç motosiklete binmemiş biri için racing tarzı bir motosiklet için söyleyemem ya da 1200 adv tarzı ağır ve yüksek bir alet için.
   Kısacası esasen küçük çaplı da olsa motosiklet eğitiminiz ya da deneyiminiz varsa ve hakim olabildiğinizi deneyip, test etmişseniz belki 250 cc üstü bir aletle de bu işe başlanabilir, ama benim bakış açımdan bu bir racing, ağır bir enduro ya da güçlü bir naked motosiklet olmamalıdır. Bilhassa da racing olmamalıdır. Yoksa cruiser bir motosikletin (diyelim ki Harley 883 Sportster) başlangıç motosikleti olabilme ihtimali neden olmasın. Veya 400 cc bir maxi skutır'ın. Ama her şeye rağmen onlarda bile daha önceden eğitim almak, iyi kötü birilerinden bu işi öğrenmiş olmak, en azından kapalı alanlarda bir süre sürüş yapmak, bolca okuyup bilgi edinmek şarttır. (Ekipmanları giyinmeden motora binmemek şartını söylememe bile gerek yok sanırım) Bunun ışığında her koyun kendi bacağından asılır dememe de gerek yok sanırım, blogun girişinde de yazdığım gibi, bu bireysel bir tercihtir, yaptığınız seçimler sizi iyiye güzele ya da acı deneyimlere götürecektir.

Güncelleme (Aralık 2019): Bir de başlangıç motosikleti ve motosiklete başlamak videosu hazırladım meraklısı için aşağıda.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Bazı sorularım var be abi, bi el atsana köşesi (1)

 Motosiklette yeniyim Pulsar NS150'mle ilgili kafama takılan bazı sorularım var be abi bi el atsana köşesi (1) 

Bildiğim kadarıyla hemen atayım kardeşim, haydi sor bakam.


- Motosikletim sabahları tek marşta çalışmıyor çalışınca da kısa sürede stop ediyor napayım?

(Eğer motorunuz uzun süre yatıp aküsü bitmemişse ya da sıfır motorun aküsü bayii de yeterince şarj edilmeden size teslim edimemişse) Bu genellikle jikle kullanmamaktan kaynaklıdır, pek çok motosiklet yaz aylarında bile ilk çalıştırmada jikleyi bir süre kullanmanızı ister, bunu denemeden motosikletinizin çalışmadığı marş basmadığı ya da çalışıp hemen stop ettiği için sorunlu olduğu ön yargısına kapılmayınız. Jikleyi açıp motoru 1dk. kadar ısıttıktan sonra yola çıkınız. Baktınız marşa basınca bir ya da iki denemeden sonra motor çalıştı ve teklemiyor o halde rölantide yine 1 dk. kadar ısıtın öyle yola çıkın derim. Marş motoruyla ilgili bir problem varsa zaten bu siz teslim almadan daha bayiideyken de çalışmayacağı anlamına gelir. Marş basmıyorsa kill switch (acil durum stop) düğmesi de kapalı kalmış olabilir kontrol ediniz. Sağ elcikteki kırmızı düğme. Aynı şekilde motorunuzun benzin musluğu kapalı kalmış da olabilir. (Evet komik ama bazen insan bunları kapalı unutup sonra motorum çalışmıyor diye panik yapabiliyor özellikle acemiyken, başıma geldi zamanında ordan biliyorum :) )


- Motosikletimle viraja girerken ya da viraj içinde biraz da tırstığım için frene bastım ve arkası kaydı, lastikler kötü değişmem lazım dedim, değişeyim mi?

Sevgili dostum motosikletle viraja girerken ya da özellikle viraj içinde fren yapmasan iyi edersin, tabii ki o motosiklet kayacaktır, zira motosiklette olay viraja girmeden hızınızı düşürmek, konumunuzu ayarlamak ve viraja girdikten sonra frene basmadan, o virajı çıkana kadar düzenli ve yumuşak bir şekilde gazı açmaktır. Viraj başında ya da ortasında fren yaparsanız bırakın kaymayı, motor sizi tepesinden bile atabilir, yeri öpersiniz. Çünkü virajda fren demek motosikleti dikleştirmek demektir, virajda dikleşmeye başlayan motorsa sizin tecrübenizin de etkisi ile kazaya hazırlanın demek anlamına gelebilir. Viraj içinde nadiren fren yapan sürücüler vardır ama onlar ya yarış esnasında sürüyorlardır ya da bu işte fazlasıyla ustalaşmışlar ve motorun ne zaman ne tepki vereceğini çok ama çok iyi anlamışlardır. Siz denemeseniz iyi edersiniz. (Bu arada şahsi düşüncem motorun mevcut lastiklerini yaz boyu kullanıp kış başında havalar yağışlı hale gelmeye başladığında yeni lastik almaktır. Siz güvenemiyorsanız ve bütçeniz müsaitse alır almaz da kalitelisiyle değişebilirsiniz tabii ki.)


- Motosikletimin lastiklerini daha kalın olan 200ns'inkilerle değişsem yol tutuş artar mı?

Arkadaşım, yol tutuşu etkileyen pek çok faktör vardır ama lastiğinizin kalınlığının bununla o kadar alakası yoktur, zaten öyle olsaydı sizin motorunuza da daha geniş lastik takardı mühendisleri. Adamlar ybr125'le motogp'de sürer gibi viraja yatıyor, demek ki kalınlıkla ilgisi yok, başka kalınlıklarla ilgisi var o tutuş işlerinin, biz ona tecrübe kalınlığı diyelim hadi  :) Bu arada motorunuzun yol tutuşu ile amortisörlerinizin sertlik-yumuşaklık ayarının da alakalı olduğunu hatırlatalım. Ne kadar sert amortisör o kadar fazla yol tutuş demektir, tabii yol koşulları ve konfor ihtiyacınıza göre yapılır bu sertlik ayarı da.
Bir motorun viraja yatmasının v.s. sinin lastiğin genişliğiyle ya da motorun cc'si ile filan alakası yoktur, lastik hamur kalitesiyle, asfalt kalitesiyle alakası daha fazladır ve bilhassa da sizin kullanım tekniğinizle, (doğru frenaj, doğru zamanda gaz açma-  kapama, viraja doğru zamanda girme, yatma v.s. gibi) yani doğru şekilde kullanımınızla. Motosikletinizin lastiklerinin iyi yol tutmadığını düşünüyorsanız lastiklerinizi kaliteli lastiklerle değişiniz ama kendiniz de daha iyi sürüş yol ve yöntemlerini öğreniniz. 


- Motorun aküsü bitti galiba çalışmıyor bi vurdurmayı deneyecem (deneyeyim mi)?

Arkadaşım motorunda ayak marş pedalı diye bir şey var vurdurmayı denemeden önce o pedalı bir denesen diyorum. Haa pedalla da çalışmadıysa kılavuzda da ittirerek yani vurdurarak çalıştırabilirsiniz diyor, sıkıntı yok ama sen önce bi pedalı dene hele. Dene dene, gazı da az aç ama, yoksa boşa basar durursun o pedala.



 - Motoru ısıtma mevzusu nasıl olcek aga?

Vallahi ingilizce kullanım kılavuzuna göre motorunuzu 3 dakikadan fazla rölantide  (boş viteste) bırakmayın aşırı ısınmasına neden olursunuz deyyor. Bence sabah ilk çalıştırmada motoru jikle ile ya da jiklesiz en az 1 dk. ısıtmadan sürüşe başlamasanız iyi edersiniz. Havanın soğukluğuna göre 2 dakika da olabilir. zaten motor yeterince ısınmışsa jikleyi kapatınca stop etmez, yeterince ısınmamışsa çoğunlukla jikle kapatılınca kısa sürede stop eder ya da dalgalı bir rölanti devri sergileyebilir, ha bayıldı ha bayılacak misali.



 - Marşa ne kadar bassamkine, bi de akü ömrü için ne yapak?

Yine kılavuza göre 5 saniyeden uzun marş basmayın deyyor, akünüzü deşarj edersiniz diyor. Ayrıca her 3 üst üste marş basmadan sonra motor çalışmazsa 15 - 20 saniye bekleyin tekrar marş basmak için diyor, bu bekleme aküyü kurtarmak açısından işe yarayacaktır da diyor.  Şayet 2 haftadan fazla motoru çalıştırmayacaksan + ve - kutup başlarını ayır, böylece akü kendi kendine deşarj olmaz da diyor sayın kılavuzumuz. Bu da aküsüne bağlı biraz bence, zira 3 ay yatıp bir kaç marşta çalışan akü de var, 1 haftada marş basmayanı da. Kanımca akünüz yeterince dolu ise 1 aya kadar yatmalarda tamamen boşalmaması lazım, ama siz yine de garantilemek için 15 - 20 günü baz alın.

Motoru çalıştırdıktan sonra 1 dk. kadar rölantide bekletin.(Yine kılavuz bilgisi, ama bak bunu ben de demiştim yukarda di mi? Boşa sallamıyomuşum yani :)  )

EDİT: Pulsar için benden bir örnek. 10 günlük tatilden dönüşümde, tek marşta çalıştı benim Geronimo, üstünde orjinal aküsü var hala.



- Motorumun lastik hava basınçlarını bilmiyom abi ben?

Aha kitapçıkta şöyle: 

Ön 25 PSI   Arka  28 PSI (Solo sürerken, yani tek kişi)
Yolcuyla ise ön aynı, arkayı 32 PSI yap demiş.  



 - Bizim motorun bujilerinin markası numerosu neydi abi?

Aha kılavuz aşağıdakileri tavsiye etmiş:

BOSCH UR4AC 
Champion PRZ9HC



 - Zincirimizin gevşekliğini nası ölçecez ve ne sıklıkta yağlayacaz güzel abim?

Kılavuzumuz der ki standart zincir gevşekliğiniz 20 - 25 mm olmalı, yani boşluk 2 - 2,5 cm.yi geçmişse zincir gevşemiş demektir. 
Bunu nası anlayacan, motor çalışmazkene parmağınla bastırıp bakacan ne kadar sarkıyor diye, elinde cetvelle ölçemesen bile göz kararı anlarsın be koçum.

Zincirinizi her 500km'de bir yağlayınız demiş sevgili kılavuz, ayrıca O- Ring zincire sahipmişiz. Zincire süreceğiniz şeyin o-ring halkalarına zarar vermeyecek hakiki bir zincir yağı olduğundan emin olunuz diye de hatırlatmış... 


- Gaz yağıynan zinciri temizlesem mi ki?

Uğraşma o gaz yağını aramakla filan kardeş, git motosiklet mağazasından al bir temizleme spreyi bir de zincir yağı olsun bitsin. Gaz yağı aradığına değmez, pisliği de cabası, zamanında kullanıp vazgeçmiştim gaz yağıyla uğraşmaktan. teknoloji diye bir şey var, gaz yağı mı kaldı kardeş? 
(Ha bu arada zinciri yağlarken üşengeçlik edip motoru orta sehpada çalıştırıp da vitese takıp teker kendi kendine dönerken yağlamayın bence, parmaklarınızı dalgınlıkla kaptırabilirsiniz, en doğrusu orta sehpada boşa alıp bir elle tekeri çevirip ötekiyle spreyi sıkmak, spreyi zincirin iç kısmına sıkarsanız dişli ile temas açısından daha verimli olacaktır, janta yağ atmasını da bi nebze de olsa azaltabilir bu şekilde.)



- Rodajı nasıl yapsam ki?

Şimdi rodaj için kullanım kılavuzu çok acayip km/hız verileri paylaşmış ve maalesef devir aralıkları yazmamış. Bana biraz garip geldi, İstanbul trafiğinde o hızlarda sürmek pek de mümkün değil kanımca. Kendi yöntemimi aşağıya yazdım.

Kılavuzda diyor ki: 

ilk 1000km için 
1.vites 14k mh
2.vites 22 kmh
3.vites 30 kmh
4.vites 38 kmh
5.vites 44 kmh  yi geçme

1000 - 2000km arası ise
1.vites 19k mh
2.vites 30 kmh
3.vites 42 kmh
4.vites 52 kmh
5.vites 61 kmh  yi geçme.

Şimdi bizim yetkili servisin şahsıma söylediği ise şu: İlk 500 km 5000 ila 5500 devri geçme, ara ara kısa sürelerle 7 binlere çıkabilirsin.

Kişisel olarak benim düşüncemse şu: 
Bu alet 12bin devir çevirebilen bir motora sahip ve redline'a ise 9500 devirde giriyor.(sayaç motorunda biliyosun zaten)

O halde 12 bin devrin yarısı olan 6 bin devir rodaj dönemi boyunca geçilmemeli diye düşünüyorum ve maksimum 5,500 - 6000 devri geçmeden sürmeye çalışıyorum. Motor yapısı itibariyle daha üstünü istemeye eğilimli geldi bana. Ama rodaj döneminde 6 bini geçmemekte yarar var, ayrıca motoru bayıltırcasına düşük devirlerde de sürmemeli. Yani dengeli ve yumuşak bir devirlenme ve hızlanma ile sürecen, ara sıra motoru durdurup dinlendirecen, saatlerce tepesinde hiç stop etmeden gezmeyecen, sık sık vites değişecen, frenaj yapacan, ama ani frenlemeden de kaçınacan. Gazı sonuna kadar köklemeyecen, mümkünse yarım gaz sürecen rodaj boyunca. Ayrıca rodaj dediğin şey 500 km ile bitmez, bu rodaj olayı bence 2500 ila 5000 km boyunca sürer, yani ilk 2000 km'den sonra ara ara devir ve hız limitlerini artırabilirsin ama motoru da bağırta bağırta sürekli sürüp gebertmeyeceksin. Ve 5 binli km'lere geldiğinde zaten o arada 500'de ilk yağ ve 2500'de de ikinci yağı değişeceğin için 5000 bakımından sonra motorun nasıl rahatladığını görüp eğlenecek coşacaksın.(En azından benim yapmaya başladığım ve yapacağım rodaj budur.)
Kaldı ki siz ilk motorunu kullanan biri iseniz zaten o ilk km'ler boyunca motorunuzla birlikte siz de rodaj ve motosiklete alışma evresinde olacağınız için limit zorlamamak sizin için de yarayışlı bir davranış olacaktır. Ve mümkünse ilk 1000 ya da 3000km deneyimden sonra imkanınız varsa bir kurumdan sürüş eğitimi alınız.


 - Bi de lastik rodajı diyolar, o ne abii?

Şimdi sıfır motorun daha doğrusu lastik kullanan her türden sıfır aracın lastikleri ilk 100 - 200 km boyunca üzerindeki kimyasaldan arınması ve aşınarak tutuşunun artması maksadıyla ani frenlemelerden, aşırı hızdan ve "motosiklette" virajlarda aşırı yatmalardan kaçınılarak sürülür, bu ilk 100 - 200 km sonunda lastiğinizin hamuru yol koşullarına uyumlu hale gelir, buna siz lastik rodajı, ben yeni lastiklerin yola hazırlanması derim, fark etmez, olay bundan ibarettir. Yani motoru bayiiden alıp ilk ışıklarda freni sonuna kadar sıktım ama alet kaydı ya da ilk virajda yatacağıdım yere yapıştım deme ihtimaliniz olabilir, dikkat edin derim.


Abi bu motorun aynaları arkayı iyi göstermiyor napak?

Vallahi ben test sürüşünde bunu fark edip, bu aleti alacağım kesinleştiği anda daha motoru teslim almadan (NS200 kullanıcılarınca tavsiye edilen ve memnun kalınan) TVS Apache RTR aynaları sipariş ettim ve ikinci gün motoruma taktım, adamlar haklıymış, gerçekten aynalarda görüş açım ve kalitem arttı, üstelik cuk diye de oturdu bu aynalar. İkinci bir alternatif olarak Bajaj Discover aynalarını önerenler var bu da bir çözüm olabilir, denemediğim için bilmiyorum. 
Bu arada ayna kullanımı ile ilgili bir tavsiye: Aynalarınızdan arkayı iyi görebilseniz bile motorunuzu kullanırken bilhassa dönüş ve sollamalarda mutlaka omzunuzun üstünden başınızı geriye kısa bir süre çevirip kör nokta kontrolü yapınız, hayati önem arz edebilir. Bunu alışkanlık haline getirdiğim için bazen otomobil kullanırken bile yapıyorum, özellikle kör noktamda bir motorcu ya da araç varsa çok işe yarıyor.



- Abi son bi sorum var, motosikletimi yeni aldım, bazı büyüklerim eğitim de eğitim diyor, eğitim almalı mıyım?

Mutlaka, hele maddi imkanların elveriyorsa ciddi bir motosiklet eğitim merkezinden almalısın. Konuyla ilgili pek çok kitap da mevcut, nette "motosiklet kitapları" diye aratırsan karşına çıkıyor. (naçizane bendeniz de bir arşiv yapmış idim: http://mymotorcycleexperience.blogspot.com.tr/2010/09/motosiklet-kitaplg.html ) Hiç değilse temel sürüş eğitimini mutlaka bir yerlerden ya da birilerinden almanı tavsiye ederim, ben zamanında aldım, sürüşüm değişti.(Hala da okuyarak, fırsat buldukça eğitimlere katılarak, motorcu olmaya uğraşıyorum.)
Motosiklet kullanırken giyilmesi gereken koruyucu giyim ve ekipmanların tartışmasını bile yapmaya gerek görmüyorum zaten, yaz-kış mutlaka kullanılmalı.


- Sağ ol abi, ver bi elini öpem, ver abi ver!

Estağfurullah koçumm, ne el öpmesi, el etek öptürecek bi şey yapmadık, bildiğimiz kadarını anlattık. La dur, dur la öpme layn!    :))


Şimdilik benden bu kadar. 

Bilgim ve İngilizcem dahilinde gerek kılavuzdan gerekse beynimden aktarabildiklerim bunlardır. Bilgi paylaşılmadıkça bilenden başkasına yararı olmayan bir şeydir neticede. Yeni başlayan arkadaşlara bir nebze faydası olursa ne mutlu bana.

Herkese selamlar ve sağlıklı sürüşler.

24 Nisan 2016 Pazar

Hoş geldin Geronimo!

     Takip edenlerin bildiği gibi nihayet 4.motosikletimi aldım. Önceki yazıda bu alım sürecini anlatmayı denemiştim, şimdi de birazcık motosikletin kendisinden dem vurayım dedim. Onu daha almadan ismini koymuştum, Geronimo. Neden Geronimo? Bilenler bilir Geronimo, son Apaçi savaşçısı, savaş şamanı Goyathlay'ın  kök söktürdüğü Meksikalılar ve Amerikalılarca bilinen adıdır. Bu adı ona daha Amerikalı beyazlardan önce savaşmaya başladığı Meksikalılar vermiştir. Geronimo'nun ailesince verilmiş ve daha az bilinen adı olan Goyathlay'ın anlamı ise "Esneyen" dir. Yani her duruma ayak uydurabilen, her tehlikeden sıyrılan da diyebiliriz. Geronimo'nun neredeyse savaşmak ve direnişle geçen hayatı da neredeyse bir sıyrılmalar, içinde bulunduğu her durumdan kaçıp kurtulup savaşa devam etmelerle dolu geçmiştir. (Esasında iyi bir motorcunun tanımına da uyar bu "esneyen" kavramı, her duruma ayak uydurabilen, esnek davranmayı becerebilen motorcu daha az sorunla karşılaşacaktır şüphesiz.)


                                                       Son Apaçi savaşçısı Geronimo
 
   Şimdi bütün bunları okuyunca yani bu kadar acaip bir motosikletin mi var diyecek olursanız, yok daha çok yeni deneyimlemeye başladığım motosikletimi övmek, çok sağlam, her şarta gelir demek gibi bir abartı içine girecek değilim. Motosikletime Geronimo adını vermemin sebebi, bilhassa bu motosiklete karar verme aşamasında araştırmalarıma, test sürüşlerime işe gidiş gelişlerime devamdayken, Geronimo'nun hayat hikayesini romanlaştırıp anlatmış olan Forest Carter'ın Dağlardan Sorun Beni kitabını okuyor oluşumdur. Ben neredeyse bu kitabı metroda, otobüste okuyup bitirene kadar geçen süreç içinde bu motosikleti almaya karar verdim ve aldım diyebilirim. Evet açık söyleyeyim bu öyle çok  da kısa bir süreç sayılmazdı, ama kitabı da çok kısa sürede bitirdiğim söylenemez, çünkü sadece işe gittiğim zamanlarda, metro ve vapurda okuyordum. Hatta kitabın son sayfasını okuduğum gün bayiye motosikletin ne zaman geleceğini sormaya gitmiştim. Ve o gün öğleden sonra geldi motor bayiye. Yani gerçek Geronimo'nun hikayesini bitirdiğim yerden onun adını verdiğim motosikletim Geronimo'nun hikayesine başladım.
   Geronimo'nun hikayesi o kadar çarpıcı ve güzeldi ki bazen kendimi kaptırıp motosiklet, hayat, şu, bu tamamen unutup, o hikayenin içine dalıyordum, metroda olduğumu, vapurda işe gittiğimi unuttuğum oluyordu. Hani adettendir kimilerimiz motosikletine isim takar ve ona bir canlı varlık muamelesi yapar, ben de ikinci kez aldığım bir motosiklete isim veriyorum. Daha önceki 3 motosikletten sadece Yamaha ybr125'e isim vermiştim, bilenler bilir aziz dostum Karakarga'yı. Şimdi yeni yol arkadaşım Bajaj Pulsar NS150'ye de Geronimo dedim, bundan böyle yazılarımda onu bu adla anacağım.


                                            Bu da benim Geronimo, Pulsar NS 150 (ilk günü)

   Geronimo bayide bir hafta geçirip, benim plaka ruhsat işlemini halletmemi bekledi ve nihayet geçtiğimiz hafta sırtına bindim. Birlikte sahil yolundan eve kadar sakin sakin denizin kokusunu, esen rüzgarı güneşin sıcağını asfalttan yansıyan yakıt ve balata kokularını tada tada geldik. Motosikletin bu yönünü çok özlemişim gerçekten, bu kokular bile burnumda tütüyordu. Ciddi ciddi heyecan yaptım, heves yaptım sürerken, müthiş zevk aldım bu ilk sürüşten. İyi ki almışım dedim. Özlemişim motosiklet sürmeyi.

   Geronimo ile henüz çok kısa bir süredir birlikteyiz bu sebeple çok derin analizlere girişemem, ama bu kısa sürede bana verdiği intiba sürüşünün çok zevkli olduğudur. Hoş bendeniz bunca yıl aradan sonra moped bile alsam sürüşünden zevk alırdım o da ayrı konu :) . Bundan sonrası için elimden geldiğince, becerebilirsem foto ve videolarla motorun özellikleri, sürüş kalitesi v.b. gibi deneyimlerimi yazmaya çalışacağım. Bajaj Pulsar NS150'yi merak eden, almayı düşünen ve yolu bir şekilde benim bloğuma düşenlere de belki küçük bir katkı olur yazdıklarım. Tabii önce rodaj dönemi var bunu tamamlayıp gerçekçi verilerle konuşmak gerek.

  Onunla ilgili henüz üç günlük 165km'lik bir sürüş deneyimim var, bu deneyimden sürüş hakkında değilde küçük tefek teknik özellikler hakkında bir kaç şey paylaşmak isterim.
   Motosikletin güzel yerlerinden biri gösterge paneli. Benim gibi yolda giderken saate bakmak isteyenler için gösterge panelinin dijital kısmında saat olması çok iyi bir özellik bence. Ayrıca iki farklı sürüşü kaydedebilmek için trip 1 ve trip 2 diye kısım var. Yan ayak açıksa göstergede side stand uyarısı çıkıyor. Motosikletin hızı yine dijital kısımda yer alıyor. Devir sayacı ise analog olarak panelin ortasında, o analog göstergenin içinde dijital olarak yakıt göstergesi mevcut. Panelin sol kısmında ise, boş vites, akü, yağ ve sinyal göstergeleri var. Ayrıca uzun far uyarısı da yine sol tarafta. Bu arada gece görüş açısından önemli bir özellik motorun elciklerindeki tüm butonlar için işaretler mavi ışıkla görünüyor. Sol elcikte flaşör, korna, sinyaller ve uzun-kısa far. Sağ elcikte ise marş butonu ve kill switch (yani acil stop düğmesi) bulunuyor, ki bazı küçük cc lerde bu da yok, bence olması gereken bir butondur.

   Unutmadan ekleyeyim fotoda da görünüyor zaten, sağ üstte RPM LIMIT yazan bir lamba var, motosiklet redline'a girdiği 9,500dev.dk. ya geldiğinde bu lamba yanıyor ve size redline'a girdiğinizi hatırlatıyor. Benim motorum rodajda olduğu için onu hiç yaktırmadım ama test ettiğim motorda yaktırdığımda titreşimin bariz arttığını gözlemlemiştim. Sürekli redline sürmeyeceğimize göre oradaki titreşimin bize çokça etkisi yok ama böyle bir hatırlatıcının olması iyi bir şey.


   Motosikletin jiklesi sele altında sol tarafta ve güzel iş gören bir jikle diyebilirim. Yani öyle jikle açıkken gaz da verilecek gibi bir mantık(sızlık) yok. Sele iki bölmeli ve artçının oturacağı kısım kontak anahtarı ile açılıyor altında acil durumlar için küçük bir alet çantası sabitlenmiş durumda.
Göstergede side stand uyarısı var demiştim, bunun sebebi, pek çok büyük cc de olan bir özelliğin Pulsar'da da bulunması. Şayet motosiklet viteste ve yan ayakta ise, marşa bastığınızda motosiklet çalışmıyor, vitesi boşa almalısınız. Aynı şekilde çalışırken yan ayağı açarsanız da motor stop ediyor, bilhassa acemiler için güzel bir özellik. Yani bu motoru boşa almadan çalıştıramazsınız, çalışır durumda iken boşa almadan yan ayak açarsanız da stop eder. 
   Bu arada motosikletin bana göre en olumsuz yanı daha önce test yazısında da yazdığım gibi aynalar. Orjinal aynaların görüş açısı da kendileri de küçük. Bu sebeple sanal alemde daha önce pazara girmiş olan abisi NS200'ü alıp kullananlarca TVS Apache RTR aynaları öneriliyor. Nitekim ben de test sürüşünde bu aynalarla uzun süre devam edilemeyeceğini fark edip daha Geronimoyu almadan aynalarını sipariş etmiştim ve ikinci sürüşümde aynaları TVS aynaları ile değiştim, hem tam oturdu hem de çok daha kaliteli bir görüş elde ettim.

   Benim şimdilik aklıma gelenler bunlar, dediğim gibi bilhassa rodaj sonrası daha detaylı anlatmak için bir test yazısı yazacağım. Belki bir video da eklerim o yazıya.

   Sadece şunu söylemeden geçmeyeyim, bu motosiklet bazı ülkelere Kawasaki Rouser NS150 diye satılmakta, nitekim Bajaj'ın Kawasaki Ninja modellerini ürettiğini ve KTM'nin de %39 ortağı olup, Duke125 - 250 VE 390'ları da ürettiğini biliyoruz, ki Pulsarların bazı özellikleri Duke'lara benziyor denilebilir. Yani Bajaj Duke'lardan edindiği deneyimle Pulsarları geliştirmiş de denilebilir bir anlamda. Şayet Türkiye Bajaj Distribütörü Kuralkan Motorlu Araçlar bu işi düzgün yaparsa, Bajaj Türkiye'de de sevilen bir marka olacak gibi görünüyor. Ki şahsi gözlemim şimdiden ticari kullanıcılar başta olmak üzere İstanbul'da pek çok Bajaj motosikleti (Bilhassa PulsarNS 200 başta olmak üzere) görmek mümkün. Sanırım insanlar küçük cc'de uygun fiyatlı, düzgün görünümlü ve kaliteli modellere hasret kaldığı için bu tip görünüm ve kalitesi hiç de fena olmayan bir ürün görünce ilgi göstermeye başlıyorlar. Benim kişisel seçimimde de bunların önemli etkisi oldu doğrusu. 


   Haydi bakalım Geronimo yollar bizi bekliyor...






NOT: Meraklısına son Apaçi savaşçısı, hatta beyazlarla savaşan son Kızılderili olan Geronimo'nun hayat hikayesi şurada:

NOT2: Bajaj Pulsar NS150'yi merakta olanların ise aradığı link şu:
http://www.bajaj.com.tr/turkce/modeller/motosikletler/pulsar/pulsar-ns-150/genel-bak%C4%B1%C5%9F/

NOT3: Kawasaki rouser videosu:




Meraklısına şurada Bajaj Hindistan Satış ve Pazarlama Müdürü ile ve aynı videoda Bajaj Türkiye satış ve pazarlama müdürü Ekrem Ata ile yapılmış bir röportaj bulunuyor,
videonun 17.dakikasından itibaren röportajlarıı izlemek mümkün. Bajaj'ın KTM125 - 250 ve 390'ları da Hindistan'da ürettiğini bu röportajdan öğrenmek mümkün.



Geronimo'nun aldıktan 7,5 ay sonraki hali aşağıda, şu an tam 6800 km'de kendisi ve üzerinde gidon yükseltme aparatı, ön turing cam, arka çanta demiri ve topcase ile küçük bir enduro - turinge dönüştü kendisi:


NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!
Fotoya tıkla yazıyı oku!

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)
Fotoya tıkla yazıyı oku!

Kaza Şiiri... :)

Kaza Şiiri... :)
Fotoya tıkla yazıyı oku!