Merhaba.
Bu blog benim kişisel motosiklet hikayemi, motosikletle ilgili deneyim ve düşüncelerimi anlatmaktadır.
Profesyonel bir motosiklet sürücüsü değilim, amatörce, kendi bilgim dahilinde kendime bir kişisel motosiklet arşivi hazırlamak amacıyla yola çıktım, sonrasında iş biraz dallanıp budaklandı. Ben deneyim kazandıkça blogda paylaşım ve yazılar çoğaldı.
Motosiklet insana büyük zevk veren bir taşıt, üstelik büyük şehirlerin trafik kaosuna da bireysel anlamda harika bir çözüm sunuyor. Ama aynı zamanda oldukça riskli de bir taşıt. Motosiklete her sürücü kendi kişisel risklerini ve sorumluluklarını alarak binmek durumunda. Bu sebeple benim burada anlattıklarım tamamen benim kişisel deneyimlerim olup tavsiye ve teşvik niteliği taşımamaktadır. Okurlarının bloğu bu bilinçle okuduğu ön kabulüyle yazıp çiziyorum ve sizin motosikletle yapacaklarınız sizi bağlıyor, tıpkı benimkilerin de beni bağladığı gibi. Blog sizin yapacaklarınızla ilgili sorumluluk kabul etmez, zira burası bir motosiklete başlangıç ya da eğitim mecrası değildir.
Motosiklete başlamak isteyenler için sanılandan çok eğitim merkezi var memlekette, eğitimsiz sürmeyin derim. Çok şey fark ediyor çünkü.

Yolunuz hep açık olsun.
Nice yollara.

Ç.Ö.


3 Ağustos 2009 Pazartesi

Motosiklet Üstüne İlk Yazılar



    İlk motosikletimin heyecanıyla yazdığım, ilk motosiklet yazısı diyebileceğim ve bazı motosiklet sitelerinde yayınlanmış olan bir yazım.


 BÖYLE İMİŞ MOTORCU OLMAK…

    Bugün motosikletimi alalı tam bir ay oldu. Yıllarca hayalini kurduğum, kimi zaman vazgeçtiğim, kimi zaman uğruna yanıp tutuştuğum bir sevdanın hayata geçişinin birinci ayı doldu. Motosikletimle Moda’ya doğru yol aldım bugün Kadıköy’den. Caddeler geçtim, sokaklar sonra. Moda Parkından, Deniz Kulübünün sırtındaki banklara yöneldim. Motorumu kenara çektim, yan sehpaya alıp motoru stop ettim. Kasım’ın birazcık sisli ama sıcak bir öğleden sonrasıydı. Banklardan birine oturdum, kaskımı, maskemi ve eldivenlerimi çıkartıp banka koydum. Elimde ilk motosikletimin kontak anahtarı, yüzümde bir aydır motosiklete biniyor oluşumun verdiği heyecanla yorgun sırtımı yasladım banka. Karşımda Marmara Denizi, arkamda motosikletim. Denize baktım biraz sevinç biraz da hüzünle karışık. Sonra arkamda yol kenarında nazlı bir kısrak gibi duran motosikletime baktım. Tekrar denize, sonra tekrar dönüp motosikletime baktım. İşte bu baktığım, orada yol kenarında pırıl pırıl koyu kırmızısıyla duran benim motorumdu. Benim bir motosikletim vardı artık. İçimi garip bir heyecan kapladı, birkaç kez daha dönüp baktım motoruma. O anda arkamdaki yolda duran motosiklete bakmak karşımda duran Deniz manzarasına bakmaktan bile şahane geldi bana.Demek motorcu olmak böyle bir şeydi, motosiklet tutkusu böyle oluyordu demek. Gaz açtıkça, yol aldıkça daha çok bağlanıyordu insan demek motosiklete. Her mola yerinde oturduğu sandalyenin motosikletine dönük olmasını istiyordu demek ki motorcu. Arkasında kalırsa motosikleti, önündeki manzarayı bırakıp arkasındaki motosikletini seyre dalıyordu demek motorcu. Bir süre daha oturdum o bankta. Kendi kendime “Vay be!” dedim "Artık benim de bir motosikletim var". Bir süre önce sadece bir hayal gibi gelen şey gerçekti artık. Hala garip geliyor, elimdeki anahtara bakıyorum, bazen üzerinde benim adım yazan cebimdeki ruhsata.İlk birkaç gün pek bir şey hissedemeyişim geliyor aklıma, sonraki bir hafta, on günkü şaşkınlığım. Sanırım şimdilerde farkına varıyorum bir motosiklet sürücüsü olmanın. Şimdilerde zevkine varmaya başlıyorum motosiklet tutkusunun. Bugün yolda yanıma yanaşıp “Abi motor yeni mi, hayırlı olsun güzel motormuş, ben de bundan almak istiyorum” diyen scooterlı sucu çocuğun yüzündeki ifadeyi, benzin istasyonunda imrenerek “Hayırlı olsun abi” diyen pompacı gencin gülümsemesindeki sıcaklığı şimdi idrak ediyorum, şimdi anlıyorum ki ben bir motosiklet sürücüsü olmaya başlıyorum. Şimdi anlıyorum ki motorcu olmak böyle bir şeymiş. Tanrıya bana bunu yaşattığı için şükrediyorum. Bunu düşleyen ve bunu isteyen herkese bu duyguyu tatmak nasip olsun diyorum. Evimin yolunu tutarken, aklıma bir sürü şey geliyor. Bazı şeyler boğazımda düğümleniyor, kendime verdiğim sözüm geliyor aklıma, “ilk motosikletimle ilk uzun yolum babama olacak, babamın kabrine” demiştim kendi kendime motorsuz günlerde. Şimdi biraz daha tecrübe yapmalı diyorum bu kez de, babam beklemektedir ziyaretimi. Hüzünlü bir tebessümle ağır ağır geçiyorum Kadıköy sokaklarından. Babama kavuşmama biraz daha var, ama anamın sıcak çorbası beklemektedir şimdi beni. Gitmeli.

(Kasım 2006)


    Ve bir başkası da aşağıda, yavaş yavaş motosikleti benimsemeye başladığım yazının aldığı halden de anlaşılıyor sanırım.





MOTOSİKLET DEFTERLERİ 1

    Evden çıktım, nereye gitmeliydim… Hayat bunca üzerime üzerime gelirken beni avutacak tek şey yoldu galiba. Konuya çok hızlı girişim de tüm anafikir mantıklarını eritmişti daha yazının başında zaten. Dedim ki kendime, yol istiyor senin bünye. Yoldu istediğim, yolun ve yolculuğun kendisiydi asıl mesele, varılacak yer değil. Tüm bakış açılarını, tüm felsefe ve ideolojileri bir yana koyup yola koyuldum, motosikletimin heybesinde umutlarımdan ve gelecek kaygılarımdan başka hiçbir şey yoktu doğrusu. Nereye kadar gidebilirsem oraya gidecektim, aslında hiç olmayan, hiç varılamayan yerdi orası. Yani hiç bitmeyecek bir yoldu düşlediğim. Atladım demir atımın üzerine, çıktım güneşin kavurup, erittiği, yamru yumru ettiği asfalt kalıntısı yola. Sıcaklık motosikletimin lastiklerini de umutlarım gibi eritir miydi acaba? Bilmiyordum, her zamanki gibi. Amaç yolculuğun içinde haşrolmaktı, hani çayda demlenmek, çayın kendisi olmak misali. Anlaşılmaz olmaya başladığında cümleler, aslında yol avutacaktı tüm okurları. Herkesin bir yol isteği vardı ya kafasında, yola çıkanlar şanslıydı aslında. Patır patır motor sesi arasında ufka baktığımda görebildiğim sadece geçmişimdi. İleriye doğru, bilinmeyen bir geleceğe doğru yol katetmeme rağmen aslında geçmişime doğru ilerlemekteydim. “Başka bir şehir bulamazsın, bu şehir arkandan gelecektir” diyen şaire hak vererek kendi içime doğru gaz açtım. Yolda benim gibi birkaç motorcu daha vardı, kimileri beni hiç umursamadı, kimileri selam verdi. Selamları aldım, kabul ettim ve yine yapayalnız yoluma devam ettim. Demir at kişniyor, yol almaktan benden de büyük haz alıyordu belli ki. Sürdüm, sürdüm, Fonda ve Hopper’ı yakalamak istercesine sürdüm fondaki motorumun patırtılarıyla…. Günün birinde bitecek olsa da yolculuk, ben yolun hiç bitmemesini benden sonra da birilerinin yola devam etmesini diledim. Yolda gördüklerim bu konuda beni umutlandırmaktan ziyade korkutsa da, belki bulunurdu kurtaracak bahtı kara mağderini bu yolun. İyi ki düşmüştüm bu motosiklet sevdasına, iyi ki icat edilmişti demir atlar, tüm teknolojik ucubelerin arasından bunca özgürlük ve kaçış vadeden belki de tek teknolojik alet olarak sıyrılan şeydi motosiklet. Her bir sevdalıya selam ederek devam etmeliydim yola, yalnız olmadığımı biliyordum. Kaçmak isteyenlerin en başında yer alsam da, tek kaçak ben değildim. Bir sürü Hells Angel vardı çete kuracak. Ve dünyanın farklı farklı pek çok köşesinde, farklı bir demir atın üstüne binmiş, farklı bir yalnız kovboy vardı. Bunu bilmek bile biraz olsun iç huzuru veriyordu insana. Bastım gaza, motosikletim şahlandı, devam ettim yol almaya, umuda…

Çağrı “Cloud” Ö.

2006 - İstanbul


Devam Edecek...


Sonraki Yazı: Bu İş Eğitim De İster
Önceki yazı: İlk Motosiklet, İlk Deneyimler

2 yorum:

  1. Çok hoş makaleler yazıyorsunuz.


    Motosikletler

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Mesajınızı bir yıl kadar geç görmüş olsam da sağ olun! :)

    YanıtlaSil

İlginize teşekkürler!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!
Fotoya tıkla yazıyı oku!

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)
Fotoya tıkla yazıyı oku!

Kaza Şiiri... :)

Kaza Şiiri... :)
Fotoya tıkla yazıyı oku!